"Gel de cemreler düşsün havalarıma
Toprağıma suyuma."***
*Medyadaki, baş karakterlerimizden Çağkan'ın fotoğrafı.
Çağkan Yetkiner
Hafta sonu tatili işkolik insanlara göre bir bayram adeta, yakında bana da böyle bayram gibi gelecek diye korkuyorum açıkcası.
Televizyonda ki saçma sapan dizileri izlemekten bıkmıştım, aslını söylemek gerekirse kanallarımızın çoğu cilveli aşk dizileri kaynadığı için bir müddet sonra itici gelmeye başlamıştı.
Televizyonu kapatırken benim de yapmam gereken işler olduğunu fark ettim, sunumun anlatım kısmına çalışacaktım ama kalan bölümler Dalya'nın anlattığı gibi aklıma girmiyordu, beynim ezber yapmayı reddediyordu sanki.
Daha koskoca iki günüm vardı sonuçta, kendimi iyi hissettiğim bir zamanda uzun uzun çalışabilirdim.
Spor salonuna gitme gibi bir plan vardı aklımda, yukarı çıkarak eşofmanlarımı ve spor ayakkabılarımı giydim, bu kaslar öyle kendi kendine oluşmuyordu tabi; biraz çaba, ter ve düzenli egzersiz gerekiyordu işte.
Hazırlandıktan sonra arabama atladım, müzik dinlemenin insanın ruhuna iyi gelen kısmıyım ben, işte sırf sebebi bu bile olsa arabamda sesini sonladığım müziği dinlemeye koyuldum.
Otoparkta gördüğüm siyah Range Rover'ın sahibinin Dalya olmasını istedim nedense.
Her zaman ki girdiğim salonlardan birin de kas çalışmalarına başlarken üç saatimin geçmesine hakim olamamıştım, eve giderek ılık bir duşun altına girmek için nelerimi vermezdim ama.
Aklıma gelen dosyalardan sonra tekrar babama sövmeye başladım, girmeseydim şu işe, 12 sayfalık saçma sunumun varlığını bile duyumsamadan yaşayacaktım, peki ya şimdi? Üzerime aldığım bu yük benim için hiçte hafif değildi.
Son çare planlarım istemsiz ilerlemek durumunda kaldı. Evet evdeydim ve evet, ılıklaştırmayı başardığım suyun üzerime akmasına izin veriyordum.
Uzun bir duşun ardından yatağımın üzerine geçerek dolaptan çalışmam gereken anlatım dosyalarını çıkarıp bir polis edasıyla olay mahalli inceler gibi araştırmaya başlamıştım.
Tamam 6. Bölüme kadar ezberleyebilmiştim ama yıllardır işlev görmeyen bu beyin nasıl alacaktı diğer sayfaları bu boş kafanın içine?
Beyin aktarımı falan diye bir şey bulsalardı o bilim adamlarının alnından öperdim cidden, benim öpeceğimi bilseler yaparlar ama.
Herneyse, anlatımın gerisi öylece kalacaktı. Çalıştığım yere kadar sunacaktım, elbette anlayışlı karşılayacaklardı, karşılamak zorundaydılar.
Dosyaları bir daha açmayacakmışım gibi yerleştirdim dolaba, doğrusu şuydu ki; zaten bir daha açmayacaktım.
Suç benim falan değildi, ayrıca zerre kadar vicdan azabı da duymuyordum. Dalya numarasını bile kaydetmemişti ki, çalışmamı isteyen insan telefonu elimden alır numarasını kaydeder ve çalışmaya ihtiyacın olursa beni ara diye de öneri de bulunurdu.
Konuyu nereden buraya getirdiğimin farkında değildim, tek farkında olduğum bornozumun artık üzerimden çıkması gerektiğiydi.
Akşam Öniz'in aramalarına geri dönmeyerek, yine kulüpsüz bir gece geçirdim ve erkenden kendimi yatağa bıraktım.
Bu sandığımdan daha kolay oldu, artık erken kalkmak benim için basit, monoton bir hal almıştı.
Banyo faslını atlatırken üzerime günlük bir şeyler giyerek kahvaltıya indim. Babam yine masada yoktu, bence zaten olmasına da gerek yoktu. Oturup annemle ana-oğul bir kahvaltı ettik, bir tek evladıydım, sanırım beni bu yüzden her şeyden ve herkesten çok seviyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
APTAL
Teen FictionAdı sanı bir camiânın içinde doğan, birbirlerine tamamen tezat iki gencin yolları, her şeyin olağan akışında kesişirse? ∆ 23.04.17 "Bana bir çocukluk, kalbimi onaracak iyi bir ilaç ve sonsuza kadar dinleyebileceğim mırıltılar borçlusun." ~yazar