YN: Yorum yapmayan, Yorumsuz kalsın...
2 Ay Sonra, Ağustos Ayının Ortası, Jeju'da Sabah Saatleri...
Luhan, Jongin evden ayrıldığından beri her gün aynı şeyi yapan kardeşini sessizlik ve endişe içinde izlemeyi bırakıp bu sefer yanına gitti.
"Yine ne düşünüyorsun?"
Yapay gölün hemen yakınındaki çimenlerin üzerine oturmuştu. Sehun'un giderek solgunlaşan yüzüne baktı bir süre.
"Hiçbir şey düşünmüyorum Hyung."
"Karşında benim olduğumu unutup yalan söylemeye devam edersen, daha sonra bunun acısını senden iki misli çıkartırım haberin olsun. Şimdi bana doğruyu söyleyecek misin?"
"Hyung lütfen beni rahat bırak..."
Sehun'un kısık çıkan sesine rağmen, abisine bakışları sertti. Luhan onun acı çektiğini bakışlarından anlayabiliyordu. Ona yardım edebilmeyi çok istiyordu. Sehun için o kadar çok endişe ediyordu ki, Chanyeol'ün de kendisi için endişe etmesine neden olmuştu.
"Jongin'i düşündüğünü anlamak için çok zeki olmak gerekmiyor. Onu çok özlüyorsun değil mi?"
"Hyung... Rica ediyorum, beni yalnız bırak."
Gözleri sürekli ağlamaktan kızarmıştı. Her şeye ve herkese kızgındı. Jongin gittiğinden beri haftalardır kimseyle doğru düzgün dialog bile kurmamıştı. Uyku düzeni bozulmuştu. İşe bile gitmiyordu. Luhan ya da Minseok ona yalvarmasa yemek yemeyi bile aklına getirmeyecekti.
Aklında, ruhunda, kalbinde kısacası tüm hücrelerinde Jongin vardı. Onu o akşam terasta son görüşü olmuştu. Çünkü Jongin eşyalarını toplayarak onunla kaldığı evden ayrılmış ve Jeju'daki eşyalarını da alarak en ufak dahi not bırakmadan ortadan kaybolmuştu. Sehun Jeju'ya nasıl döndüğünü bile hatırlamıyordu.
"O da ofise gitmiyormuş, biliyor muydun?"
"Hyung! Bana bunu ne diye yapıyorsun? Canım acıyor bunu görmek bu kadar zor mu?"
"Daha ne kadar acını içinde tutacaksın Sehun? Ne zaman benimle paylaşacaksın? Benimle bile konuşmuyorsun artık. Bu da benim canımı yakıyor. Kardeşimin gözlerimin önünde tekrar eridiğini görmek istemiyorum. Bu sefer olmaz Sehun... Sende bana bunu yapma lütfen."
Sehun derince bir iç çekip bakışlarını tekrar göle yöneltti. Gözlerini kapatıp yorgunca açtı.
"Ben konuşmak istemiyorum Hyung.... Benim tek istediğim..."
"Jongin'in geri dönmesi. Değil mi?"
"Evet..."
Sesi kısık çıksa da Luhan onu duymuştu. Sehun'un, Jongin'e sırılsıklam âşık olduğunu görebiliyordu. Kardeşini daha önce hiç böyle görmediği için de bir abi olarak endişeliydi.
Daha önceki ilişkilerinde bile Sehun'u bu kadar dağılmış görmemişti. Acı çekiyordu, bu öyle bir acıydı ki her şeyi koca bir kara delik gibi içine çekiyor, size nefes almanız için alan bile bırakmıyordu.
Luhan, onun en son ne zaman gülümsediğini bile hatırlamadığını fark ettiğinde, iliklerine kadar ürperdi.
Jongin'in izini kendisi bulmaya çalışsa da başarılı olamamıştı. Telefonları kapalıydı. Sehun düzenli olarak, onun kendisini götürdüğü eve gidiyor, belki gelmiştir diye kontrol ediyordu.