Puzzle 10 : Korku

9K 344 19
                                    

Uzun bir ara oldu benim icin. Daha hızlı veriyordum bölümleri. Kurgu ciddi bir hal aldığından bundan sonra böyle ilerleyecek. Keyifli okumalar. Yorumlarınızı bekliyorum.

Korku diğer tüm duyguların aksine dizginlenemez. Vicdanımızı rahatlatmak için zamana sığınır bahaneler buluruz. Üzüldüğümüzde mutlu olmak için bir kaç kırıntı yakalarız. Fakat korktuğumuzda, kendimizi daha fazla korkuturuz. Korku filmi izlediğimizde karanlıktan bir şey çıkacakmış gibi düşünürüz. Korktuğumuzda kendimizi korkutacak nedenler buluruz. Paranoyanın tüm bedenimizi ele geçirmesini izleriz. Korku tüm vücuduma işlerken başıma gelebilecek en kötü anları gözümde canlandırarak kendimi geri dönülemez bir endişe girdabına sürüklüyordum. Ağlamak istesem de yapmayacaktım. Dün yeterince ağlamıştım. Her zaman olduğumdan daha güçlü olmalıydım artık. Bu olanları kafamda binlerce kez tartmıştım. Bu işten kurtulma yollarını. Merih ve Ateş'in bile bu adamlarla olan alakalarını tam olarak bilmiyorken bu işten kurtulamazdım. Tanımadığım insanlar bana bir nefes kadar yakındı. Her an bir kurban pozisyonuna düşebilirdim. Şuan sadece av durumundaydım. Sessizce boş, yalnız ve çaresiz bir anımı kollayan yırtıcılara karşı açık hedeftim. Bir yandan da merdivenleri birer birer çıkarak Merih ve Ateş'e bakmaya gidiyordum. Merih'e bu olayı hemen anlatacaktım. Mesaj konusunda yaptığım gibi geciktirmeyecektim. Merih'i koridorun sonunda otururken gördüm. Bir şeyler düşünüyordu. Çünkü ne zaman bir şeyler düşünse çenesinde belli belirsiz çıkmış sakalları ile oynardı. Adımlarım ona biraz daha yaklaşınca kafasını bana çevirdi. Yanına usulca oturdum. "Kantinde bir şey oldu."dedim. Kafasını bana çevirdi ne olduğunu sorar gibi. "Bir adam geldi ve..." devamını getirmek için biraz yutkunma ihtiyacı duydum. Sonra tekrar konuştum "Sıranın bende olduğunu söyledi." Merih'in gözü öfke ile parlıyordu. Adamlar burada olsa sadece bakışlarıyla onları öldürebilirdi. Anlamlı gözlerinde intikam için yanan ateş vardı. Merih'in ruhunu yakıp kavuran o ateş. Ayaklandı. Bir ileri bir geri gidip geldi. Adımları kısa ve seriydi. Cebinden telefonu çıkardı ve birini aradı telefonun açıldığını telefondan gelen mırıltıdan anladım. "Diego sınırlarımı fazlasıyla zorladı." Yumruklarını çok fazla sıkıyordu. Olduça sert bir ton kullanıyordu konuşurken.
"Sevdiklerime zarar vermeye çalışıyor." Bu cümlesi ile umut tohumları yeşerdi içimde. Merih'in yeşilleri. 'Sevdiklerim' Sonra tekrar konuştu "Kimle uğraştığını gösterelim o zaman." Telefonu kapatıp cebine koydu. Sonra Ateş'in yattığı tarafa ilerleyip camdan izlemeye başladı. Ben de yavaş adımlar ile yanına ilerledim. "Ateş güçlü. Bunu atlatıcak."dedim. Moral vermek istiyordum. Ateş'in bütün yakışıklılığı sönüp gitmişti. Gözleri kapalı, cildi soluk, saçları kapatılmıştı. Bedeni hareketsizdi. Ne kadar ölü durduğunu düşündüm o an. Ateş orda olmayı haketmeyecek kadar canlı biriydi. Çalan telefonumla gözlerim hala Ateş'in soluk cildine çarparken telefonu açıp kulağıma götürdüm. "Alo Nefes'im." Babaannemin sesi beni hem rahatlatmış hem endişelendirmişti. "Fıstığım."dedim. Bir şey belli etmemem lazımdı. Merih anlamaz gözlerle bana bakıyordu. "Bu akşam uçağa binicem. Yarın geliyorum sonunda güzel kızım."

