Ölüm sanıldığı kadar kolay olmuyor. Uykuya dalmak kadar basit değil. Ölümden döndükten sonra bunu çok daha iyi anladım. Beni hastaneye son anda yetiştirmişler. Bir süreliğine kalbim atmaktan vazgeçmiş. Doktorların olağanüstü çabasıyla geri döndürülmüşüm. Hemen ameliyata alınmışım. 8 saat süren zorlu ameliyat sonrası durumum sabitlenmiş. Yoğun bakımda 3 gün kalmışım. Bütün olanları daha sonra Bree anlatmıştı.
Kendime geldiğimde bütün bedenim uyuşuktu. Bütün dünya bir sis perdesinin arkasında gibiydi. Bana haddinden fazla morfin vermişlerdi. Gözlerimi açar açmaz karşımda Bree'nin melek yüzünü bulmuştum. Onun iyi olduğunu bilmenin rahatlığıyla tekrar uykuya dalmıştım. Uyanıp uyuyarak bir gün geçirmiştim. Sonunda vücudum morfinden arındığında tamamen ayılabilmiştim.
Sabaha karşıydı. Odaya cılız güneş ışıkları vuruyordu. Bree refakatçi koltuğunda iki büklüm uzanmıştı. Yatakta doğruldum. Bunu yaparken karnım ani bir acıyla sancıdı. Dikiş yerlerim fena canımı yakıyordu. Kalkıp Bree'nin nasıl olduğuna bakmak istiyordum ama durumum buna müsaade etmedi. Bree'nin uyanmasını bekledim. Güneş doğdu, içeriyi aydınlattı. Hava bugün çok güzeldi. Bugünü geri kalan hayatımın ilk günü ilan ettim. Ölümden dönmüştüm ve biliyordum ki hayat mucizesiyle kutsanmıştım. Bundan sonra bir anımı bile ziyan etmemeye yemin ettim. Hayatımı istediğim gibi yaşayacaktım. Bana kimse engel olamayacaktı.
Kapı yavaşça tıklatılınca başımı pencereden kapıya çevirdim. Babam kocaman bir çiçek buketiyle içeri girdi. Uyanık olduğumu görünce gülümsedi.
"Zoey. Tatlım. Beni çok korkuttun." dedi uzanıp alnımdan öperek. Çiçekleri diğerlerinin yanına bıraktı.
"Birkaç gündür gelip gidiyorum ama kendinde değildin. Kendini nasıl hissediyorsun?"
Bree'ye kaçamak bir bakış attım. Kıpırdanıyordu.
"İyiyim." diye kestirip attım. Babam dönüp Bree'ye baktı. Bana döndüğündeki yüz ifadesi aramızda herhangi bir sır olmadığını belli ediyordu. Babam her şeyi öğrenmişti. Belki Bree her şeyi itiraf etmişti. Belki de okuldaki dedikoduları duymuştu. Önemli değildi. Artık her şeyi biliyordu.
Bree gerinip koltukta doğruldu. Uyanık olduğumu görünce hemen yanıma geldi.
"Nasıl hissediyorsun?" dedi rahatlamış bir ses tonuyla. Beni iyi gördüğü için sevinmişti. Elimin yanında duran elini tuttum.
"İyiyim. Merak etme." dedim içini rahatlatmak için. Babam yavaşça boğazını temizledi. Bree gitmek için yeltenince ona gülümsedim.
"Ben kafeteryada olacağım." dedi gitmeden önce elimi öperek. O çıkar çıkmaz babam bana baktı.
"Bunu hiç beklemediğimi söylemeliyim, Zoey." dedi. İlk yorumu çok da kötü değildi. Sonrasında büyük bir tepki gelecek mi diye bekledim ama beklediğim gibi olmadı. Babam hayatında ilk defa mantıklı davrandı.
"Gabriel ile ayrılmana üzüldüm. Ama sanırım en doğrusu bu." dedi kendi kendine konuşuyor gibi mırıldanarak. Konuyu orada kapattık. En azından benden iğrenmemiş, beni evlatlıktan reddetmemişti. Bu da bir gelişmeydi. Ya da belki de beni o kadar umursamıyordu ki lezbiyen olmam onun için hiçbir şey ifade etmiyordu.
"Kendini onun için feda etmen çok cesurca. Seninle gurur duydum kızım. Herkes ne kadar cesur olduğunu konuşuyor. Yerel gazeteye bile çıktın."
Bir şekilde bu hiç umurumda değildi.
"Gabriel'e ne oldu? Başka yaralanan oldu mu?" dedim soğuk bir sesle. Silahın ikinci kez patladığını duymuştum. Başka birini daha vurmuş olmalıydı. Babamın yüzü asıldı. Belki de düşündüğüm gibi olmamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yatılı Okul《girl♡girl》
ChickLitYatılı lisede yazılı olmayan kurallar vardır. Okulun en popüler çocuğu ile en popüler kızı birlikte olmak zorundadır. Okula ilk geldiklerinden beri birlikte olan Zoey ve Gabriel okulun en popüler çiftidir. Zamanla birbirlerinden uzaklaşan çiftin a...