Beni ormanlık bir yere getirmişti. Etrafa baktığımda ne bir insan ne bir ev görmüştüm. Kesinlikle hayat belirtisi yoktu buralarda. Ben nasıl kurtulacaktım buradan.
Araba durduğunda karşımda küçük bir kulübe duruyordu. Birden ağzımın bağlandığını fark ettim. Çırpınıyordum ama etki etmiyordu; ellerimi de bağlamıştı. Sonrasında beni arabada bırakarak kulübeye doğru ilerledi. Gözden kayboluşunu izledim. Keşke şuan Tunç yanımda olsaydı, keşke kurtarsaydı bu durumdan…
Beni omzuna alıp kulübeye soktu. İçerisi karanlık, pis ve tozluydu. Kesinlikle burada kimse yaşamıyordu. Beni odanın bir köşesine fırlatmasıyla acıyla inlemem bir oldu. Gerizekalı ,gerizekalı,gerizekalı..!!!
“Yapacağım her şey için üzgünüm ama böyle olması gerekiyor” dedi. Bakışlarından hiçbir şey anlamıyordum.
Yaklaşıp beni kucağına aldığı gibi hiç dikkat etmediğim yatağın üzerine yatırdı. Artık cidden korkuyordum. Elini pantolonumun cebine sokup telefonumu çıkardı. Ne yaptığını anlamıyordum. Birini arıyordu ve hoparlöre almıştı telefonu. İlk çalışta açıldı telefon ve ;
“Ece. Ece iyi misin nerdesin bıraktı mı seni” bu Tunç’tu . bağırıyordum ama ağzım bağlı olduğundan sadece inlemeler çıkıyordu. Tunç bunu duydukça dahada deliye dönüyordu.
“Yarım saat içinde söylediğim yere gideceksin oradan birisi seni alacak. Neler yapabileceğimi biliyorsun Tunç sakın zorluk çıkarma. ” diyip telefonu kapattı. Ve sonrasında sanırım gideceği yerin adresini mesaj atmıştı. Neler yapabileceğimi biliyorsun derken acaba neyden bahsediyordu. Ne yapabilirdi ki?
Yanıma gelip önce uzun bir süre yüzümü izleyip, okşadı. Ne olduğunu anlamadan sert bir tokat indirdi. Sonra bir tane daha, bir tane daha…
Artık yorgun düşmüştüm bağırmaya çalışmaktan bile yorulmuştum. Yüzümün çeşitli yerlerinin kanadığını onun ellerinden anlıyordum. Sadece onun bir sonraki hamlelerini anlamaya çalışıyorum. Elinde bir makasla bana yaklaşıyordu. Saçlarım.. kesmişti belli yerlerini. Nasıl bir psikopattı bu! Hıçkıra hıçkıra ağlıyordum Tunç’un bir an önce gelmesi için dua ediyordum. Aniden gömleğime yöneldi ve sert hareketlerle yırtmaya başladı. Pantolonumu da bacaklarımdan sıyırıp çıkardı. Tekrar yanımdan uzaklaşırken elinde ucu parıldayan bir bıçakla geri döndü. Sanırım artık ne yapacağını biliyordum.
Önce sağ koluma yöneldi ve bıçakla yavaşça kesikler atmaya başladı. Canım çok acıyordu ama bundan haz alıyordu bunu yüzünden anlayabiliyordum. Sol kolumada aynı işlemi uyguladıktan sonra beni hızla yüzüstü çevirip üzerime çıktı. Bu sefer sıra sırtımdaydı. Artık ağlamayı kesmiş sadece boş gözlerle sabit bir yere bakıyordum. Gözüm kapıdaydı…
Bileklerimdeki ipleri kestip ;
“ işte bu kadar. Artık özgürsün” diyip kulübeden ayrıldı. Yerimden kalkmaya yeltendiğimde sırtımdaki ve bileğimdeki acılar buna engel olmuştu. Öylece yatmaya devam ediyordum. Olayların üzerinden kaç saat geçti bilmiyordum ama dışarıdan sesler duymaya başladım. Birden kapı açıldı ve Tunç korku dolu gözlerle içeri girdi. Onun yüzünden de dayak yediği belli oluyordu. Canımı acıtmamaya çalışarak kucağına aldı ve seri hareketlerle arabaya bindirdi. Başım dönüyor gözlerim kararıyordu.
“Ece güzelim uyuma benimle kal. Ece duyuyor musun ?”
“hı..hı” diyebildim sadece…
ŞİMDİ OKUDUĞUN
You are my Paradise
Teen FictionHer yapılan yanlışın bir nedeni vardır. Bazıları mecburdur bazıları ise pişman. Peki hangisi daha değerlidir bir insanın hayatında? hangisi değer görür bir insanın gözünde ? Pişman olan mı? Mecbur bırakılan mı ?