Arkamdan yükselen hıçkırık ve "Ne?" sorularını duymamazlıktan geldim. Benim için tüm dünya susmuştu ve kafamda sadece 'Kalbi durdu.' kelimeleri yankılanıyordu.Annem olduğunu zannettiğim kişi omzumdan tutup beni dışarı yönlerdirdi. Gemms ve Buse, İpek'in annesini dışarı çıkartıyorlardı. Çocuklar da odadan çıkınca ellerinde defibilatör olan iki kişi içeri girdi. Çöktüğüm duvardan kalkıp odaya girdim ve bağırmaya başladım: "Eğer ona bir şey olursa, onu kurtaramazsanız burayı başınıza yıkarım! NE YAPIP EDİP ONU KURTARIN!" Kolumdan tutup beni çekmeye çalışan Zayn'i ittirip dışarı çıktım. Etrafımdaki insanları görmüyor gibiydim. Odadan çıktığım anda kapının kapanma sesini duydum. Az önce kalktığım duvarın önüne geçip sırtımı duvara dayadım ve kendimi yere bıraktım. Tek istediğim sikik, onun kalbini geri çalıştıracak şeyin işe yaramasıydı.
Benim için atan kalbini...
Yanımdaki herkes ağlıyor, koridorda volta atıyor ya da elleri başlarında bir şekilde sandalyede oturuyordu. Birbirlerini sakinleştirmeye çalışıyorlardı.
Ne kadar zaman geçtiğini anlamıyordum ama uzun bir zamanın geçtiğini biliyordum. Odanın kapısı açılınca heyecanla ayağa kalktım. Hepimiz gözle görülebilir bir endişeyse doktorun söyleyeceği şeyi dinliyorduk.
"Hayatta." Tüm hasteneyi inletebilecek derin bir nefes verme sesi duyuldu. "O kadar çabuk pes etmeye niyeti yok gibiydi." Sonra bana bakarak konuşmaya devam etti. "Bir kere konuştu ve eminim ki o kelime Hazza 'ydı. Eğer onu görmek istersen görebilirsin. Ama sadece 10 dakika!" Herkes sevinçle birbirine sarılırken, doktor gitmek için hareketlendi. Ben de arkasından gittim.
"Doktor Matt?" Arkasına bakınca yanıma ulaştım. "Be-ben teşekkür etmek istedim. Her şey için!" Omzumu sıvazlayıp cevap verdi.
"Görevimiz Bay Styles. Görünüşe bakılırsa sizi çok seviyor."
"Biliyorum, ben de öyle." dedim utanarak. Binlerce kişinin önünde şarkı söylemekten utanmıyordum ama birisine aşk hayatımı anlatırken utanıyordum! Geri dönüp bizimkileri kucakladım ve odaya girdim. Bu sefer onunla konuşmak yerine yanına uzandım. Bunun yasak olduğunu biliyordum ama yatak 3 kişilik olabilecek kadar büyüktü! Ayrıca yaptığım konuşmanın ona ulaştığını biliyordum, bir sonraki konuşmamı o uyandığında da yapabilirdim.
Boynundaki şeyi çıkarmışlardı. Böylece yüzünden başlayarak boynuna doğru parmaklarımla yol çizdim. En azından vücudunda hasar kalmamıştı. Son 1.5 haftadır uyuyordu ve Tanrıya şükür emniyet kemerini takmıştı. Yoksa kolları ve bacakları ne halde olurdu bilmiyordum... Yaptığım hareketleri tekrarlardım. Arada ise uyanmasını istercesine ismini fısıldıyordum. Kolyesiyle oynadım, bize şana getirdiği için teşekkür ettim. Yanında kalma süremin sona erdiğini hissedince alnını öpüp odadan çıktım.
"Hazırlan Harold! Eve gidiyoruz! Bu gece kızlar kalacak." dedi Liam.
"Ah, hayır. Sadece ben kalacağım." diye ekledi Buse.
Ben ise "Neden eve gidiyoruz ki?" diye bir soru sordum. Eve gitmek istemiyordum. Burada kalıp uyandığında yanında olmalıydım.
"Çünkü burada olduğumuzdan beri bir gün eve gitmedin. Uyuman lazım. Duş alman lazım-"
"Özellikle duş alması lazım." dedi Lou kıkırdayarak. "Hadi ama dostum bana öyle bakma. Uçuştan buraya geldik ve sen yıkanmadın bile!"
"Tanrım! Buraya hep birlikte geldik. Sanki sen yıkandın!"
İpek olsaydı tam bu anda, "Hala 5 yaşındaki çocuklar gibisiniz!" diye bizimle dalga geçerdi.
"Burası özel ve pahalı bir hastane Harry! Alt katta duşlar var! Ve biz temizlendik! Şimdi topla şu eşyalarını ve eve git. Yarın sabah gene geliriz!" Gözlerimi devirip getirdiğim eşyaları topladım ve şapkamı takıp dışarı çıktım. Saat gecenin bir vakti olmasına karşın etraf açılan flaşlardan hala güneş varmış gibi duruyordu... Sorulan sorulara aldırmaksızın arabaya bindim ve sırtımı yasladım.
Pekala, cidden yorulmuştum.
*
Sabah uyandığımda hızlıca bir şeyler atıştırıp evden çıktım. Hastaneye gitmem lazımdı ama önce stüdyoya uğrayıp yapmam gereken işleri hallettim ve hastaneye öyle geçtim. 4 günlük bir boşluğumuz olacaktı -ki bu boşluk hepimiz için harika bir hediye oldu. (Herkes ailesiyle veya kız arkadaşıyla zaman geçirmek istiyordu!)
