Öğle güneşi esen rüzgara inat tüm ısrarı ile bulutsuz gökyüzünde dolaşırken dün geceki fırtınadan arda kalan tek şey hafif nemli çimler ve ağaç yapraklarıydı.
İki at ormandaki patika yolda dört nala gitmeye çalışıyor, ama ansızın önlerine çıkan ağaç gövdeleri buna mani oluyordu.
Saatlerdir deli gibi koşmaktan bıkmış olan atlar, bunu sahiplerine de anlatmak istercesine derin derin soluyorlardı.
Karahan, artık bir mola vermenin iyi olacağını düşünmüş ve etrafa bakınarak buna uygun bir yer arıyordu.
Biraz ileride, sağ tarafında kalan, ağaçların dahada seyrek olduğu yeri gözüne kestirmiş ve Hazan'a seslenmişti." Artık mola verelim. Hemde öğle namazını da kılmış oluruz "
Atını yavaşlatıp genç kızın kızında yanına gelmesini bekledi. Hazan'ın yorgunluktan çökmüş gözlerini ve bitkin halini gördüğünde bir kez daha kızdı kendine. Artık sadece kendini düşünmeyi bırakmalıydı. Artık kendi canından başka bir can daha onun sorumluluğuna eklenmişti ve ona kendisine gösterdiği ihtimamın çok daha fazlasını göstermeliydi.
« Bu işe sandığımdan çok daha zor alışacağım » diye geçirdi içinden.
" Fazla yorulmuşa benziyorsun Hazan. Dinlenmek ikimize de iyi gelecektir. "
Karahan atını durdurup üzerinden indiğinde Hazan'ın atına doğru yöneldi.
Genç kıza elini uzatmak için kaldırdığı eli boşlukta kalmış Hazan bir hamlede atın sırtından atlamıştı zaten.
Genç adamın hafif şaşkın yüzüne gülümseyerek baktı ve" Aslında pek fazla yoruldum sayılmaz " dedi Hazan.
Ama tabi ki eklemlerin her birinin sızım sızım sızladığı gerçeğini göz ardı etmişti. Karahan'ın bunu bilmesine gerçekten gerek yoktu.
Karahan genç kızın yorgunluğunu saklamaya çalıştığı yüzüne tereddütle baktıktan sonra cevap verdi." Yine de bir mola iyi olacaktır. "
Atın yularından tutup Akrüzgar'ı kendisini takip etmesini sağlarken gözüne kestirdiği yere doğru yürüdü.
Hazan'da yeni atı ile beraber onu takip ederken mola verdikleri için iki rekat şükür namazı kılmayı planlıyordu. Zira bu yolculuk işi sandığından çok daha zor olacağa benziyordu.
Karahan oturacakları çimlerin ıslaklığını kontrol ederken bir ağacın gövdesine yaslanıp onu izleme isteğini zar zor bastırarak atına yöneldi Hazan. Kehribar rengi tüyleri olan ve ilk bakıldığında bile cins bir at olduğu belli olan bu atı çok sevmişti. Uzun yeleleri daha yeni fırçalanmışcasına parıl parıl parlıyordu.
Onu sevgiyle okşayıp sanki onu anlayabilirmiş gibi kulağına eğildi." Çok güzel görünüyorsun. "
Hızla verdiği nefesleri bir duman olarak havaya karışırken ekledi Hazan.
" Sende çok yoruldun değil mi ? "
Atın üzerinden eğeri çıkartıp yere koyarken bir yandanda onu okşamaya devam ediyordu.
Karahan ise çimleri kontrol ettikten sonra Hazan'a dönmüştü. Gördüğü manzara karşısında ona seslenmekten vazgeçmiş ve genç kızı günler sonra ilk defa mutlu ve huzurlu gördüğüne sevinmişti.
Ona aldığı atla öylesine ciddi ve öylesine şefkatli konuşuyordu ki genç adam hayatı boyunca bir insanla bile böyle konuşmadığını düşündü.
Ve Hazanı yıllar sonra eskisi gibi görmek genç adamı rahatlatmıştı.
O her şekilde gülmeyi becerebilen ve her zaman sorunları indirgeyen bir kız olmuştu. O yüzden yaşı küçükte olsa onunla vakit geçirmeyi severdi.Genç kızın bakışlarının aniden kendisini bulmasıyla daldığı düşüncelerden sıyrıldı Karahan. Hazan'ın gülümseyen yüzü biraz olsun solmuş, bakışları deminki canlılığını yitirmişti. Genç adam Hazan'a doğru yönelirken bunun sebebinin ne olduğu hakkında düşünmedi bile. Zaten bunu pek fark ettiğide söylenemezdi.
Akrüzgar'ın terkesinden sıkı sıkıya bağladığı yaygıyı alıp hafif nemli çimlerin üzerine serdi Karahan.
Kendisini ayakta izleyen Hazan'a dönüp seslendi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KILIÇLARIN GÖLGESİNDE Kİ AŞK
Ficción históricaHerkesin bir hayali vardır... Gerçekleşmesini ümit ettiği, hayatın sıkıcılığı ve acımasızlığı ruhunu daralttığında sığınabileceği bir hayal dünyası. Umudun kaptanı olduğu bir gemide hayal ettiklerimize ve dilediklerimize ulaşmak için yolculuğa çıka...