~~Chapter Five~~

8.1K 221 4
                                    

Dondurma kaşığı elimden düşecekti. Ne söylemem gerektiğini düşünüp biraz bekledim. Ailesinin onu desteklememesi çok üzücüydü. Kendini çok yalnız hissediyor olmalıydı. O kadar iyi kalpli, nazik ve düşünceli biriydi ki. Bir insanın ondan hoşlanmaması delilikti. Ya da belki de bana öyle geliyordu. Sanırım Bree konusunda kafam çok karışıktı. Onun yanında olmayı seviyordum. Onunla vakit geçirmeyi seviyordum. Daha da kötüsü ona çok alışmıştım. Eğer bir gün ayrı düşersek onu çok özlerdim. O günün hiç gelmemesini diledim. Bree'nin hep benimle kalmasını diledim. Ama dualarımın kabul olmayacağını biliyordum. Ne zaman kabul olmuştu ki?

"Kendini yalnız hissetmene üzüldüm." dedim anlayışla. Bu gerçekti. Böyle bir sebep yüzünden ailesi tarafından dışlanması çok gaddarcaydı. Ama o an aklıma başka bir soru takıldı. Ve ben bunu nasıl soracağımı bilmiyordum. Bir süre daha çenemi kapalı tutmaya karar verdim. Bree'nin bu konuda konuşmaya hazır olup olmadığını bilmiyordum. Emin olana kadar ona soru sormayacaktım.

"Olduğum kişi yüzünden özür dileyecek değilim. Ben böyle yaratıldım. Ve bundan utanmıyorum. Bir gün, beni anlayacaklar. Ama sanırım iş işten geçmiş olacak." dedi kendinden emin bir edayla. Jess'in çok beğendiği bilekliğinden bir de ona almıştım. Hiç çıkarmayacağını söyleyip mutlu olmuştu. Dondurmanın dibini görene kadar durmadık. Boğazımızın ağrıması ya da midemizi üşütecek olmamız hiç umurumuzda değildi. Her zaman dondurma bulamıyorduk. Karnımız ağzına kadar dondurmayla dolunca küçük bir gece gezmesine çıkmaya karar verdik. Saat 11'e geliyordu. Karanlıkta körlemesine ilerliyorduk. Yakalanma ihtimalimiz ikimizi de heyecanlandırıyordu.

Gabriel ile buluşma noktamız olan dolabın önünden geçerken duraksadım. Bree neden durduğumu anlamak için geri geldi. Anılar beynime hücum ederken orada durdum ve hiçbir şey hissetmedim. Birkaç gündür bu konuda düşünüyordum. Gabriel'e karşı bir şeyler hissetmiş olmalıydım. Ama ne zaman onu Emma ile görsem ya da bir başkasıyla, ki Gabriel sık sık farklı kızlarla takılıyordu, hiçbir şey hissetmiyordum. Bu zamana kadar onu birazcık da olsun sevmiş olabileceğimi düşünmüştüm ama o gün bundan emin oldum. Gabriel'i hiçbir zaman sevmemiştim.

Dolaptan boğuk fısıltılar geliyordu. Gabriel'in başka bir kızla iş üstünde olduğunu düşündüm ve bundan hiç rahatsız olmadım. Bree sesleri duyunca kıkırdadı ama onu elinden tutup çekiştirdim. Bu konu netliğe kavuştuğu için memnundum. Gabriel ile aramda hiçbir şey olmamış olduğundan emindim. Ona karşı hiçbir şey hissetmemiştim. Bu bir anlamda beni rahatlattı. Çünkü ondan ayrıldıktan sonra ara ara pişmanlık hissi sarmıştı. Ama şimdi bu endişelerimin hepsinin boşuna olduğunu görebiliyordum.

Bahçeye çıktığımızda dolunay olduğunu fark ettik. Hava soğuk esiyordu. Bree'nin sarı saçlarını savuran rüzgar narin bedenini yaprak gibi titretiyordu. Üzerinde pembe geceliği ve sabahlığı vardı. Ben de eşofmanlarımla çıkmıştım.

"Nereye gidiyoruz?" diye fısıldadı Bree. Onu okulun arka bahçesindeki ulu meşeye götürüyordum. Söylentiye göre en az 60 yaşındaydı ve okul yapılmadan çok önce de oradaydı. Yaşlı ve üzgün bir ağaçtı. Herkes bilmezdi ulu meşeyi. Çoğu öğrenci ulu meşeden bihaber 4 yılını doldurup okuldan giderdi. Ama bu gece Bree ulu meşe ile tanışacaktı.

Ağacı uzaktan görür görmez duraksadı. Ay ışığı altında ulu meşe mükemmel görünüyordu. Her görenin aşık olacağı kadar güzeldi. Yaklaştıkça hayranlığı arttı. Ama tek kelime etmedi. Ulu meşenin altına kurulduk. Hava iyice soğumuştu. Birbirimize sokulmuştuk. Sessizce etrafı izliyorduk. Bir süre sonra Bree kafasını omzuma yasladı. Kullandığı şampuanın şekerli kokusu geldi burnuma. Aslında bu kokudan nefret etmediğimi fark ettim. Bu kokuya alışmıştım ve hatta sevmeye başlamıştım.

Yatılı Okul《girl♡girl》Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin