Sabah uyandığımda Bree koynumdaydı. Çıplak bedeni bana değiyordu. Olağanüstü bir gece geçirmiştik. Sanırım Bree de aynı fikirdeydi çünkü uyanırken bile gülümsüyordu. Kollarını açıp vücudunu gerdi ve esnedi. Gözlerini mutlulukla kırpıştırdı.
"Günaydın." dedi neşeli bir sesle. Evet, gece mükemmel geçmişti. Bana uzanıp dudaklarıma masum bir öpücük kondurdu ve banyoya koşturdu. Kalkıp etrafa saçılmış kıyafetleri topladım, yatağı düzelttim. Kahve yaptım. Kapının önüne bırakılan taze süt ve günlük gazeteyi aldım. Televizyonu açıp haberleri dinlemeye başladım. Bir yandan da kahvaltıyı hazırlıyordum. Bree banyodan çıktığında saçlarını kurutmuştu bile. Onun için hazırladığım kupadan kocaman bir yudum aldı.
"Imm. Ne bu?"
"Colombia. Az sütlü. Şekersiz." dedim sırıtarak. Normalde kahve içmediğini üstüne basa basa söylemişti ama sanırım onu da bağımlı yapmıştım. Kahvesini içerken bir yandan da gazeteye bakıyordu. Okula geri dönmesi gerekiyordu. Onu ben bırakacaktım. O hala kahvaltısını yaparken ben duşa girdim. Saçlarımı kurutup topladım. Üzerime rahat kıyafetler ve düz tabanlı ayakkabılar giydim. Bree'yi bıraktıktan sonra restorana uğrayacaktım.
Hava son derece sıcaktı. Arabanın camları açıktı. İçeri giren ılık rüzgar Bree'nin saçlarını uçuruyordu. Gözünde güneş gözlüğü vardı. Radyoda çalan hit şarkılardan birine eşlik ediyordu.
"Bang bang into the room (I know ya want it)
Bang bang all over you (I'll let ya have it)
Wait a minute lemme take you there (ah)
Wait a minute till ya (ah)
Bang bang there goes your heart (I know ya want it)
Back, back seat of my car (I'll let ya have it)
Wait a minute lemme take you there (ah)
Wait a minute till ya (ah)"Uzanıp onu öptüm.
"Çok mutluyum." diye bağırdı müziğin sesini bastırarak. Okul sınırlarına girince müziğin sesini biraz kıstım. Lastikleri yakarak fren yaptım ve prensesim için kapıyı açtım. Elini uzattı ben de inmesine yardım ettim. Bana sarılmak için kollarını uzattı ama ben onu sertçe kendime çekip öptüm. Öyle ki bu sıradan bir öpücük değildi. Dillerimiz dans ediyordu. Etraftaki her bir baş bize dönmüştü. Ama ikimiz de hiç umursamıyorduk. Benden zorlukla kurtulup kaçarken kıçına bir şaplak attım.
"Görüşürüz, bebek." dedim o yüksek topuklularıyla bir Barbie edasıyla okula yürürken. Güneş gözlüğümü taktım ve arabama atladım. Kendi kendime şarkı söylemeye devam ediyordum. Restorana gittim.
Jonathan beni kapıda karşıladı.
"Naber Jo?" dedim neşeyle. Adam şaşırdı. Bugün kimse keyfimi bozamazdı. Dünkü etkinlikle ilgili raporunu sundu. Emrettiğim gibi restorandan çıkan atılacak yiyecekler evsizler barınağına bağışlanacaktı. Ama kesinlikle yenemeyecek şeylerin gönderilmemesini söylemiştim. Evsizleri doyururken zehirlemek istemezdim. Bayat ya da yanmış, bozulmuş yemekler gönderilmeyecekti.
"Rezervasyon durumu nedir?"
"Şimdilik %60 doluyuz."
Bana mı öyle geliyordu yoksa bu resmi ilk iş günü için harika bir başarı değil miydi? Mutfakta gezip kontrollerde bulundum. Her gün uğrayıp eksikleri ve yapılanları tespit edecektim. Bütçeyi ayarlayacaktım. Genel itibariyle çok fazla bir iş yüküm yoktu. Sadece işin başında olmam yeterliydi. Ben yine de mutfakta gereğinden fazla oyalandım. Akşam için yapılan hazırlıkları izledim. Bu arada birkaç püf noktasını da öğrenmiş oldum.
Bree'den mesaj geldi.
Hemen okula gelebilir misin? Bir sorun var.
Elimde ne iş varsa çabucak bıraktım ve arabama atladım. Bree okulun kapısında oturuyordu. Makyajı akmış, gözleri şişmişti. Bavulları yanındaydı. Beni görünce ayağa kalktı. Çenesi şiddetle titriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yatılı Okul《girl♡girl》
ChickLitYatılı lisede yazılı olmayan kurallar vardır. Okulun en popüler çocuğu ile en popüler kızı birlikte olmak zorundadır. Okula ilk geldiklerinden beri birlikte olan Zoey ve Gabriel okulun en popüler çiftidir. Zamanla birbirlerinden uzaklaşan çiftin a...