Tunç…
Onu yanımdan ayırmamam gerekiyordu. O lanet olası adam tekrar karşısına çıkabilirdi ve ben bunun olmasını istemiyordum. Ondan ne kadar uzak olursa Ece için o kadar iyi olacaktı. O tehlikeliydi. Belki adam bile tehlikeli olduğunun farkında değildi ama Ece yaklaştığı anda durum Ece için daha zor bir hal alacaktı.
Şuan kucağımda uyuyordu. O kadar masumdu ki her şeyden habersiz huzurluydu. Benimse içimde tarifsiz bir huzursuzluk. Belki her şeyin farkında olduğum için böyleyimdir bilmiyordum ama korkuyordum.
Onu uyandırmamaya çalışarak onu da kucağıma alarak koltuktan yavaşça kalktım. Biraz homurdansa da uyanmamıştı. Ağır adımlarla odasına gidip onu yatağına yatırdım ve bir süre onu izledim.
“ Ne yaptın sen böyle? Benim sana aşık olmamam gerekiyordu. Senin benden nefret etmen gerekiyordu. Neden bu kadar güzelsin, neden seni herkesten bu kadar çok kıskanıyorum, neden sana bir şey olmasından, üzülmenden korkuyorum, neden.. neden..neden.. Ah sen ne yaptın be güzelim…” bunları sesli bir şekilde söylemiştim. Nasıl olsa uyuyordu ve ben artık bunları içimde tutmaktan yorulmuştum. Ona doğru eğildim ve alnına birkaç küçük öpücüklerimi bırakarak yine sessizce evden ayrıldım. Dışarı çıkmam gerekiyordu, nefes almam gerekiyordu…
ECE…
Birden korkuyla gözlerimi açtım. Alt tarafı bir rüyaydı neden bu kadar etkilenmiştim ki. Ellerimi yüzüme götürdüğümde ağladığımı fark ettim. Hadi ama ne ara bu kadar sulu göz oldum ben! saate baktığımda 5 e geliyordu. Güneş doğmak üzereydi. Rüyanın etkisi hala üzerimde devam ediyordu. Aniden içimde Tunç’u görme isteği doğdu. Rüya bile olsa onun beni terk ettiğini düşünmek beni mahvetmişti.
Odamdan çıkıp salona doğru ilerlediğimde kanepenin üzerinde kıvrılmış uyuyordu. Yanına gidip gitmemekte çok kararsız kaldım ama tam arkamı dönmüşken
“uyuyamadın mı canım” uyku mahmurluğuyla sesi o kadar tatlı çıkmıştı ki.
“ kabus gördüm de”
“hadi gel yanıma” dedi koltukta biraz daha geri kayıp. Bense hala olduğum yerde dikiliyordum. Sanırım biraz utanmıştım.
“ Hadi ama Ece”
Aman ne olacak diyip hızla yanına uzandım. Şimdi olduğundan daha rahattım, rahatça uyuyabilirdim…
Sabah uyandığımda yanımda kimse yoktu. Rüyanın etkisiyle önce biraz telaş etmiştim ama sonrasında karşımdaki sehpanın üzerinde ufak bir not buldum. Gülümseyerek notu okumaya başladım;
“ Merak etme bir yere kaçmadım güzelim acil bir işim çıktı halledip hemen döneceğim. Kahvaltı yapmayı unutma biliyorsun önemli :) Seni Seviyorum.”
Kahvaltımı yapıp hızla evden çıktım eğer yavaş hareket edersem yine derslere geç kalacaktım.
Okul kapısında içeri girdiğim gibi karşıma Efe çıktı.
“konuşmamız gerek Ece” pardon da ne konuşacaktık acaba?
“dinliyorum”
“burada olmaz son derslerimiz sanırım aynı saatte bitiyor okul çıkışı otoparkta bekliyor olacağım. Mutlaka gel”
Hiçbir şey demeden yanından ayrıldım. Acaba gitmeli miydim? Son derse kadar sırf bunu düşündüm ne yapmam gerektiğini hala tam olarak bilmiyordum ama sanırım gidecektim.
Otoparka gitmeden önce telefonumu çıkarıp Tunç’u aramaya başladım.
“hadi ama Tunç aç şu telefonu” diye mırıldandım kendi kendime. En sonunda pes edip telefonumun mesajlar bölümüne girdim;
“Sana ulaşmaya çalıştım ama bir türlü ulaşamadım.Efe’nin benimle konuşması gereken bir konu varmış hayatım şimdi onunla gidiyorum. Nereye gideceğimiz hakkında en ufak bir bilgim yok ve şarjımda az ulaşamazsan merak etme”
Arabaya bineli 20 dakika olmuştu ama o hala tek kelime dahi etmemişti. Sessizliği bozmam gerektiğini düşünüp;
“ne konuşmak istiyorsun” dedim.
“sabret biraz” deli mi bu çocuk? Ne sabretmesi ya hem sahi nereye gidiyorduk biz.
“bir cevap ver hem nereye gidiyoruz. ”
….
“konuşsana Efe! Nereye götürüyorsun beni!”
“eğer biraz daha konuşmaya devam edersen çok kötü olur” dedi o sinirli sert bakışlarıyla. Korkmaya başlamıştım. Gizlice telefonumu çıkarıp Tunç’u aradım. Son aramalarda olduğu için şanslıydım. Telefonu kulağıma götüremiyordum ama telefonu açtığını fark ettiğim anda konuşmaya başladım.
“ Efe nereye gidiyoruz söylesene! Hem konuşmak istiyorsun hemde konuşmuyorsun. Yeter artık durdur şu arabayı” dediğim anda ani bir frenle durdurdu arabayı. Belli etmeden telefonuma baktığımda hala açıktı. Efe birden sıkıcı bileğimi kavradı. Canım çok yanıyordu ama ses çıkaramazdım eğer çıkarırsam Tunç anlardı ve bu benim en son isteyeceğim şey olurdu.
“ kes sesini Ece. Sana hiçbir açıklama yapmayacağım. Şimdi sessizce oturacaksın anladın mı?”
Dediğinde cevap vermedim. Kolumu biraz daha sıkınca kendime engel olamadım. “ ahh! Canım acıyo lanet olası bırak bileğimi” dedim
Ama umurunda değildi tekrar
“anladın mı” diye sorunca kafamı evet anlamında sallamıştım. Ne olacağını neler yapacağını bilmiyordum. Sadece tek istediğim Tunç’un beni bir an önce bulmasıydı…
Multimedia'da Efe var. İyi okumalar :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
You are my Paradise
Teen FictionHer yapılan yanlışın bir nedeni vardır. Bazıları mecburdur bazıları ise pişman. Peki hangisi daha değerlidir bir insanın hayatında? hangisi değer görür bir insanın gözünde ? Pişman olan mı? Mecbur bırakılan mı ?