Puzzle 13 : Ses

6.5K 284 14
                                    

Sesler, bir sürü ses. Her yerdeler. Beynimde yankılanan sesler, vücudumu ele geçirmiş zafer bayraklarını havalandırmıştı. Gözlerimi açmak bir işkenceydi benim için. Boğazımı temizlemek için bir kaç kez öksürdüğümde, öksürüklerim şiddetlenerek boğazlarımı yırtmaya başladı. Sonunda durabildiğimde hala kapalı olan gözlerimden bir kaç damla yaş gelmişti. Tüm kemiklerime yerleşen ağrı daha da baskın bir hal alıyordu yavaş yavaş. Biraz zorlansamda sırtımı arkamdaki duvara vererek dik pozisyonda oturdum. Gözlerimi kısıkta olsa araladığımda gördüğüm tek şey zifiri karanlıktı. Huysuzca yerimde kıpırdansam da beceremedim ayağa kalkmayı. Zaten hastalanmaya başlamışken bu soğuk ve rutubet kokan yer daha da hastalanmamı sağlamıştı. Karnımdan gelen gurultularda bana hiç yardımcı olmuyordu. Bağırıp çağırmak istesemde gücüm olmadığından öylece oturdum soğuk zeminde. Merih'le telefonda konuşmuştum en son. Biliyordu bana olanları. Bırakmazdı beni burada. Garip ama emindim bir şekilde. Güvenden de ileri bir şekilde emindim. Sanki bir şey beni ona bağlamış, nereye gitsemde ipin ucundaki beni bulacakmış gibi...

Orada o şekilde kaç saat bekledim bilmiyorum fakat uykuya dalmış olmalıyımki, yana düşmüş kafamı kapı sesi ile araladım. Çok fazla ses çıkararak açılan kapı ile ayın gümüş tonlarındaki ışığı biraz da olsa aydınlattı bu lanet yeri. İri bir el kolumu sertçe yakalayarak sürümeye başladı. Ayağa kalkıp yürümek için çırpınsam da koca eller bana fırsat tanımadan sürüklüyordu beni. Diz kapaklarımdan akan kan ve yanma hissi ile gözlerimi kapatarak sürüklemesine izin verdim. Gücüm yoktu, zayıftım.

Sonunda durduğunda adam beni sertçe bir araca fırlattı. "Sabırlı bir adam değilimdir. Baştan söylüyorum, rahat dur." Sesi fazla net ve keskindi. Ciddi değildi, ciddiyet adamdı. Biraz yana kayarak ellerimi kendime dolayarak köşeye pustum. Biraz daha hırpalanacak durumda değildim. İğneleyici cümlelerimi seçecek kadar düşünmeye de halim yoktu zaten. Kendi kendime Merih'in söylediği şarkıyı mırıldanmaya başladım. Camdan ayı seyrettim. Araba hala ilerliyordu. Şehir Merkezine yakın bir yerlerde olmalıydık. İnsanlar gece olmasına rağmen fazlaydı. Ellerimi saçlarıma daldırdığımda ne kadar kirlenmiş olduklarını fark ettim. Dizlerim kararmış, bacaklarıma kanlar akmıştı. İçimden bir kaç küfür savurarak yolu izlemeye devam ettim.

'Biliyorum. Geleceksin.'

Kendimi Merih'le konuşuyormuş gibi düşünüyordum. Geceye haykırıyordum ona demek istediklerimi. Yan tarafımdan bana seslenen hayali Merih'e çevirdim bakışlarımı

'Geleceğim japon balığı...'

Kendi kafamda kurguladığım bir senaryoydu bu. Japon balığı demesine bile razıydım şuan. Ona bile muhtaçtım. Başıma gelecekleri onca zaman düşünmüştüm ama Merih'i hiç düşünmemiştim. Ona ne kadar alıştığımı hesaba katmamıştım. Acı bir gülümseme yerleştirdim yüzüme ve seyrettim yıldızların parlayışını. Araba nihayet durduğunda kapıya doğru yaklaştım fakat sonra geri çekildim. Belkide inmemem gerekliydi. Merih beni bulana kadar hayatta kalmalıydım. Kaçınılmaz ölümümü daha da hızlandıramazdım. "İn." Emir veren ses kulaklarımı doldurunca ağır hareketlerle arabadan indim. Karşımda duran dört katlı binaya baktım. Oldukça sade, bembeyaz bir binaydı. Görkemli olan tek yanı büyük ve parlak camlarıydı. İri el beni tekrar kolumdan yakaladığında, kolumu hızla geri çekerek "Yürüyebilirim."diye tısladım. Canımı yakıyordu. Zaten tüm bedenim ağrıyorken. Kafamı kaldırıp keskin bakışlarıyla beni izleyen adama baktığımda panikledim bir an. Kolumu öncekinden de sert kavrayarak ilerletmeye başladı. "Bırak!" Bağırışım bütün alanı etkilerken bu adama vurup geri dönüyordu sanki. Duymamış gibi bozuntuya vermeden ilerlerken "Bırak diyorum sana."dedim. Görünmez olduğumu düşünüyordum artık. Kapının önünde durduğumuzda zile bastı. Kapıyı genç bir bayan açmıştı. Siyah etek ve gömlek giymiş, resmiydi. Adam beni tekrar kolumdan kavradığında tam bir şey diyecektim ki yanağıma yayılan sıcaklık yerini acıya bıraktı. Dudağımdaki metalik tat, kan. Tokat atmıştı. Ben şoktan çıkamamışken beni içeri savurdu ve "Bana sesinu yükseltemezsin." Ardından pis bir gülümseme ile arkasını dönüp gitti. Kapıyı açan kadın kapıyı kapatıp arkasına bakmadan uzaklaştı yanımdan. Dizlerimin üzerinden kalkarak acıyla inledim. Daha sonra boş boş odaya bakınmaya başladım. Ayak sesleri duyduğumda arkama döndüğümde oldukça ufak bir genç vardı karşımda. Belki on altı yaşında vardır. "Bay Diego kızın yukarıda hazırlanmasını istedi." Yüzünde mimik bile oynamamıştı bu çocuğun. "Bay Diego siktir olup gitsin."diye tısladım. Artık sinirlenemiyordum bile. Tamamen saçmalığın ortasındaydım. "Bu çocuk zor kullanmak istemiyor. Kız yukarıdaki odaya gitmeli."dediğinde sıkıntıyla bir mefes vererek yukarı çıkmak için merdivenlere yöneldim.

MERİH (Mor Ve Yeşilin Dansı.)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin