Ali
Sabah uyandığımda her yerim acıyordu, sanırım belim tutulmuştu. Dün yorgunluktan öylece sızmıştım ama yatak gerçekten çok rahatsızdı. Yüzümü buruşturarak yavaşça yataktan kalktığımda etrafıma baktım. Savaş koltukta çok garip bir pozisyonda sızıp kalmıştı. Of, uyanınca fena olacak kuzenin hali. Selinin yatağına bakınca yerinde değildi. Arkamı dönerek Nazlıya baktığımda Selinin yanında oturarak Nazlının elini tuttuğunu ve öylece dalıp gittiğini gördüm. Bu iki kızı yıpranmış halde görmek hoşuma gitmiyordu. Dün Nazlı kriz geçirirken Selin de dışarıda durmadan ağlamıştı. Bu iki günde ne kadar gözyaşı döktüler bilmiyorum, ama sadece bir şeyi biliyordum: hiç biri bunları haketmemişti. Dün Nazlıyı o halde görünce, öyle kanlar içinde, içimden bir şeyler koptu. Dayak görmüştüm evet, kan da görmüştüm, şiddet, her şey görmüştüm, ama koz çocuğuna karşı asla ve asla bu kadar acımasızlık görmemiştim. İstemeden gözümün önünde geçmişten bir takım sahneler canlanmıştı ve gözyaşlarımı tutamamıştım. Sonra da Nazlı birden patlayınca, Selin de diğer tarafta kendini suçlayarak durunca ne yapmalı olduğumu şaşırmıştım. Bir insanın hayatında bu kadar mı acı olurdu? Ben çocukluğumdan beri acıya alışmıştım, ama bu iki kızda başka bir şey vardı, evet nerdeyse aynı kaderi paylaşıyorduk, ama onların yaraları daha güçlüydü. Onlar benden ve Savaştan daha güçlüydü. Onlar her şeyi bırakıp kaçmamıştılar, babalarından kaçmamıştılar, onunla yaşamayı öğrenmiştiler. Bizse Savaşla her şeyi arkada bırakıp gitmiştik, hiç bir şey olmamış gibi yaşamak istiyorduk. Ama onlar kendi acılarına sarılarak onlarla yaşamayı öğrenmiştiler. Biz ise sadece rol yapıyorduk. Ve o yüzden iksine de çok saygı duyuyordum. Selinden hoşlanıyordum evet, bu iki haftada nihayet bunu zor da olsa kendime itiraf etmiştim, tabii ona itiraf etmeyi daha düşünmüyordum. Ama Nazlıyı da sevmiştim, belki ilerde iyi arkadaş olabilirdik. Savaş bana yaptığı teklifi söyleyince çok şaşırmıştım, ama diğer taraftan da çok sevinmiştim, çünkü Nazlının Savaşı iyi tarafa doğru değiştireceğini, yaralarını saracağını düşünüyordum. İkisinin de bir birlerine ihtiyacı vardı ve ben onların diğerine iyi geleceğini düşünüyordum. Belki zamanla aşık olup gerçek evlilik de yaşayabilirler.
Selini korkutmamak için, yavaşça kalkıp banyoya geçtim ve elimi yüzümü yıkadım. Spor hareketleri yaparak bir az kendime gelmeye çalıştım, ama sırtım çok kötü ağrıyordu. Oflayarak odaya geri döndüğümde Selini aynı pozisyonda gördüm. Nefesimi dererek Seline yaklaşarak elimi omuzuna koydum. Bana dönüp donuk gözlerle baktı. Bir süre hiç bir şey söylemedi, sonra yüzünü uyuyan Nazlıya döndürdü."Senden bir şey rica edeceğim" sakince dediğinde omuzunu onayla sıktım. Ayaklanarak yavaşça kapıya doğru gittiğinde ben de arkasınca odadan çıkıp kapıyı kapattım. Ona döndüğümde hala o boş ifade yüzündeydi.
"Beni eve götür. Hem eşyalarımızı götürelim, hem de o adama edecek iki çift lafım var" dediğinde şaşkın gözlerle ona baktım. Ve işte o an bir kez daha Selin Yılmaz beni şaşırtmayı başarmıştı. Ben kaçmıştım, oysa yüzleşiyordu.
"Emin misin? Ya bir şey yaparsa?"
"Sen yanımda olmayacak mısın?" Sabahtan beri ilk defa gözlerinde bir parlama, umut ve güven gördüm. Gülümseyerek ona bir adım yaklaştım ve elini avuçlarıma aldım.
"Olacağım tabii ki de"
"O zaman bir şey yapamaz. Lütfen Ali, bana bu iyiliği yap" dediğinde sadece başımı salladım. Elini bırakmadan yavaş yavaş çıkışa doğru adımladım. O da arkamdan geliyordu.
Yolculuk sessiz geçmişti, o kendi düşüncülerine dalmıştı, ben de onu rahatsız etmemek için bir şey söylemedim. Evin önüne vardığımızda bir süre sadece oturup evine baktı. Yüzünde hüzün ve acıdan başka bir şey yoktu. Dayanamayıp kucağındaki elini tuttum. Bana baktığında gözlerinin dolu olduğunu gördüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırık kalpler
Fanfic2 kardeş. 2 kuzen. 4 kırık kalp. Paylaşılacak 1 kader. Her şeye rağmen ayakta durmayı başaran 4 insanın hikayesi. Karşı karşıya geldiklerinde bir birlerine tutunmayı başaracaklar mı? Yoksa kaderden kaçmayı mı seçecekler? Dikkatli olun, ağlatabilir...