42.Bölüm

2.9K 197 35
                                    

Ali
Bir türlü işe odaklanamıyordum. Aklım hep bir yerlerdeydi. Annemde, Halukta, Kaanda, Selinde... Durmadan bir şeyler dönüp duruyordu. Kaç defa çalıştım, beynini kapatmak istedim, işime bakmak istedim, ama olmuyordu. Savaş, Nazlı ve Selin beni depresyondan çıkarmak için ellerinden geleni yapıyorlardı. Ama olmuyordu. Bir türlü hayatıma geri dönemiyordum, içimde hep bir suçluluk duygusu vardı. Annemin ölümünde kendimi sorumlu tutuyordum. Onunla normal insanlar gibi konuşmadığım, iyi bir evlat olamadığım için kendimi çok kötü hissediyordum. Ölüm gerçekten insanı değiştiriyordu. Biri gelip bana annene git, onu ziyaret et deseydi, önceleri kızıp manasız bir şey olduğunu söylerdim. Ama şimdi annemin o mavi gözlerini, o küçücük gülüşünü bir an bile görmek için neleri vermezdim. Ama çok geçti. Annem yoktu. Olmayacaktı. Beni bir daha gelip babamla konuşmam için ikna etmeyecekti. Bir daha onun ağzından oğlum kelimesini duymayacaktım. Belki de onu her zaman gurursuz ve kötü bir anne diye biliyordum. Ama kalbinin derinliklerinde onun hep beni sevdiğini biliyordum.

Derinden nefes çekerek kalemi bir kenara atıp başımı avuçlarım arasına aldım. Bu düşünceler beni yiyip bitiriyordu. Artık dayanamıyorum. Gözlerini her kapadığımda bu düşünceler rüya şeklinde geri dönüyordu. Her sabah terler içinde uyanıyorum ve aklımda sadece bir korku vardı: ya Haluk hapisten yine kaçarsa ve bu sefer Seline bir şey yaparsa? O zaman ben napacaktım? Nasıl koruyacaktım onu? Sinirle koltuğunda geri yaslanarak tavana baktım ve derin nefesler almaya başladım. Bu kez kaçmayacaktı, güçlendirilmiş gözaltında tutuluyordu. Kaçamazdı, imkansızdı.
Kapının tıklanışıyla irkilerek düşüncelerimden ayrıldım.

"Gel" dediğimde içeriye gülümseyen Selim girdi. Evet, işe asistanım olarak geri dönmüştü. Nazlı da Savaşla büyük kavgalardan sonra ile geri dönmeyi başarmıştı ve yine iki kardeş, iki kuzen beraber çalışıyorduk. Asık suratımı görünce Selinin yüzünden gülümsemesi düştü. Üzgünce koca gözleriyle bana baktı. Masaya yaklaşarak karşıma oturup dirseklerini masaya yasladı ve hafifçe gülümsedi.

"Neyin var, Mavişim?" Sakin sesiyle sorduğunda istemeden ben de gülümsedim. Selinin ses tonu beni sakinleştiriyordu. Omuzlarımı silkerek dudaklarımı bastırdım.

"Aynı şeyler işte, sen güzel kafanı yorma" geçiştirmek istediğimde bir kaşını havaya kaldırarak beklermiş gibi bana baktı. İçimi çekerek ben de karşıya doğrulup masaya yaslandım ve yorgun gözlerle nişanlımı izledim.

"Yorgunum sadece, Selin. Kafam bir türlü durmuyor"

"Yine mi ayı rüyaları görüyorsun sen? Hala sakinleşmedin mi?"

"Nasıl sakinleşeyim, Selin? O adam yaşadığı sürece bana bu hayatta huzur yok. Her an kaçacak, sana, sevdiklerime bir şey yapacak diye içim içimi yiyor!" Gergin şekilde dediğimde Selin oflayarak ayağa kalktı ve yanıma gelerek ellerini arkadan boynuma sardı. Yanağını benimkine bastırarak sıkıca sarıldı. Gözlerimi kapattım ve bana huzur veren kokusunu içime çektim.

"Bize hiç bir şey olmayacak, Ali. Nolur, bak hepimiz üzülüyoruz, ben artık seni böyle görmeye dayanamıyorum. Nolur artık üzme kendini, hırpalama. Ben seni artık mutlu görmek istiyorum, yine gözlerinde o mutlu ışığı görmek istiyorum" kulağıma sakince dediğinde gözlerimi açtım ve boş ifadeyle karşımda baktım.

"Benden nasıl mutlu olmamı beklersin, Selin? Benim annem öldü, annem!" Bir az sertçe çıkıştığımda Selin duraksadı. Sonra benden ayrılarak koltuğumu kendine doğru döndürdü ve gözlerime odaklandı.

"Annenin senin için nasıl bir travma olduğunu anlıyorum, Ali, ama annen seni bu halde görmek istemezdi. O senin hayata devam etmeni, hep mutlu olmanı isterdi." Güldüm, alayla güldüm ve kafamı salladım.

Kırık kalplerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin