Kalbin çok hızlı atması, ardından bir anda sıkışması nedir? Aşk mı? Tutku mu? Acı mı? Bilinmez. Fakat benim lügatımda Merih ile göz göze gelmekti. Bir bakışı var ki, görenin için parçalayıp, girdabına alır. Başka kimse görmesin diye kendime saklamak istediğim anlar olmadı değil. Çünkü biliyorum ki, bakan herkes imrenir. Tutulur istemsizce...
Gözleri bana yasak adam. Merih Aleksey Göktan. Bana yapabileceği, bana yapılabilecek en kötü şeyi yapmıştı. İki haftadır yaşayan bir ölü gibi dolanıp duruyordum. Elim ayağım titredikçe hap yutan, çok halsiz kaldıkça bir şeyler atıştıran ve onun dışında odadan çıkmayan biri olup çıktım. Kendi kendime boş duvarlarla konuşup duruyordum. Yaşadığım her şeyi kafamda canladırıp tekrar tekrar yaşıyordum. Ne kadar ağırmış geçmişin yükü? Fark edememişim bunca zaman. Annem ve babamın yaptıklarından bu anıma kadar yaşadığım her şey ince bir halatta bağlıymış. Merih'in beni hayatından çıkartması kopmasını sağlamış. Bu süre zarfında odadan cıktığım zamanlarda bir kaç kez görmem dışında hiç konuşmadık. Ve şunu da fark ettim, ona ne çok alışmışım.
Boş tavandan gözlerimi ayırarak kapıya doğru ilerledim ve kapıyı açtım. Hemen sağda olan banyoya yönelerek iceri girdim. Musluğu açıp elimi yüzümü yıkadım. Aynanın önünde duran ellerime baktım. O kadar cansız ve ruhsuzlar ki. Ardından gözlerimi kaldırıp yüzüme baktım. Haddinden fazla morarmış gözlerime, düz ve soluk renge sahip saçlarıma. Birbirine karışmışlardı. Donuk bakan ve artık rengini tamamen maviye devretmiş gözlerim. Yeşil hali bana daha çok yakışıyor halbuki. Ellerimi önümde tutarak hızla dışarı çıktım ve merdivene doğru yürümeye başladım. Merdivenleri kafam önde, ayaklarımı yere sürterek inerken merdivenden gelen ayak sesleri ile kafamı kaldırdım. Eli karnında, kafası önde bir Merih vardı. Yaşadığım şok etkisi ile sabit bekledim bir süre. Karnında duran ellerinde ki kanı idrak edebildiğimde ise tam genizimden kaynar bir sıvı boşaltılmış gibi midemden bacaklarıma kadar vücudumun yandığını hissettim. Hiç olmadıgım kadar titrediğimi. Saf korkuyu iliklerimde hissettim. Hızlı bir hamle ile kolunun altına girerek bana dayanmasını sağladım. Titreyen bedenimi yoksayarak güçlü kalmaya çalıştım. Kafamı ona çevirip ter içinde kalmış sakallarına baktım. Donuk bakan gözlerinde gri hakimdi. Gözlerini uzun zaman sonra görmek ne kadar güzeldi. "Ne oldu sana böyle?" Zar zor cümleyi kurabilmiştim. Merihi kendime biraz daha yasladım zar zor. Kafasını ağır hareketlerle bana çevirdi ve gözlerimiz buluştu. "Yasağı çiğnedin, küçük kahraman." Dudağının kenarını zar zor kıvırdı. Canı çok yanıyor olmalıydı. "Samuel'i arıyorum ve hastaneye gidiyoruz." Merihin odasına geldiğimizi fark edince boşta kalan elimle kapıyı açıp omzumla ittirdim ve içeri ilerlettim Merih'i. "Gereksiz."dedi düz bir ifadeyle. Bir yandan ben de onu yatağa yatırmakla meşguldüm. Öne düşen saçımı kulağımın arkasına iterek "Gidiyoruz."dedim. Kafasını kaldırıp bana baktı ve "İkinci çekmece."dedi zar zor karşıdaki komodini işaret ederek. Dediğini yaparak oraya yöneldim ve çekmeceyi açtım. İçinde sargı bezi ve bir krem vardı. Gözlerimi devirmeden edemedim. Nolurdu sanki hastaneye gitse? Yerimde doğrularak yatağa