Selin
Havalimanına indiğimizde kendimi uçaktan dışarıya nasıl attım bilmiyorum. Kaç saattır uçuyoruz, her yerim şişmiş, uyuşmuş şekildeydi. Alinin omuzuna yaslanarak çok büyük bir zorlukla bavulu beklemeye durduk. Nazlıya dönüp baktığımda o da aynı şekilde nerdeyse Savaşın kucağındaydı. Alinin dudaklarını alnımda hissedince kirpiklerimin altından ona bakıp gülümsedim."Çok mu yoruldun sen?"
"Evet, Ali, ayaklarım öyle bir şişti ki, ayakkabılarım küçük geliyor, o kadar yani" çocukça mızmızlandığımda Ali hafifçe güldü.
"Az kaldı, bir az daha sabret, bavulları alıp direk otele geçiyoruz, orada dinlenirsin, canım" dediğinde yorgunca esneyip sadece başımı salladım. Uzaktan pembe bir bavulun geldiğini görünce sanki en yakın insanımı görmüşüm gibi yerimde zıplayıp hemen bavulu alınca Alilerin bana kaşları kalkık şekilde baktıklarını gördüm.
"Ya ne var, bir bavulumuz geldi bile. Sizinle uğraşacak durumda değilim" diyip yere koyduğum bavulumun üzerine oturdum. Tam yarım saat diğer bavulların gelmesini bekledik. Bir uçakla ne kadar çok bavul gelirmiş arkadaş. Dön, dön, bir bitmedi. Sonunda hepsi geldikten sonra ayaklarım titrek şekilde yerimden kalktım ve birlikte havaalanının çıkışına doğru yürümeye başladık. Kapıdan çıktığımızda sıcak hava yüzüme vurunca gülümsedim. Tatilimiz başlıyordu nihayet ve artık bu defa hiç kimse bizim keyfimizi bozamayacaktı. Büyük bir taksı tutup tüm bavullarımızı arkaya attık. Nazlı, ben ve Ali arkaya otururken, Savaş da karşıya geçti. Pencereden baktığımda mavi okyanus insanı kendine çekiyordu, bir tane dalga bile yoktu, güneş parlıyordu, her yer yeşildi, insanın ruhunu okşuyordu.
"Burası çok güzel ya" Nazlı aynı benim gibi hayranlıkla bir sağa bir sola bakıp söylediğinde ağzı açık şekilde ancak başımla onaylaya bilmiştim.
"Siz bir de otelimizi görün. Çok güzel, okyanusun nerdeyse içinde" Savaş heyecanla dediğinde içim kıpır kıpır oldu.
"Bu tatil çok güzel olacak" mutlulukla dedim.
"Hem de nasıl güzel" Ali tuhafça dediğinde gizemli şekilde bana bakıp gülümsediğini görünce kaşlarım kalktı.
"Sen neden bana öyle bakıyorsun, bakayım?"
"Çok güzelsin de, ondan, gözümü alamıyorum senden" şekerce söylediğinde yanaklarım kızardı ve kocaman gülümsedim.
"Aman abi, şu tatlılığını ikiniz tel başına olana ertele"
"Senin de öküzlüğün üzerinde bakıyorum, Savaş efendi" Nazlı sinirle dediğinde Aliyle kahkahalara boğulduk, Savaşsa sadece çatık kaşlarla Nazlıya baka kalmıştı. Nihayet otelimize yetiştiğimizde çenem yere düştü. Savaş az bile söylemişti. Gerçekten de otel tam okyanusun dibindeydi, saray gibiydi, her yer bembeyazdı, ağaçlar etrafını sarmıştı, insanla kaynıyordu.
"Ama burası masal gibi" Nazlı dediğinde yerimde zıplamaya başladım.
"Ay hemen denize girelim"
"Bakıyorum da, yorgunluğun geçti, ha canım?" Ali gülümseyerek dediğinde hızla kafamı salladım.
"Tabii ki geçti, şu güzelliğe baksana, Ali, bir daha nerede göreceğim bunu? Maksimum derecede bu güzelliği kullanmam lazım. Hadi Nazlı, çabuk ol, odalarımıza yerleşelim de, bikinilerimizi giyip denize gelelim" diyerek Nazlının kolundan tutarak arkamca resepsiyona sürükledim. Savaşla Ali arkadan gülerek gelip odalarımız almak için konuşmaya başladılar. Nazlının yorgun halini görünce ona dönüp ellerimi omuzuna koydum ve bana bakmasını sağladım.
"Bak Nazlı, burada olduğumuz sürece, hiç nir kötü şeyi hatırlamak yok, tamam mı? Her anı yaşayacağız ve tadını çıkaracağız. Annedir, babadır, odur, budur, hiç bir şey hakkında konuşmuyoruz. Tamam mı ikizim?" Söylediklerim karşısında Nazlı hafifçe gülümsedi. Ona her baktığımda kalbim acıyordu, bu son olaylar onun üzerinde çok kötü etki bırakmıştı, ama ondan kurtulması için ona gereken her yardımı yapmaya hazırdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırık kalpler
Fanfic2 kardeş. 2 kuzen. 4 kırık kalp. Paylaşılacak 1 kader. Her şeye rağmen ayakta durmayı başaran 4 insanın hikayesi. Karşı karşıya geldiklerinde bir birlerine tutunmayı başaracaklar mı? Yoksa kaderden kaçmayı mı seçecekler? Dikkatli olun, ağlatabilir...