YN: Hiç bir şey göründüğü gibi değildir. Buyurun size def gibi gergin bir bölüm...
Sehun ve Jongin, Oliver ile görüştükten sonra birkaç kişiyle daha iş görüşmesi yapmışlardı. Fakat hiç birinin bonservisi Oliver'ın ki kadar parlak değildi. Evet, hepsi bilgi bakımından donanımlıydı, fakat yetersizlerdi.
Bu nedenle Jongin, her ne kadar tereddüt etse de Oliver'ı işe almaları gerektiğini söyledi. Sehun, için de uygundu. Neticede bebeğin bakımını ona tamamen bırakacak değildi. Her an ve belki de her dakika gözü üzerinde olacaktı.
Oliver'in işe başlamasıyla birlikte bebeğe ve eve çabuk alışmıştı. Min Hee henüz küçük olduğu için, kendisini seven, besleyen, altını değiştiren ve de tabi ki gazını çıkartan her hangi birine de gülücük dağıtabilirdi.
O nedenle Oliver'in varlığını garipsememiş ya da huysuzluk etmemişti. Sehun ile de çabuk kaynaşmışlar, arkadaş seviyesinde olmasalar da iyi anlaşmışlardı.
Jongin içinse bu durum biraz daha karmaşıktı. Nedenine gelince, Oliver'ı her ne kadar kendisi talep etmiş olsa da ondan hoşlanmamıştı.
Sebebini bilmiyordu. Belki de sadece bir içgüdüydü, belki de sadece boş bir kuruntu. Yine de etrafında dolaştığı her an sinirlerine hâkim olmakta zorlanıyordu.
Yine de tek bir ters laf etmiyor, onunla mümkün olduğunda muhatap olmamaya çalışıyordu.
Bir gün, Jongin işten eve erken gelmişti. Hemen kısa bir duş alıp kızıyla ve Sehun'la vakit geçirip uyumak istiyordu.
Eve girdiğinde hiç kimsenin olmadığını görünce şaşırdı. Evde en ufak ses dahi yoktu. Evin tüm odalarını ve mutfağı tek tek dolaştı. Fakat bir sonuç alamadı.
Sehun, kızıyla birlikte dışarı çıkmış olmalıydı. Peki, neden kendisini arayıp merak etmemesi için haber verme gereği bile duymamışlardı?
Hemen cep telefonundan Sehun'u arayarak ona ulaşmaya çalıştı. Ama telefon sesi evin içinden bir yerlerden geliyordu.
Sesin kaynağını bulana kadar telefonu çaldırmaya devam etti. En sonunda cep telefonunu sehpanın altında buldu. Bu durum çok tuhafına gitmişti. Çünkü Sehun ne olursa olsun telefonsuz asla dışarı çıkmaz kendisini de habersiz bırakmazdı. Bir şeyler olmuş olmalıydı ama ne?
Tam panikle Luhan'ı arayacak iken, evin kapısının açılma ve gülüşme seslerini duyunca kaşlarını çattı ve kollarını göğsünde bağlayarak kapıdan içeri girenlere baktı.
Sehun, elinde alışveriş poşetleri, Oliver'in kucağında da Min Hee vardı. İkisi de henüz kendisini fark etmemişti.
Sinir katsayısı tavan yapan ve endişeden deliye dönen Jongin dişlerini sıkarak gülüşmelerinin bitmesini sabırla bekledi.
Aslında ortada yanlış görünen bir şey yoktu. Sehun, Oliver ve kızları Min He birlikte alışverişe çıkmışlardı. Fakat yine de sinirlenmekten kendisini alamıyor, bir türlü sakinleşemiyordu.
En sonunda Sehun elinde torbalarla mutfağa girmeden önce, Oliver'a cep telefonunu mutlaka bulması gerektiğini, yoksa Jongin'in çok endişelenebileceğini söyleyerek salona girdi.
Jongin ile göz göze gelince neredeyse küçük çaplı bir çığlık attı. Jongin, hala sakinleşmediği gibi, kendisini henüz fark etmekten uzak Oliver'in, Sehun'u arkasından süzdüğünü gördü.
İşte bu damlayı taşıran noktaydı. Sehun'a hiçbir şey söylemeden Oliver'in elinden kızını kucakladığı gibi yukarıya çıktı.