ilerledim. Elimdekileri koyduktan sonra hızlıca aşağı inip bir kaba su koydum. Aynı şekilde yukarı çıkarak Merih'in yanına geri döndüğümde aynı pozisyondaydı. Su dolu kaba gazlı bezi bastırarak bir yandan da t-shirtünü sıyırıyordum. Hatrı sayılır kasları arasında kanlar içinde kalmış yarayı görmemle sanki bana olmuşcasına içim acıdı. "Ne oldu böyle?"dedim. Dudaklarım titremişti konuşurken. Bezi sıkıp yaranın etrafındaki kanları sildim. Peşinden hemen yeni bir bez ıslattım. "Önemli bir şey değil."dedi umursamazca. Elimdeki bezi sıkarken konuştum "Önemli değil öyle mi?" Biraz nefes alıp bezi yaraya bastırdım. "Önemli değil. Bencil herif."diye tısladım. Biraz fazla bastırmış olmalıyım ki hafifçe inledi. Hemen bezi çekerek "P..pardon."dedim şaşkınca. Biraz daha yarayı temizledikten sonra kremi alıp yaranı çevresine iyice sürdüm. Daha sonra ortasına sürdüm. Biraz derin bir yaraydı. Keskin bir bıçakla yapılmış olmalıydı. Gazlı bezi yaranın üstüne koyduktan sonra Merih'in sırtına elimi koyarak doğrulmasını sağladım. Şuan sarılıyor gibiydik. Göğüsünü göğüsüme dayadı. Bir yandan da zar zor gazlı bezi beline sarıyordum. Kalbimin atışını hissettiğine emindim. "Kalp krizinden ölmeni istemem."dedi nefesi boynuma çarparken. Işin garip yanı onun kalbide hızlı atıyordu. Ya onun kalbi fazla hızlı atıyordu, ya da benim sağ tarafımda da kalbim vardı. "Bende senin."dedim ben de. Gülümsemesini görmesem de hissediyordum. Ben de gülümsüyordum. Ne garip birinin gülümsediğini hissetmek. O da benimkini hissediyordu kesinlikle. Sonunda gazlı bezi iyice sardığımda onu kendimden ayırarak yatağa geri yatırdım. "Bir şey lazım değilse ben..." "Gitme."diye lafımı kesti. "Uykusuz gibisin."dedi hemen ardından. "Uyumak zor iş."dedim düz bir sesle kafam yerdeyken. Kafamı kaldırıp ona baktığımda "Gel buraya japon balığı."dedi ve kenara kaydı. Olduğum yere çivilenip kaldım. Gururum çık git diyor. Aptal yanım ise onu soluyarak dibine kadar uyu. Öylece kaldım. Ne gidebildim, ne kaçabildim. "İlla zorla mı getiriyim?"dedi bıkkınlıkla. "Bir kere de denileni yap aptal." "Ben de ne zamab hakaret edeceğini bekliyordum pislik seni."dedim. Konunun değişmesi biraz rahatlamamı sağlamıştı. Nasıl oldu? Ne ara oldu hatırlamadan kendimi Merih'in yanında buldum. Sanki hayatımın beş saniyesi yoktu. Yatağın önünde aptal aptal bunu düşünürken kendimi Merih'in göğüsünde buldum. Suratını acı ile buruştursada hemen eski haline geri çevirdi. Hiçbir şey demeden kafamı iyice göğüsüne yerleştirerek karşıda ki saati izlemeye başladım. Onun şeftalimsi erkeksi kokusunu uzun bir aradan sonra ciğerlerime doldurdum. Sanki bir daha soluayamazmışım gibi iyice çektim içime. Kalp atışlarını dinledim, son kez dinliyormuş gibi. Göz kapaklarım ağırlaşıyordu. Doğru dürüst uyku uğramıyordu bu ara bana. Gözlerim kapanırken hayal gibi bir ses duydum sadece. "Fazla vaktimiz kalmadı minik kızım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MERİH (Mor Ve Yeşilin Dansı.)
Teen FictionYalanlar, sırlar ve ihanetler vardı geçmişimde. Peki ben bunlardan nasıl bir haberdim? Öğrenmem gereken, belki de gerekmeyen onca şey yaşandı. Yaşananlar bir sis perdesi gibi üzerimi örterken, her zaman yaptığım gibi kalemimi aldım ve etrafıma kimse...