Hastaneye geldiğimde yüzünü tanıdığım insanlara selam verip yukarı çıktım. Neyse ki daha kimse gelmemişti. İpek'in odasının kapısını tıklarıp içeri girdim. Hala uyuyan İpek'in dışında, koltukta uyuyakalmış olan bir Buse gördüm.
Yavaşça yanıma gidip onu dürttüm. "Buse, hadi kalk. Niall evde, onun yanına gidebilirsin!" Aynı cümleyi en az 10 kez tekrarladım çünkü kalkmak bilmiyordu. Bunun için son çare olarak yanındaki bardaktan elime su döküp, o onun yüzüne sıçrattım.
Hızlıca kalkınca kıkırdadım ama bana olan bakışını gördükten sonra bundan vazgeçtim. "Harry! Ne yapmaya çalışıyorsun?" dedi sinirle.
"Seni uyandırmaya çalıştım ama uyanmadın! Benimde aklıma bu geldi." dedim gülümsememi bastırmaya çalışarak. "Hadi eve git."
"İpek ne olacak?" dedi endişeyle.
"Ah, ben buradayım. Sana haber veririm."
"Teşekkür ederim." dedikten sonra bana sarılıp odadan çıktı. Camı açıp odayı biraz havalandırdıktan sonra oturup etrafı gözlemeye başladım. Bir yandan da Twitter'da geziniyordum. Onbirlerce insan İpek'in nasıl olduğunu sorup, benim nasıl hissettiğimi merak ediyordu. Ah, ve bunları görebiliyordum çünkü neredeyse ana sayfamın tamamı geçmiş olsun mesajlarıyla doluydu. Gözüme çarpanlara teşekkür ettikten sonra ayağa kalkıp odada tur atmaya başladım. Fakat İpek'in kısık sesini duyduktan sonra olduğum yerde durdum.
"Harry? Sen misin?" Mutlulukla arkamı dönüp açılmış olan gözlerine baktım. Yüce İsa! Kaç gündür bu anı bekliyordum.
"Benim güzelim, benim." Gidip yanına oturdum ve ellerini ellerimin arasına aldım. Bir anda ağlamaya başladı.
"Ah, Harry. Be-ben çok üzgünüm. Sana öyle davranmamalıydım ayrıca lanet olsun ki arabayı daha dikkatli kullanmalıy-" Sözlerini yarıda kesip dudaklarımla dudaklarını birleştirdim.
Ne diyeceği umrumda değildi, suçlu olan o değildi, kaza yapan o değildi... Sadece onu öpüp anı yaşamasını istemiştim. Hala hayatta olduğu ve benim yanında olduğunu..."Bebeğim, bunları konuşmayalım olur mu? Önemli olan uyanmış olman ve Tanrım kahretsin! Çocuklara haber vermeliyim!"
Elimi cebime atıp telefonumu çıkardım ve ilk olarak Buse'yi aradım. "Ne oldu Harry? İpek'e bir şey mi oldu?" diye korkuyla açtı telefonu.
"Hayır, uyandı. Ve sana haber vermek için aradım. Konuşmak ister misin?"
"Tabii." Telefonu İpek'e verdim. Eline alıp kulağına götürdü.
"Efendim?"
"Ah, evet. Teşekkür ederim."
"İyiyim Buse iyiyim-"
"Hayır, aslında hatırlamıyorum."
"Pekala, öptüm. Gelince görüşürüz."Sonra telefonu kapatıp bana geri verdi. Kıkırdayarak "Buse, çocuklara haber verecekmiş." dedi.
Yana kayarak yatakta açıkta kalan yere eliyle vurdu. "Harrrry!" dedi. Yine o ses, karşı koyamadığım ses, şu an hastane olmasaydık neler yapardım... Neyse sonra. "Efendim bebeğim?" Anlamazlıktan gelerek cevap verdim.
"Off Harry!" dedi gözlerini devirerek.
Kıkırdadım "Tamam geliyorum güzelim!" yanına gittim. Hemen kaydı, ama hemen yatmadım ilk önce ona doğru eğilerek "Beni çok mu özlemiş sevgilim?" dedim, bir anda bip bip sesi gelmeye başladı kafamı yana çevirince İpek'in kalbine bağlı olan cihaz çıldırmış gibi ötmeye başladı, gözlerimi ona çevirdim, yanakları kırmızı olmuştu utanarak kafasını yana çevirdi, kıkırdadım "Bunu evet olarak kabul ediyorum!" diyip kendimi yanına attım. Çenesini tutup kendimş çevirdim ve o özlediğim gözlere baktım. Alnına öpücük koyup kafasını göğsüme çektim meleğim artık kollarımın arasındaydı güvenle. Özlemiştim saçlarının kokusunu içime çektim ve gözlerimi kapattım. Tam o anda kapı açıldı. İçeriye Buse girdi anlamadığım bir şeyler söyledi Türkçeydi sanırım... Ve yine o ses duyuldu bip bipp bippp...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Just A Little Bit Of Love (DÜZENLENİYOR)
Fanfiction"Adın? İpek... Anlamı ne yani İngilizcesi falan var mı?" "Silk." "Kumaş türü gibi yani?" * Eğer olmasını dilediğiniz şeyleri kalbinizden isterseniz, bir gün gerçek olabilirler. Dilediğiniz her şey. Not : Hikayenin tüm hakları saklıdır. İzinsiz b...