Her gün yeni bir mahkeme kuruyordum kafamda. Her gün onun bir hatırasını, bir karesini öldürüyorum. Yine her zaman olduğu gibi öldürdüklerim, kaybettiklerim bırakmıyor peşimi. Ne babaannemi, ne annemi, ne babamı, ne Karim'i ne de Merih'i unutabiliyordum. Kalbimin ortasına bir hançer saplanmış, brlirli aralıklarla anılar onu yerinden çıkarıyor fakat gerçekler tekrar saplıyordu. Asla pıhtılaşmasına izin vermiyorlardı. Günleri saymayı bıraktığım bir durumdayım.
Ateş'in evinin önünde bir saati aşkın bir zamandır bekliyordum. Sonunda düşüncelerimden arınıp zile bastım. Bir süre sonra ıslak saçları ile kapıda Ateş belirdi. "Benden bıktın biliyorum ama"dedim Ateş'e bakmadan. Kafamı ona çevirip "Başka nereye giderim bilmiyorum." Sesimdeki ruhsuzluk bana artık tanıdık geliyordu. Merih giderken ruhumuda alıp gitmişti çünkü. "Bir daha böyle söyleme küçük canavar. Hadi geç." Kapının önünden çekildi ve geçmem için işaret verdi. Ayakkabılarımı çıkarıp içeri geçtim. Salona geçerek artık sahiplenmis olduğum siyah koltuğa oturdum. "Sana bir kahve yapıyım?"dedi. Kafamı olumlu anlamda salladım. Merih gittiğinden beri hiçbir haber alamamıştım. Nerede? Ne yapıyor? Hiçbir fikrim yoktu. Destina'ya ulaşabileceğim bir yer olsa öğrenebilirdim. Londra'ya gitmeyi düşünsem de bana onu hatırlatmaktan başka bir şey yapmazdı, biliyorum.
"Al bakalım canavara." Ateş'in uzatmakta olduğu kahveyi fark ettim. Elinden alarak "Sağ ol."dedim ve kahveden bir yudum aldım. Bir şeyleri sıcak içmeyi sevdiğimde sorun olmamıştı. "Dökül bakalım canavar."dedi bana soru sorar gibi. Kahvemi kenara koyup ellerimi birleştirdim. "Ateş her gün sayısız defa başının etini yiyorum fakat ben yaşayamıyorum. Ne kadar boka battığımı görmüyor musun? Söyle bana yerini. Sen onun her şeyini bilirsin. Yalvarıyorum sana Ateş. Ben senin de dostun değil miyim?" Bu söylediklerim beni de şaşırtsa da söylüyordum işte. "Bak Nefes. Sen onun için değerlisin. İşte bu yüzden sana onun yerini söyleyemem."dedi. "Allah kahretsin ya."diye bağırdım. "Allah kahretsin tamam mı? Neden söylemiyorsun? Neden bir kere bile aramadı. Ne kadar zaman geçti fakında mısınız?" Gözyaşlarımı sert bir dille uyararak geri ittim. Güçsüz olamazdım. "Ölmeni istemiyor."dedi kısık bir sesle. "Anlamıyor musun? Ölmeni istemiyor. Eğer geberip gidersen hiçbir sansınız kalmaz."dedikleri bir tokat gibi yüzüme çarpıyordu. "Ben zaten öldüm Ateş."sesim titremişti. Yanıma bir hamlede gelerek bana sarıldı. Ondan güç almak istercesine ben de ona sarıldım. "Ateş ben nefes alan bir ölüden farksızım. Bana senin nefesin bana ait dedi. Ona aitmiş işte. O yok ve ben bundan başka bir şey göremiyorum. Onun yokluğunu görebilmek ne kada zor biliyor musun?"dediğimde elini kafama bastırdı. "Şşş. Sus küçük canavar. Körleştirdiğim yanımı uyandırıyorsun. Ben onun yokluğunu görmek istemiyorum."dedi. Kafamı kaldırarak "Ondan bahsetsene biraz."dedim. Geçenlerde sarhoşken bir kızdan basedip durmuştu. Gerçekten kalıcı hasarlar bıraktığı belliydi. Hiç bir tepki vermedi. "Ateş."dedim ısrarla. "İlk ve son canavar. Bir daha anlatmam."dedi. Kafasını boşluğa dikti. "Ondan mı bahsediyim. Bu dünya üzerinde yaşayan en masum canlıydı. İnsan olamayacak kadar güzel. Konuşamıyordu fakat nasıl gülüyordu biliyor musun?"dedi ve bana döndü. "Cennet bahçesinden farksızdı." İçimi parçalayan bir gülümseme yerleştirdi yüzüne. Ateş'i ilk defa bu kadar savunmasız yakalamıştım. "Sonra ne oldu?" Sesi yüksekti. "O orospu çocuğu Diego onu benden aldı. Daha güçlü olacağımdan bahsedip durdu. Lan ben varya..." biraz nefes aldı ve tekrar konuştu. "Ben var ya Nefes. Onun sesini seviyordum be. Duymadım. Duyamayacağım. Ama sesini seviyorum." Gözyaşlarımın ne kadar hızlı attığını fark edememiştim bu cümleye kadar. "Adı neydi?"dedim zar zor. Yere çöktü ve elini kafasına koydu. Tekrar bakışları boş duvarla buluştu. "Peri. Söyleyemedi bana adını. Ben de ona bu ismi taktım." Kafasına bir kaç yumruk geçirdi ve "Peri." "Peri." "Peri." "Peri." Sesi odayı daha da şiddetli sarıyordu. Ben de yanına çöktüm "Nefesi alınmışlar derneğine hoş buldum."dedim acı bir gülümseme ile. "O piç Merih'i bulup sikicem."dedi birden. "Bir an önce gelmezse yemin ederim onu geberticem."diye ekledi. "Bende."dedim yine gülümseyerek. "Ben gideyim artık."dedim yavaşça kalkarken. "O saçma yere gitmek yok. Kırarım bu defa kafanı."dedi tehditkar bir ton kullanarak. Uyuşturucu alıp günümün yarısını kafası güzel geçirdiğim yerden bahsediyordu. "Yok yok."dedim yalan söyleyerek. Oraya gidecektim. Kapıya doğru ilerlemeye başladım. Kapıyı açıp ayakkabılarımı giydim ve merdivene yöneldim. Sonra birden arkamı dönüp kapıda beni izleyen Ateş'e iki parmağımı başıma koyarak selam verdim. Ateş'te aynı şekilde bana karşılık verdiğinde gülümsemeye kendimi zorlayarak aşağı inmeye başladım. Apartmanı terk ettiğim an acı beni rüzgarla birlikte kucakladı. Sonbahara az kalmıştı. Merih gideli uzun zaman olmuştu. Benim takvimimde asırlar...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MERİH (Mor Ve Yeşilin Dansı.)
Teen FictionYalanlar, sırlar ve ihanetler vardı geçmişimde. Peki ben bunlardan nasıl bir haberdim? Öğrenmem gereken, belki de gerekmeyen onca şey yaşandı. Yaşananlar bir sis perdesi gibi üzerimi örterken, her zaman yaptığım gibi kalemimi aldım ve etrafıma kimse...