"Neden bana yakın oturmuyorsun?" diye sordu Harry kendini yakınıma çekerken. Hala içkinin etkisinde olduğu gözler önündeydi ve hala neden onunla birlikte arabada olduğumu bilmiyordum. "Beni özlediğini sanıyordum." Özgüvenine karşın şaşırarak baktım. Ağzımı birçok kez laf sokmak istercesine açtım ama doğru cümleleri -daha doğrusu söyleyecek o kadar çok şeyim vardı ki bir tanesini seçememiştim- bulamamıştım. Ona karşı çıkamadığımı anlayınca gülümsedi ve kolunu belime atıp başını omzuma koydu.
"Ne yapıyorsun?" diye sordum oturduğum yerde doğrularak.
"Şşş, sadece birkaç dakika izin ver bebeğim..." Parmaklarını karnımda hayali daireler çizmek için kullandı. "Saçımla oynar mısın?" Hipnoz olmuş bir şekilde onu başımla onayladım ve o kucağımdaki yerini iyice belli ederken kolumu omzuna atıp ensesindeki, iyice uzayan, saçlarını elimde dolandırmaya başladım. Mutlulukla nefes alıp verişini duymam ona olan kızgınlığımı geçirmişti. Tek amacımızın birbirimizi mutlu etmek olduğunu hatırlatıyor gibiydik...
"Özür dilerim." Mırıldanmasını bırakıp beni dinlemeye başladı. "Sana her seferinde bağırıp çağırmamalıydım-" Ah, istisnasız -haklıyken bile!- özür dileme ihtiyacım ortaya çıkmıştı. Bundan nefret ediyordum.
"Özür dilerim." dedi beni tekrarlayarak. "Tam bir pislik gibi davrandım."
"Evet, öyle davrandın."
"Bunların olmasını istememiştim. İpek, bebeklerimizi kaybettik ve kavga etmekten buna üzülecek vaktimiz olmadı..."
"Tanrım, böyle düşünüyor olamazsın!! Buna üzülecek vaktimiz olmadı mı? Ben haftalarca uykularımdan ağlayarak uyandım! Ellerim titredi, kalbim kanadı... Ne kadar acı çektiğimden haberin var mı? Ya da kendime yeni bir şeyler yaratmak için ne kadar çabaladığımdan? Bunu umursamayan sendin!! Gelip benden özür diledin ve her şeyin düzeleceğini zannettin-"
"Çünkü her özür dileyişimde gene kendimizi toparladık ve yine bana döndün!" diye bağırdı.
"Ah, çünkü bana ne yaparsan yap sana her zaman geri dönüyorum öyle değil mi?" İki dakika önceki halimizden eser kalmamıştı. İkimiz de karşılıklı koltuklara yapışmış bir şekilde elimizi kolumuzu kaldırıp birbirimize bağırıyorduk. "O kadar safım ki sen ne dersen ona inanıyorum ve üzülen ben oluyorum. Kıvırcık beyninde bilgiler ilerleyebiliyor mu bilmiyorum ama-" Derin nefesler alıp sakinleşmeye çalıştım. İkide bir kavga etmemizin sebebi birbirimizi doğru dürüst dinlemeden lafa atlamaktı... "Bak, ilk defa bugün her şeyin düzeleceğini zannettim. İlk defa, bunca aydan sonra, hala sana aşık olduğumu anladım... Tek istediğim bana gerçeği söylemendi, gelip bana çocuk yapmak için çok genç olduğunu duymak değil... Seni unutmak için kimseyle konuşamıyorum, herkes bana hamileliğimin nasıl gittiğini soruyordu... Artık bundan gına geldi! Zayn'le konuşamıyorum Harry, Lou ile dedikodu yapamıyorum! Ya da artık Niall'a saçma bir yemek iddiasına girmiyorum, Louis'le bir olup milletle dalga geçemiyorum... Aniden dünyanın en yalnız insanı oldum farkında mısın? Eğer yanımda Leo olmasaydı hala uyuşturucu bağımlısı gibi dolaşıyor olurdum! Beni hayata döndüren o oldu! Sonra kendime birkaç iş buldum, şimdi de her yere koşturuyorum. Neden, peki? Neden kendimi boşuna yorayım ki?... Tek istediğim yaşadıklarımı düşünmemeye çalışmaktı. Sevdiğim işi yapıp para kazanmam bir yana, asıl amacım kalbimin acımasını durdurmak zorunda olmamdı... Bebeklerimi kaybettim, erkek arkadaşımı kaybettim, arkadaşlarımı kaybettim... Ve biliyor musun Hazz, eğer her şey yolunda olsaydı şu an kızlarımıza yemek yedirmeye çalışıyor olurduk-"
Konuşmak için niyetlenmişti ki elimi kaldırarak onu susturdum. "Soho'ya gitmem kocaman bir hataydı, burada olmam da."
"Ağlama." dedi başparmağını elmacık kemiğimde gezdirirken. "Beni olduğumdan daha çok yaralama..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Just A Little Bit Of Love (DÜZENLENİYOR)
Fanfiction"Adın? İpek... Anlamı ne yani İngilizcesi falan var mı?" "Silk." "Kumaş türü gibi yani?" * Eğer olmasını dilediğiniz şeyleri kalbinizden isterseniz, bir gün gerçek olabilirler. Dilediğiniz her şey. Not : Hikayenin tüm hakları saklıdır. İzinsiz b...