2

1.5K 146 132
                                    

Gözlerinden süzülen yaşlar nedeniyle arabayı kullanmakta zorluk çeken Harold, gaza her yüklenişinde farklı bir küfür söylüyordu.

"Sikeyim Joe, sende beni bırakma. Yalvarırım sende gitme."

xxx

Harold, Joe'nun kaza yaptığını öğreneli 4 saat oluyordu. Hastaneye ulaştığında Joe'yu çoktan ameliyata almışlarlardı ve kimse Harold'a herhangi bir bilgi vermemişti. Bu onu iyice delirtiyordu. Harold kızarmış ve şişmiş gözlerle ameliyathanenin kapısında beklerken içerden çıkan doktoru fark ettiği anda yakasına yapıştı.

"Joe nasıl? Bana bir şey söyle! Sevgilim nasıl!?" dedi ve doktoru sarsacak hareketler yapmaya başladı.

"Yakamı bırak ve düzgünce konuşalım." doktor söyleyene kadar Harold, doktorun yakasını sıktığını fark etmemişti. Kendine lanet ederek ellerini adamın yakasından çekti ve devam etmesini söylercesine gözlerine baktı. Doktor karşısında kıpkırmızı olmuş zümrüt yeşili gözler görüyordu, biraz da yıkılmış bir Harold?

"Sevgiliniz, yani Joe... Ameliyat bitti fakat beyninde çok büyük hasar var. Yaşama tutunabilmesi çok güç ki eğer yaşarsa zaten felçli olarak devam edecektir yaşama."
Bunlar ağırdı. Bunlar fazla ağırdı. Harold bu kadarını kaldıramazdı. Gözlerinden bir damla daha yaş süzüldü. Bu gözyaşı, diğerlerinden daha çok yakmıştı canını. Ne hissetmesi gerektiğini bilmiyordu. Gerçekten içinde çok büyük bir boşluk vardı. Bu boşluğu isimlendiremiyordu. Ani bir hareketle doktorun yanından kalkıp kendini dışarı attı. Temiz hava iyi gelebilirdi, değil mi? Ama olmuyordu. Aldığı her nefeste, soluduğu hava ciğerlerini yakıyordu. Cebinden telefonu çıkartıp buğulu gözlerle ekranı açmaya çalıştı.

"Alo Liam? Sana adresini mesaj atacağım hastaneye gel. Joe, kaza yaptı ve-" sözünü devam ettieremeden hıckırığa boğuldu ve telefonu kapattı. Titreyen elleriyle telefonu kavradı ve mesajlar bölümüne girdi. Yarım yamalak yazabildiği adresle Liam'ın gelmesini bekledi. Aklına Niall'ın gelmesiyle içi titredi. Ona haber vermesini söylemişti. Rehberden adını bulup aradı.

"Hazz? Ne oldu? İyi misiniz? Joe nasıl?" Niall'ın ard arda sorduğu sorular Harold'ı daha kötü yapıyordu.

"Joe, ameliyattan yeni çıktı. Hiç iyi değil ve... Y-yaşama oranı çok düşük. Yaşasa bile felç kalacak..." Niall cevap veremedi. Ne söyleyebilirdi ki? Harold devam etti.

"Liam'ı aradım. Ne olur ne olmaz diye yanıma gelmesini istedim."

"Harold, b-ben... Ne diyeceğimi bilmiyorum ve... Sadece... Siktir..."

"Şimdi kapatıyorum, Liam geldi. Bir şey olursa haber veririz sana." dedi ve Niall'ın konuşmasına fırsat vermeden telefonu kapattı. Liam koşarak Harold'un yanına geldi. Onu öyle sıkı sardı ki, Harold nefes alamadığını hissetti.

"Hazz, o iyi olacak. Tamam mı? Sakin ol, ben yanındayım."

"Liam... O bana her konuda yardım etti ve ben... Ben şuan yanında olamıyorum. Ona yardım edemiyorum. Canım yanıyor. Acıyı görüyor musun?" dedi Harold ve gözlerini sıkıca kapatıp Liam'ın sarılışına karşılık verdi.

"Korkma tamam mı? Sadece lanet sikik bir kaza ve o iyi olacak. Senin güçlü olman gerekiyor. Senin gücünle, o da iyileşecek."

"Umarım Liam. Umarım..." Harold'un son söylediği 'umarım' o kadar çaresizdi ki, kendisi bile ne kadar aciz olduğunu o zaman anlamıştı.

