"Ve bu da çocukluk arkadaşım!"
"Ah, tanıştığımıza çok sevindim!" diyerek karşımdaki kızın elini sıktım. "Senin fotoğrafını instagramda görmüştüm! Herkes 'En yakın arkadaş hayali' diye etiketlemişti, Tanrım!" diye bağırdıktan sonra utanç içinde özür dileyip beni bekleyen Robin'e sarıldım.
Pekala, sanırım en baştan anlatmam lazım. Harry'le yaşadığımız o 'romantik' dakikalardan sonra eve gitmiş ve Buse ile Niall'ı bizi beklerken bulmuştuk. Onlara durumu anlatıp yemek yemiş ve ardından Monopoly oynayıp çocuklar gibi eğlenmiştik. Onlar gittikten sonra Harry annesini aramış ve her zamanki günlük konuşmalarını yapmışlardı -ama bu sefer yanıma döndüğünde bir sonraki sabah yola çıkacağımızı söylemişti, ve işte buradaydık! Holmes Chapel, Chesire. Açıkçası ilk defa buraya geliyordum ve Chesire hakkında bildiğim tek şey Chesire kedisiydi!
Harry'nin buraya geldiğimiz anda gözlerinin içinde oluşan mutluluğu görmüştüm. Ne olursa olsun o 21 yaşında ailesini/evini özleyen bir çocuktu! Eve vardığımızda tüm arkadaşlarını orada görmek onun için mükemmel olmuştu. O arkadaşlarına koşarken, gülümseyerek onlara bakan Anne ve Gemma'nın yanına gittim. Anne sevinçle beni kucaklarken, ben de aynı şekilde karşılık verdim (hala rüya gibiydi!) ve Dusty'nin yanıma gelmemesi için gerekli tüm mücadeleyi verdim. Kedilerden korkuyor olabilirdim!
Gems'e sarıldığımda kulağına "Sana tüm saç renklerinin yakıştığı kız Oscar'ını vermeleri lazım!" diyip kıkırdadım. "Micheal'ın kız versiyonusun." diye de ekledim. Son dediğime gülerken başıyla beni onayladı ve dışarıdaki insan kalabalığını gösterdi. "İçeri girmek zor oldu ha?"
"İngiltereye geldiğim günden beri içeri girmek hep zor oldu!" diye hayıflandım. Gülümseyip Gemma'ya tekrar sarıldım ve Harry'nin onlarla kucaklaşmasını seyrettim. Daha sonra elimden tutup beni çekiştirmesine ardından da arkadaşlarıyla tanıştırmasına izin verdim.
Tüm arkadaşları çok sevecendi ve daha yeni tanışıyor olmamıza rağmen hepsinin bana sarılması çok hoşuma gitmişti. Zaten Noel vaktiydi, insanlar daha sık birbirlerinin evinde toplanmaya başlamışlardı. Daha çok insan da daha çok eğlence demekti! Ve yaptıkları plana göre de sadece yemek yemek için evde kalacak, yemekten sonea bir şeyler içmek için dışarı çıkacaktık.
Yemekler masaya konulurken Harry ve ben valizleri açmak için yukarı çıkmış, daha sonra banyoda elimizi yüzümüzü yıkayıp aşağıya inmiştik. Masaya otuduğumuzda herkes eline kadehini aldı ve bir ağızdan konuştu:
"Harry'e!"
"Harry'e!"
"Ve İpek'e!" diye ekledi Robin.
"Ve İpek'e!"
"Ve hepimize!" diye ekledim.
"Ve hepimize! Şerefe!" diye bağırıp yemek yemeye başlamıştık. Yediğim en eğlenceli yemeklerden biriydi diyebilirdim. Herkes birbirini çocukluktan beri tanıdığı için en komik hikayeler havada uçuşuyordu hatta bir ara gülmekten yemek yiyememiştim. Harry o kadar mutlu gözüküyordu ki... O mutlu olunca ben de mutlu oluyordum... Bir anda acaba yarışmaya katılmayıp Holmes Chapel'de kalmaya devam etseydi ne olacağını düşündüm. Muhtemelen şu anda hukuk okuyor ve fırında çalışmaya devam ediyor olurdu. Kızlar onun mükemmel yüzüne hayran olup sırf Harry'le konuşmak için fırınına giderlerdi. Ama kesinlikle bir sevgilisi olurdu. Hiçbir basın çalışanı peşinden koşup ona hayatı hakkında soru sormazdı. Ve ben de burada olmazdım. Çünkü Harry Styles diye birisini tanımamış olsaydım hala İstanbul'da yaşayıp, tatillerde hukuk bürolarına staj yapmaya giderdim. Modellik diye bir amacım da olmazdı. Çünkü Tanrı biliyor ki model olmamın da, okula Londra'da devam etmek istememin de tek sebebi yeşil gözlü kıvırcık saçlı çocuğu tanımış olmamdı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Just A Little Bit Of Love (DÜZENLENİYOR)
Fanfiction"Adın? İpek... Anlamı ne yani İngilizcesi falan var mı?" "Silk." "Kumaş türü gibi yani?" * Eğer olmasını dilediğiniz şeyleri kalbinizden isterseniz, bir gün gerçek olabilirler. Dilediğiniz her şey. Not : Hikayenin tüm hakları saklıdır. İzinsiz b...