Bazı insanlar hayatlarınızdan çıkmış dahi de olsa mutlaka bir iz bırakırdı... İyi ya da kötü, veya her ikisi. Harry, bana hem iyi hem de kötü izler bırakmıştı. Tekrar yaşamak isteyeceğim kadar iyi ve tekrar yaşamak istemeyeceğim kadar kötü şeyler...
Bebeklerimi ilk başta istemediğimi, daha doğrusu ne yapacağımı bilmediğimden dolayı oluşan korkumun üzerine gitmiş ve bir şekilde okulumu, işimi, arkadaşlarımı ayarlayarak kendime bir düzen oluşturmuştum. Cinsiyetlerini öğrenmemize az bir zaman kalmıştı -ve BAM! Hoşçakalın bebişler, hoşçakalın eski hayatım ve arkadaşlarım...
Kendimde yataktan kalkacak gücü bulduğumda saat gecenin bir vaktiydi ve odamda Buse olduğunu tahmin ettiğim bir kişi kanapede uzanıyordu. Tüm bu olanlar için onu suçlayamazdım ama sevgilisi ne yazık ki eski erkek arkadaşımın sarışın İrlandalısıydı ve bu durum onlarla da artık görüşemeyeceğim anlamına geliyordu. Işıkları yakmadan ve şans eseri hiçbir yerimi çarpmadan dolaba kadar gidebildiğimde eşyalarımı alıp kapıdan dışarı çıkmış ve bulduğum en yakın tuvalete girmiştim. Üzerimi değiştirdiğimde ise en yakın danışmayı bulup kendimi taburcu ettirmiştim. Orada yeteri kadar kalmıştım. Belki en iyi kaçma yöntemi değildi ama en azından onlardan uzak kalmak benim için daha iyi olacaktı.
Bedensel ve duygusal olarak acı içinde hissediyordum. Hayalini kurduğum şeyi bile tam anlamıyla yaşayamamış ve başka bir ülkede darmadağın olmuştum. Ama aynı zamanda da dünyanın en güzel şeylerini de yaşamış gibi hissediyordum. Muhtemelen birisinden ayrılmanın yan etkisiydi, tabii ki ilk defa birisinden ben ayrıldığım için ilk defa böyle hissediyordum...
Hastaneden çıktığımda ilk işim taksi çağırıp herhangi bir otele sürmesini söylemek oldu. Bir sonraki gün ise eve gidip eşyalarımı toplayacak ve kimseye haber vermeden başka bir yerde başka bir yaşama başlayacaktım. Bebeksiz, arkadaşsız. Bankada şükürler olsun ki birikmiş param vardı -ve en azından bununla evin büyük bir kısmını ödeyebilirdim. Geri kalanı için ise kredi çekebilir ve daha çok çekime gidip podyuma çıkarak hem eğlenmiş hem de ev sahibi olmuş olurdum. Ah, açıkçası belli bir planım olduğuna bile seviniyordum, takside yapılmış bir plan olması hiç umrumda değildi. Güçsüz bir insan değildim. Bunları yapabilirdim... Yapabilmemin tek yolu ise Londra'da edindiğim ilk hayattan olabildiğince uzak kalmaktı.
Hepsi benim gözümde en iyi, en komik, en yetenekli, en muhteşem insanlardı; ikinci ailem gibilerdi, hayatımın bir kısmını olağanüstü geçirmemi sağlamışlar ve değişik şeyleri deneyimlemem için beni zorlamışlardı. İşte bunun için onlara hoşçakal demek bu kadar zordu... İnsan hayatı birlikte keşfettiği birilerine nasıl hoşçakal derdi ki?... Ya da diyebilir miydi?
Otele geldiğimde sürücüye teşekkür edip arabadan indim ve ayaklarımı sürüyerek gittiğim resepsiyondan bir adet oda istedim. Ve yemek. En son ne zaman yemek yediğim hakkında fikrim yoktu. Beni o kadar çok uyutmuşlardı ki Harry'le yaptığım konuşmanın vaktini bile hatırlamıyordum. Yemeği dakikasında bitirip üzerimde olan tüm şeyleri çıkarttım ve duşa girdim. Vücudumdan akan sıcak su daha düzgün düşünmemi sağlıyor, hayatta daha birçok amacım olduğunu beynime sokmaya çalışıyordu. Bebeklerimin nerede olduğunu düşündüm. Acaba annelerinin ne kadar kötü olduğunu mu düşünüyorlar, yoksa babalarının bu kadar kalpsiz olacağına inanamıyorlar mıydı? Her ne olursa olsun asla hayatıma giremeyeceklerdi ve bu kendimi öldürme isteği uyandırıyordu.
Yatağa yattığımda saatin sabaha yaklaştığını fark edince başımı yastığa koyduğum gibi tekrar uykuya dalmaya çalıştım. İlaçlar hala etkisini gösteriyor olmalıydı, çünkü beynim on bilinmeyenli denklem çözmüş gibi yorgundu.
Sabah-ya da öğlen ise telefonu sessize almadığım için lanetler okuyarak kalkmıştım. Sayamadığım kadar çok mesaj telefonuma geliyor, ara verdiklerinde ise telefonum çalmaya başlıyordu. Aleti elime alıp Niall'dan gelen 27. aramayı gördüğümde gözlerimi devirip diğer bildirimlere baktım ve hiçbirisine cevap vermeyip bugün son kez beni ilgilendirecek olan kişinin adına tıkladım. Tamam, benim için endişelenmelerine minnettardım fakat ben onları hayatımdan çıkarmaya çalışıyorken bunları yapmalarını istemiyordum yoksa onlardan nefret edemezdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Just A Little Bit Of Love (DÜZENLENİYOR)
Fanfiction"Adın? İpek... Anlamı ne yani İngilizcesi falan var mı?" "Silk." "Kumaş türü gibi yani?" * Eğer olmasını dilediğiniz şeyleri kalbinizden isterseniz, bir gün gerçek olabilirler. Dilediğiniz her şey. Not : Hikayenin tüm hakları saklıdır. İzinsiz b...