"Hadi gel içeri girelim saat ilerledi ve hava soğuyor." Liam'ın bu sözlerinden sonra Harold kollarını ondan ayırdı ve hastanenin girişine doğru ilerledi.

xxx

Liam geleli uzun zaman olmuştu ve saat gece yarısını geçiyordu. Joe hala yoğun bakımdaydı ve Harold hala umutluydu. Belli aralıklarla aynı hemşire yoğun bakım odasına giriyor, Joe'yu kontrol ediyor ve dönüyordu. Doktor hayati tehlikenin hala var olduğunu sürekli belirtiyordu.
Harold için Joe tam bir melekti. Harold 18 yaşında, ailesi eşcinsel olduğunu öğrenip onu evden attığında tek gidebileceği yer olan Niall'ın evine gitmişti. O zamanlar Niall da ailesiyle kalıyordu ve Harold onlara rahatsızlık vermek istemediğinden kısa sürede iş bulmaya çalışmıştı. Ama eğer Londra gibi bir yerde yaşıyorsanız ve 18 yaşındaysanız kimse size iş verme taraftarı olmazdı. Belki bir fırın hariç? Harold bir süre küçük bir fırında yardımcılık gibi işlerle uğraştı. Çalıştığı yerin büyük bir ekmek fabrikasına ait olduğunu bilmiyordu. Tabii bu fabrikanın sahibinin Joe olduğunu da... Bir gün Joe büyük fabrikasının küçük şubelerini ziyaret etmek istedi. O gün Harold ilk kez işe geç kalmıştı. Joe bunu göz ardı edemezdi. Büyük zümrüt yeşili gözleri, bukleli uzun saçları olan beyaz tenli çocuğu... İlk görüşte aşk? Hiç sanmam. Fakat Joe, Harold'dan fazlasıyla etkilenmişti. Hatta o kadar etkilenmişti ki haftada en az bir kez bukleli çocuğu görmek için o küçük fırına geliyordu. Diğer fırın çalışanlarından Harold'un durumunu (Ailesiyle olan durumu ve Niall'da kalıyor oluşu.) öğrenmişti. Harold'u büyük ısrarlar sonucu yanına almayı başarmıştı. Aynı evde kalıyorlardı ve yakınlaşmamaları söz konusu dahi olamazdı. Joe, Harold'dan 7 yaş büyüktü fakat yaş farkını umursamadan birlikte olmuşlardı. Joe, Harold'a aşıktı. Harold ise ona güveniyordu. Bugüne kadar her şey mükemmeldi. Harold 18 yaşında modellik teklifi almış ve hayalini gerçekleştirmek için kabul etmişti. En büyük hayali... Bir kreş açmak. Aslında istese Joe ona bir sürü kreş açabilirdi. Fakat o kendisi çabalamak istiyordu. Kendisi elde etmek. Yapacaktı da zaten.
Ama şimdi buradaydı. 'Lanet hastane' olarak adlandırdığı yer. Joe'nun uyanması için Tanrısına dua etmekten başka bir şey yapamıyordu.

xxx

Saat sabaha karşı 5 sularındaydı. Harold; ağlamaktan, bağırmaktan, etrafındaki her şeyi parçalamaya çalışmaktan yorgun düşmüştü. Ellerinin kemikli bölümleri parçalanmış, kanıyordu. Dağılmıştı, çok fazla dağılmıştı. Doktor ona Joe'nun öldüğünü söylediğinde, tepki verememişti. Beyni, durumu idrak etmeye başladığında kendisi dahil her şeye zarar vermek istemişti. Joe ölemezdi. Joe, Harold'un koruyucu meleğiydi. Eğer Harold meleğini kaybederse, kendini de kaybederdi. Öyle de oldu. Kontrolü kaybetti. Liam ona engel olmaya çalışmadı çünkü biliyordu, yapamazdı. Onu kimse durduramazdı. Harold, çöküş dönemini yaşayan bir imparatorluk gibiydi. Bugüne dek Joe sayesinde güçlüydü ve şimdi tüm gücünü kaybediyordu. Yavaş yavaş yok oluyordu.
Liam yerde nefes nefese oturan Harold'a yaklaştı. Liam da iyi değildi.

"Harold, ellerine pansuman yapılmalı." diye fısıldadı Liam.

"Nesi var ellerimin?" dedi ve gözlerini ellerine indirdi Harold. Çok buğulu görüyordu fakat kanı ayırt edebiliyordu. Ellerini hareket ettirince canının yandığını hissetti. Liam'a döndü.

"Liam, yanıma oturur musun?" Liam sözü ikiletmeden Harold'ın yanındaki yerini aldı. Bir kaç dakika sadece oturdular. Sesleri çıkmadı. Zaten konuşulabilecek bir şey de yoktu. Joe, ölmüştü. Harold, meleğini kaybetmişti. Harold, yorgundu. Harold, kendini hissedemiyordu. Ve Joe yalnızca ölmüştü.
Bir süre Liam ve Harold yerde oturduktan sonra hemşire ve doktorların zoruyla Harold oradan kalkmıştı. Ellerine pansuman yapılmıştı.Harold, Joe'nun yoğun bakım odasında üzerinde beyaz örtüyle morga taşındığını gördüğünde yeniden delirmişti. Kıyafetlerini parçalamaya çalışmıştı. Liam'ın göğüsünü yumruklamıştı. Ağlıyordu, bağırıyordu ama içindeki boşluk kapanmıyordu. Doktorlar iyi olacağını söyleyerek ona sakinleştirici iğne yapmışlardı. Harold'un uykuya dalmadan önceki son sözleri, "Şimdi ben ne yapacağım?" olmuştu.

Y.N: Joe gerçekten tam bir melekti. En azından benim için? Şuan sadece bir şeyler yazmış olmak için birşeyler yazıyorum ve bence hoş??? Her neyse byE.

green&blue / larry Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin