Sehun kapının hemen girişinde durmuş, uyku mahmuru bir şekilde, az önce kadının söylediği şeyi idrak etmeye çalışıyordu.
"A-Annesi mi?"
Kadın tam ağzını açıp ona cevap verecek iken, Jongin üzerinde Sehun'un dün akşam üzerinden çıkarttığı buz mavisi tişörtü giyip koridora çıkmıştı.
Hemen Sehun'un yanına gelerek, elini korumacı bir şekilde beline sarıp, ifadesiz bir yüzle kadına baktı.
"Hunnie kim bu bayan?"
Kadın uzun uzun Jongin'e baktı. Yüzündeki tebessüm büyümüştü.
"Beni tanımadın mı Jongin?"
"Kusura bakmayın ama çıkartamadım."
Kadın buna ne bozulmuştu, ne de pes etmiş görünüyordu. İçini çekerek başını salladı.
"Ben Kim Seon Ah, senin Annenim..."
Jongin, hiçbir şey söylemeden ifadesiz bir şekilde kadına bakmaya devam etti. Ne söyleyebilirdi ki? Bunca sene adını ağzına almamışken ve bunca sene ona karşı hissettiği sevgiyi de, nefreti de en derinlere gömmüş iken nasıl bir tepki verebilirdi?
Sehun şaşkınlıkla bir Jongin'in annesine bir de ona baktı. Annesiyle ilgili olanlardan haberi vardı. Jongin kendisine evlenmeden önce anlatmıştı.
Annesi o daha çok küçük bir çocuk iken onu bırakıp gitmiş ve yurt dışında yabancı bir adamla evlenerek kendisine yeni bir aile kurmuştu. Jongin yıllarca bunun nedenini merak ederek geçirmişti.
Başka bir ailesi olduğunu ise üniversiteden mezun olduğu yıl tuttuğu dedektif aracılığıyla öğrenmiş, hatta bunun gerçek olup olmadığını kendi gözleriyle görmek için Amerika'ya bile gitmişti.
İşte o günden beri annesini silmişti hayatından. Şimdi karşısına geçmiş ben senin annenim diyebilecek kadar yüzsüzdü.
"Yanlışınız var sanırım Hanımefendi. Benim annem siz değilsiniz. Benim annem beni bırakmayan, beni büyüten, hasta olduğumda başımda durup bana bakan, beni bu yaşa getirip hep destek olan, bahsettiğiniz anneliği kat be kat daha fazlasını gösteren kişidir. Yani Büyükannem... O yüzden size anne diyerek onu ezip geçemem. Şimdi ne söyleyecekseniz söyleyin, aksi takdirde evimden gitmenizi rica ediyorum."
Kadının ilk defa gülümseyen yüzü soldu. Gözleri dolmuştu. Sehun, ortamın gerildiğini hissedince kendini kötü hissetti.
Sol elini belli olan karnının üzerine koyarak Jongin'in yüzüne baktı.
"İsterseniz konuşun Jongin, belli ki seninle konuşmak istediği bir şeyler var. Ne hissettiğini biliyorum ve sana hak verdiğimi de biliyorsun. Ama hatırım için konuş onunla, ben içeride olacağım."
Sehun, Jongin'in dudaklarına küçük bir öpücük bırakarak içeriye salona geçti. Her ne kadar Jongin'i yalnız bırakmaya gönlü çok razı olmasa da bunu onun için yapmak zorundaydı. Çünkü sonrasında pişmanlık duymasını istememişti.
Jongin, Sehun içeri geçince montunu alıp ayakkabılarını giydi. Sadece Sehun ondan böyle bir şey rica edebilirdi ve o da bunu sırf onun hatırına yapacaktı.
Kim Seon Ah, Jongin geniş bahçede ilerlemeye başlayınca hemen ona yetişti. Jongin, bahçeden çıkarak konuşabilecekleri yakındaki bir kafede karar kılmıştı.
Evden fazla uzak olmayan kafeden içeri girdiklerinde ikisi de oldukça sessizdi.
Jongin, hiçbir şey söylemeden cam kenarına geçip oturduğunda, kadın da bekletmeden hemen onun karşısına oturdu.