Üniversitede birkaç arkadaş edindim. Benimle ilgilenen birkaç tane de erkek oldu ama onlara aldırmadım. Bana kalırsa çaresiz hamlelerdi. Çünkü benim Bree'den başkasını gözüm görmüyordu. Yakın arkadaş buldukça neden bana kimseyle çıkmadığımı soruyorlardı. Ben de buna vaktim olmadığını söyleyip geçiştiriyordum.
"Frank kesinlikle sana hasta. Ama senin umurunda bile değil." dedi Nancy. Sınıfta ilk tanıştığım arkadaşımdı. Tesadüf eseri aynı sıraya oturmuştuk ve o günden sonra ikimiz de aynı sıraya oturmaya devam ettik. Böylece çok yakın iki arkadaş olduk. Artık ona hakkımdaki gerçeği söylememek için bir sebep bulamıyordum.
"Benim bir kız arkadaşım var zaten." dedim tepkisinden çekinerek. Nancy önce dik dik suratıma baktı, sonra durumu kavradı. Gözleri heyecanla büyüdü.
"SEN LEZBİYEN MİSİN?!!"
Onunla birlikte bütün sınıf da öğrenmiş oldu. Beklediğim kadar kötü tepkiler almadım. Hakkımda dedikodular ve fısıldaşmalar oldu ama bunlara pek takılmadım. Nancy fikrini değiştirip yanıma oturmamaya karar vermedi ya da benimle olan arkadaşlığını bitirmedi. Bu durumdan hiç rahatsız olmadı ve hatta artık aramızda sır kalmadığı için daha da yakınlaştık. Bundan sonra sınıftaki hiçbir erkek beni rahatsız etmedi. Benimle flört etmeye kalkmadı. Bir bakıma bu beni rahatlattı. Çünkü onları geri çevirirken kendimi tuhaf hissediyordum.
"Pekala. Kız arkadaşın nereli?" dedi Nancy. Kantinde oturmuş boş derste tembellik ediyorduk. Önümde sade bir kahve vardı. O ise çilekli yoğurt yiyordu.
"Yatılı okulda tanıştık. Oda arkadaşımdı."
Nancy bütün ayrıntıları bilmek için ölüyordu. Bree'yi anlatmaya çalışırken kelimelerin yetersiz geldiğini fark ettim. Ve de yüzümde aptalca bir sırıtma oluştuğunu. Bunu Nancy de fark etmişti.
"Aman tanrım. Sen ona çok aşıksın."
"Evet. Evet, öyleyim." dedim gururla. Ortaya çıkmak konusunda gittikçe cesurlaşıyordum. Benim aksime Nancy'nin hareketli bir aşk hayatı vardı. İlk dönem 3 çocukla çıkmıştı bile. Ne aradığını bilmiyordu. Bu yüzden farklı kişilerle çıkmayı seviyordu.
Bayan Rose iş yükümü biraz hafifletmek adına yarı zamanlı bir üniversite öğrencisini daha işe aldı. Son zamanlarda bana aşırı iyi davranıyordu. Sebebini bilmek için ölüyordum ama sormaya cesaretim yoktu. Maaşıma zam bile yapmıştı.
"Zoey!"
Yine elimde ne varsa bırakıp bayan Rose'un ofisine koşturdum.
"Buyurun bayan Rose?"
Elinde kese kağıdıyla kaplanmış bir paket vardı. Bana uzattı.
"Bunun bir yere götürülmesi gerekiyor. Ama 3 gün sonra. Sende kalsın. 3 gün sonra söylediğim adrese götürüp bırakacaksın. Daha sonra 2 gün sonra gidip alacaksın. Ve bana getireceksin."
Kaşlarımı çattım.
"İçinde ne var bayan Rose?"
"Bunu bilmek üzerine vazife değil. Sen sadece dediğimi yap. Bu yaptığın ekstra iş için fazla ödeme alacaksın."
Bu her ne ise bayan Rose için önemli gibi görünüyordu. Başımı salladım ve kutuyu aldım. Kutu çantamda 3 gün boyunca gezdi. İçinde ne olduğunu bilmek için meraktan çıldırıyordum. Paketin içine göz atma isteği öyle ağırdı ki kendimi durduramayıp içine bakarım diye paketi gözümün önünden kaldırmıştım. 3 gün sonra paketi söylediği adrese bıraktım. 2 gün bekledim ve 2 gün sonra paketi geri aldım. Bayan Rose'a geri götürürken pakette hiçbir değişiklik olmadığını fark ettim. Ama kendimi tuttum ve paketin içine bakmadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yatılı Okul《girl♡girl》
Literatura FemininaYatılı lisede yazılı olmayan kurallar vardır. Okulun en popüler çocuğu ile en popüler kızı birlikte olmak zorundadır. Okula ilk geldiklerinden beri birlikte olan Zoey ve Gabriel okulun en popüler çiftidir. Zamanla birbirlerinden uzaklaşan çiftin a...