"Demek yarın geliyorsun babaannelerin sultanı." Bunu Merih anlasın diye söylemiştim. Anlamış olucak ki bakışları düşünür bir havaya büründü.

"Bir kaç işim var yavrum. Yarın görüşürüz."

"Tamam İnci sultan."dedikten sonra telefonu kapattım. Merih çenesindeki ufak sakalları ile oynuyordu yine. "Yarın evde olmam gerek."dediğimde bakışları bana yöneldi. "Fazla tehlikeli." Yorgun sesi kulaklarıma çarptı. Hiç uyumamıştı belki de okadar zaman. "Evde olmalıyım ama."dediğimde "Tamam. Bizim çocuklar kapıda nöbet tutucak. Saat başı beni arıycak veya mesaj çekiceksin." Sesi bu sefer emir verir bir tondaydı. Fazla sert ve netti. Kesinlikle itiraz etme gibi bir girişimde bulunmamamı kesin bir dille belirtmişti. Elimle asker selamı verip gülümsemekle yetindim. Yorgundum. Bütün vücudum uyku dileniyordu. Bir yudum suya muhtaç beden gibi, bedenim uykuya muhtaçtı. Düşünmemeye çalışarak gözlerimi tekrar Ateş'e çevirdim. İyice izledim Ateş'i. Hafif uzayan sakalları bile cansızdı. Parmak uçlarına kadar hareketsiz ve solgundu. Ateş'in iyileşmesi için tüm dua ve dileklerimi sıralıyordum. Merih'e çevirdim bakışlarımı. Kulağındaki gümüş küpesi ile oynayarak Ateş'i izliyordu. Bakışları bana çevrildiğinde "Seni eve bırakıyım. Bir kendine gel."dedi. Robot gibi söylenmiş sözlerdi bunlar. "Gerek yok."dedim bende. Kendimi mecbur hissediyordum Ateş'in başından ayrılmamaya. "Fikrini sorduğumu hatırlamıyorum." Emir veriyordu. Kesinlikle emir veriyordu. Belki iyiliğim için belki değil ama hiçbir zaman boyun eğen biri olmadım. Kendimden ödün verdiğim takdir de beni ben yapan her şey koca bir hiç olur. Zaten yeterince boşlukta boğulurken. "Bende bana emir verebileceğini sanmıyorum."dediğimde gözlerinde eğlenceyi yakaldım. Alayla dudakları havaya kıvrıldı. Bu ifadeyi görmeyeli uzun zaman olmuştu sanki. Özlemişim gibi. Ama özlem de değil bu. Tanımlayamadığım duygular hissettiğim şu adam tam karşımda sadece alaylı bir gülüşle beni düşüncelere boğuyordu. "Japon balığı fazla derinde yüzüyor."dedi. Suratında sinir bozucu bir rahatlık dolanıyordu. Bir anda kendimi Merih'in omzunda bulunca anladım nedenini. "Tek omuz olayı sıktı. Yeni şeylerle gel!"diye tısladım. "Imm. Mesela?"dedi pişkin pişkin bu defa. Susup cevap vermeme kararı aldım. Bir kaç merdivenden sonra hastanenin çıkışı görünmüştü. "Tamam yürüyebilirim."dediğimde beni yavaşça yere indirdi. Bir yanım gitmemek için dirensede ihtiyacım vardı. Saçlarımın yağlanmış olduğunu hissediyordum. Yavaş ve güçsüz adımlarımla arabaya doğru ilerledim. Merih kapısını açtığında ben de arabaya bindim. Merih'e en kısa zaman da tonlarca soru sıralama fikrimi bir yere not etmeyide unutmamıştım. Ateş iyilessin kaçışın yok Merih Göktan. Araba hareket ettiğinde radyoya uzattım elimi. Sıla - Yabancı. Sarkıyı değiştirme ihtiyacı duymadan geri yaslandım. 'Yine de yeni güne uyanmaya sebebim çok.' Şarkının bu sözleri kazındı aklıma. Ne kadar mutsuz olsam da, kaderimin altında ezilsem de tutunmak için sebepler buluyordum kendime. Sıkıca tutunmuştum hayat denen bu halata. Ellerim yorulsa da parçalansa da bırakmıyordum. Kanıyordu ruhum. Halata tutunurken aşağı kaydıkça parçalanıyordu biraz daha. Ama kararlıyım pes etmiycem.

MERİH (Mor Ve Yeşilin Dansı.)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin