3 Hafta Sonra...
Jongin hastaneden taburcu olup da eve geldikleri gün, Sehun'un ısrarlarına daha fazla dayanamamış ve bunu kendisine yapan kişinin kim olduğunu açıklamak zorunda kalmıştı. Bu süre zarfında duyduklarının etkisiyle sarsılan Sehun, Jongin'in adeta üzerine titremiş ve bir an olsun gözünün önünden ayırmak istememişti.
Jongin ise onun için fazlasıyla endişeliydi. Çünkü hamileydi ve o kendisine dikkat etmesi gerekirken, Jongin'in derdine düşmüştü.
Neyse ki Jongin iyice toparlanmış ve iyileşmişti. Evde birkaç gün Sehun ile vakit geçirdikten sonra işlerin durumuna bakacağını söylemiş ve kendi şirketine gitmek için evden çıkmıştı. Sehun her ne kadar bunu kabul etmek istemese de, Jongin'in aslına aklında bambaşka bir plan vardı.
Sehun, Lay'in bunu nasıl yapabildiğini bir türlü anlayamıyordu. Jongin'e daha kötü bir şey yapabilir ve kendisini sonsuz bir acıyla baş başa bırakabilirdi. Yine de Jongin'in sağ bir şekilde kendisine geri döndüğü için her gün, her saat şükrediyordu.
Polis ne yazık ki Lay'i yakalayamadığı için tam olarak yerini de tespit edemiyorlardı. Bu sebeple davayla ilgilenen birim ikisini de koruma sağlamıştı.
Sehun, Jongin şirkete gittiği için o da ihmal edilen işlerle ilgilenmek için evden çıktı. Kendi arabasına binerken, dikiz aynasından hemen arkasında bulunan sivil polis aracına kısa bir bakış attı.
Derince bir iç çekip arabayı çalıştırdı. Bunun daha ne kadar süreceğini gerçekten de merak ediyordu.
Tek istediği Jongin'in ve doğacak bebeklerinin olduğu hayatı doyasıya yaşamaktı.
Lay'in kâbus gibi üzerlerine çökmesi ve bu şekilde davranmaya başlaması da Sehun'un eski yaralarını kanatmaya yetmişti.
Evde huzursuzluğunu Jongin'den saklamak için büyük bir çaba gösteriyordu. Jongin'le iken huzurluydu. En azından kollarının arasındayken hiçbir şey düşünmüyor ya da aklına getirmiyordu.
Sehun şirket binasına girip de ofisine geçtiğinde, tüm çalışanlar Jongin'in kaçırılma olayını haberlerden ve gazetelerden öğrendikleri için kendisine içten bir şekilde, geçmiş olsun dileklerini iletmişlerdi.
Büyük bir soğukkanlılıkla iyi niyetli dilekleri kabul ederek, sekreterine günün ilk toplantısı için talimat verdi.
Sekreteri toplantı için hazırlıklara başlarken o da kendi odasına gitmiş ve yerine geçip oturmak yerine bir süre kapının arkasına yaslanarak dinlenmişti.
Aslında şu anda eskisi gibi soğukkanlı değil aksine fazla hassas bir durumdaydı. Yine de yüzünü ifadesiz tutma becerisine bir kez daha memnun oldu.
Üstelik kabul ediyordu ki, bu hamilelik tüm dengesini alt üst etmişti ve tüm düzeni tepetaklak olmuştu.
Bulantılar ve kusmalar yüzünden iştahsız olsa da, doktoru bu durumun normal olduğunu, hamileliğinin dördüncü ayının başında, bu durumun düzeleceğini söylemişti.
Yerine geçip oturmuş ve ceketinin cebinden cep telefonunu çıkartarak, bir süre boş gözlerle ekranına bakmıştı. Jongin'den sadece birkaç saattir uzaktı. Yine de bu onu deli gibi özlemesine engel değildi.
Tam onun numarasını bulup çevirecekken telefonu aniden çalınca yerinden hafifçe sıçradı. Jongin sanki onun kendisini özlediğini hissetmiş gibi kendisini arıyordu.
Büyük bir özlem ve hevesle telefonu cevapladı.
"Efendim Nini?"
"Bebeğim nasılsın? Ofise gittiğini öğrenince aramak istedim. Kendini yoracak şeyler yapma sakın."