~~Chapter Twenty-Two~~

2.9K 123 28
                                    

Paris/Fransa

Soğuk duvarlarla kaplı akıl sağlığı enstitüsü koridorlarında yürüyordu. Pahalı kabanının içinde tüyleri diken diken olmuştu. Topukluları boğuk ama yüksek bir ses çıkarıyordu. Önünde yürümekte olan hasta bakıcı 1.90 boylarında yapılı bir zenciydi. Beyaz önlük giymişti. 1 haftadır birbirlerini tanıyorlardı. Adı Barney idi.

"Bugün nasıl, Barney?"

Barney arkasını dönmeden cevapladı.

"Korkarım aynı, Bayan Tanner."

Kadın sarı saçlarını eliyle hızlıca düzeltip ritmini yavaşlatmadan hasta bakıcının peşinden yürüdü. Bugün özel ziyaretçiler vardı. Amerika'dan gelmiş iki kişi görüşme odasında Bree Tanner'ı bekliyordu. İçeri girer girmez beyefendiler baktıkları çift taraflı camdan kadına döndüler. Birbirine yakın boylarda bir esmer bir sarışın iki beyefendiydi bunlar. Bree ilerleyip ikisinin de ellerini sıktı.

"Merhaba Christopher. Gabriel."

İki adam da solgun görünüyordu. Belki de enstitünün solgun florasanları bu yanılsamayı oluşturuyordu. 

"O nasıl?" dedi Christopher kalın sesiyle. Tekrar çift taraflı cama dönmüştü. Camın diğer tarafında beyaz hasta önlüğü içinde Zoey duruyordu. Yerden tavana kadar yumuşak yastıklarla kaplı odada ileri geri yürüyordu. En azından 10 kilo vermişti. Saçları pis ve dağınıktı. Ağzı durmadan kıpırdıyordu. 

"Aynı." dedi Bree kısık bir sesle. Umutlarını günden güne kaybediyordu. Onu daha iyi bir enstitüye nakil ettirmek istiyordu. Amerika'da olmasını istiyordu. Üçü birden Zoey'i izliyordu. Zoey kendi kendine konuşuyor gibiydi. Barney duvardaki panelde bir tuşa dokundu ve Zoey'nin histerik sesi odayı doldurdu.

"Onu öldürmekten başka şansım yoktu. Christopher'ı öldürmüştü. Beni de öldürecekti."

Christopher başını salladı. Zoey tamamen hayal alemindeydi. Karşısında biri varmış gibi durmuş dinliyordu.

"Anlamıyorsunuz Detektif. Nefsi müdafaaydı."

Barney tekrar tuşa dokundu ve Zoey'in sesi kesildi. Hepsi birbirine baktı. 

"Nerede olduğunu hatta kim olduğunu bile bilmiyor. Durmadan sanki başka bir boyutta yaşıyormuş gibi bir şeyler yaşıyor. Doktorlar buna bir açıklama getiremedi. İlaçlarını düzenli kullanıyor. İçtiğinden emin oluyorlar."

"Gerçekte neler oldu?" dedi Gabriel doğruca. Bree onlara dışarıyı işaret etti. Arkalarında Zoey deli gibi davranmaya devam ederken onlara hikayeyi anlatmak istemiyordu.

"Kafeteryaya inelim."

Bree önde zemini titrete titrete ilerlerken erkekler peşinde sessizdi. İkisi de kendi düşüncelerinde boğulmuştu. Olay yaşanalı 1 hafta olmuştu ve Bree onlara haber vereli ise sadece 2 gün. Hemen yola çıkmışlardı. Kış şartlarından dolayı iptal edilen seferleri beklemişlerdi. Hava eksi 10 dereceydi.

Birer tane ucuz otomat kahvesi alıp pis plastik masaya yerleştiler. Her zamanki alışkanlığıyla Bree oturmadan anti bakteriyel spreyini sıktı. Kimse kahvesine dokunmadı. Herkes birbirine bakıyordu.

"Ona çok vurdular. Çok fazla kan vardı. Bilincini kaybetti. Ben... Ben... Öldüğünü düşündüm." diye fısıldadı.

Bree Tanner gözyaşlarına boğuldu. Bu zamana kadar takındığı soğukkanlı tavırdan eser kalmamıştı. Çantasından bir mendil çıkarıp gözyaşlarını sildi. 

"Onun yerinde ben olmak isterdim. Onu kirlettiler. O... Çok hassas bir ruh."

İşin aslı Zoey artık ruhunu kaybetmişti. Akıl sağlığını yitirmişti. Kendi hayal dünyasında yaşıyordu. Doktorlar umudunu kaybetmişti. Başka ne yapılabileceğini bilemiyorlardı. Onun eve dönmesine izin vereceklerdi. Daha fazla Paris'te kalmasına gerek yoktu. 

"Yakalandılar mı?"

Bree kafasını salladı.

"Hiçbiri yakalanmadı."

Gabriel elleriyle oynuyordu. Christopher ise kahvenin içindeki bir noktaya odaklanmıştı. Herkesin morali bozuktu. Zoey için ne yapabileceklerini düşünüyorlardı.

"Onu eve götürelim." dedi Gabriel kafasını kaldırarak. Bunun için gelmişlerdi. Onu Amerika'ya götüreceklerdi. Tedavisi orada devam edecekti. 

"Evet." dedi Bree kararlılıkla. "Onu eve götürelim."

Multimedya Bree




Yatılı Okul《girl♡girl》Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin