Not: Lütfen yandaki multimedia bölümündeki şarkıyı dinleyerek okuyun. Yorum yaparsanız beni çok mutlu edersiniz, diğer bölümü şevkle yazmamı sağlıyorsunuz.
***
“Seni seviyorum.” Dedi, bu bana yeterdi. Onsuz olmak istemiyordum. Ama sorunlarımız vardı, ama hepsini yenebilirdik.
En azından başlarda böyle düşünüyordum.
5. Bölüm
Biraz onun yanında kaldım. Kokusunu doya doya içime çektim. Ezberlemeye çalışırcasına bedenimde dolaşan ellerine izin verdim. Defalarca seni seviyorum dedim ona, aynı şekilde karşılık verdi. Hiç gitmek istemiyordum, çünkü orada sadece ikimiz vardık. Ama annesi onu merak edecekti. Bir an önce evlenmeliydi. Benimle evlenmeliydi. Ama Kraliçe Joys gelen kızlardan birini seçmişti ve onunla evlenmesi için diretiyordu. Sevgili değillerdi aslında, Miles onunla biraz vakit geçiriyordu, o kadar.
Onu öpmedim bile demişti, doğru muydu acaba? Bir anlık cesaretle her şeyi sormaya karar verdim.
"Gerçekten öpmedin mi onu?"
"Öpmedim, sevgilim." Bana sevgilim demişti! Yüzüme yayılan gülümsemeyi görmüş olmalıydı ki burnuma ve dudaklarıma birer küçük öpücük kondurdu.
"Bir şeyler daha sormak istiyorum."
"Seve seve cevap vereceğim." Gülüyordu, dalga geçer gibi. Kızmadım. O kadar muhteşemdi ki...
"Diğer kızlar... gidecek mi?"
"Az kaldı. Gidecekler."
"Yani bende..."
"Gitmemen için her şeyi yapacağım."
"Umarım kalırım." Korkuyordum. Ancak bu sefer gözlerimin dolmasına izin vermedim. Merak ettiğim başka şeyler vardı.
"Kaç kişiyle...?" Devamını getiremiyordum. Hala utangaçtım. Neden konuşamıyordum ki? Birden üzerimden sıyırdığı yorganı tekrar çektim. Utanmıştım.
"Ah. Böyle yapma artık. Sadece iki kişi daha oldu. Ama artık onlara karşı hiçbir şey hissetmiyorum. Üzülme, lütfen. Ve utanma. Benim için sadece sen varsın." İki mi, azdı bile. Sevinmiştim. Korkarcasına yorgana uzanan ellerini seyrettim. Bu adamın her şeyi mükemmel olmak zorunda mıydı?
Hafifçe doğrulup ona döndüm, öpmek istiyordum. Biraz sonra gidecektim, bir daha ne zaman göreceğimden emin bile değildim. Ne istediğimi anlamış olmalı ki omuzlarımdan tutup kendine çekti. Gözlerimi sımsıkı kapatmıştım, onu hissetmek istiyordum. Ayrıldığımızda artık gitmem gerektiğini biliyordum.
"Melinda, şunu hiç unutma, seni çok seviyorum ve aldatmayacağım. Sabretmek zorundayız. Mümkün olduğunca seni görmeye çalışacağım. Sakın benden vazgeçme, ve gitme, tamam mı?"
"Gitmeyeceğim, sevgilim, senden hiç vazgeçmeyeceğim. Ne olursa olsun kalacağım. Seni çok seviyorum. Sadece seninim." Gözlerim dolu dolu kalktım, giyinirken yerin dibine gireceğimi bildiğimden hızla kıyafetlerimi alıp odasının içinde ki lüks banyoya ilerledim.
Hızlı hızlı giyindim. Orada ne kadar kaldığımı bilmiyordum.
"Miles... Elbisem, ah, şey, korsemi bağlayabilir misin?" Muzip bir ifadeyle kalkıp yanıma geldi. Bağlarken bir yandan da beni kokluyor, omzumu öpüyordu.
"Lütfen yapma. Gitmeliyim."
"Pekala..."Odasının önünde ki gardiyan gibi görevlileri unutarak dışarı çıktım. Bakışları üzerime doğrulduğunda, ne yapacağımı şaşırmıştım.
Bir yalan uydurmam gerekiyordu. Buraya girerken beni görmemişlerdi, şimdi nasıl bir şey söyleyebilirdim ki? Lisa uzaktan izliyordu. 'Yardım et' dercesine gözlerine baktım. İçerden gelen seslerden Miles'ın giyinmeye çalışırken bir şeyleri devirdiğini anlamıştım. O ses bile duyuluyorsa, bizim seslerimizi nasıl duymamışlardı? Bunu düşünecek vaktim yoktu. Zaten çok iyi hissettiğim söylenemezdi.
Bir açıklama yapmak için Miles'ın gelmesini bekledim. Ve kurtarıcım tüm muhteşemliğiyle yanımda duruyordu.
"Ne bakıyorsunuz? Size her saniye odamın önünde durmamanızı söylemiştim. Bu bayan, sizinde bildiğiniz sevgilimin, kardeşi. Onunla evliliğim hakkında konuşuyordum. Şimdi onun üzerinden tehditkar bakışlarınızı çekin ve atların yemlerini koyun. Sizi oraya gönderiyorum. Cezalısınız. Kimse de buraya gelmesin. Yalnız kalmak istiyorum."
Onların uzaklaşmasını bekledikten sonra beni belimden kavrayıp içeri çekti. Alnımı alnına dayayıp nefesini yüzüme verdi. "Annemle konuşacağım. Senden bir saniye bile ayrı kalmak istemiyorum. Tatile gitmek istediğimi söyleyeceğim, tam kızların gideceği zaman. Ve sende benimle geleceksin. Bir süre yalnız kalıp beraber çözüm arayalım."
Mutluluktan uçacak gibiydim. Bir haftamı onunla geçirecektim. Daha güzel ne olabilirdi ki? Tabii orada başıma gelecekleri bilmiyordum. Korksamda gidecektim. Miles'la nereye olsa giderdim.Kızların gidişi kesinleştiği zamanlar içimde bir burukluk vardı. Joys isimleri sayarken korkuyordum. Lisa ismimi listeden silmiş olmalıydı.
Ve kalan kızın Miles'ın sevgilisi olduğunu anlayacaktım. En azından "sahte" sevgilisi. Geçen dakikalar bana asır gibi geliyordu. Bir çok güzel, çirkin, masum, tatlı, seksi, birbirinden farklı kızlar geçiyordu. Bazıları üzgün, bazıları kızgın, bazılarıysa kurtulduğu için mutlu görünüyordu.
Ve yaklaşık 20 dakika sonra hepsi at arabalarıyla gitmiş, gözden kaybolmuşlardı. Tek bir kız kalmıştı.
Kıpkırmızı, üst bedeni ona dar gelen, daracık bir elbise giymişti. Kimse buralarda böyle elbiseler giymezdi. Eteğinin bol olması gerekirdi. O kaldığında Miles ve Kraliçe Joys dışında kimse ortalıkta gözükmüyordu. Belli ki kız bu kıyafetle dolaşmamıştı, gerdek gecesi için giyinmiş gibiydi zaten. Derin dekoltesi büyük göğüslerini ortaya çıkartmıştı. Bu kadına bakıpta ağzının suyu akmayacak, ona dokunmayacak bir erkek olduğunu düşünmüyordum. Miles onu böyle gördüğü an beni unutmuştu, emindim.
Kıza yiyecekmiş gibi bakması kalbimin paramparça olmasına yetmişti. Evlenmeyeceklerdi ama Joys Miles'a kızla yatmasını istermişcesine bakıyordu. Miles'ta halinden memnun görünüyordu. Ya da bana öyle geliyordu.
Kraliçe Joys Miles'ın kulağına bir şeyler fısıldadı. Bunun üzerine Miles sıkıntılı bir ifadeyle kızın yanına gitti ve kız onun koluna girdi. Evet, odasına götürüyordu onu. Sessiz hıçkırıklarımı sadece kendim duyuyordum.
Tek, özel olacağımı mı sanıyordum? O kızın yanında ben bir hiçtim. En azından "yatak" konusunda. Kız onu sevmiyordu ve kraliçe olmak için ölüyordu. Bense ona aşıktım. Miles o kızın birkaç yıla sönecek ateşini mi, benim kalbimi mi seçecekti, bilmiyordum.Onlar Miles’ın odasına girmeden Kraliçe'ye bir şeyler söylüyorlardı, ben de sıvışıp Miles'ın odasındaki dolaba girdim. Ne kadar iğrenç olsa da onları izleyecektim. Kendimi onu unutmaya zorlayacaktım. Her kıza aynı yalanları söylediğini görüp ondan tiksinecektim.
Odaya girdiklerinde nefesimi tutup beklemeye başladım. Neler olacağını bilmiyordum ve çok korkuyordum. Dolabın aralığından Miles’ın yiyici bakışlarının iğrenmeye dönüştüğünü fark ettim.
“İstediğin olmayacak, Firebell.” Firebell mi? Ne kadar tuhaf bir ismi vardı.
“Miles, ama, sen…”
“Seninle yatmayacağım. Evlenirsek bile benim olmayacaksın. Bende senin olmayacağım. Seni sevmiyorum. İstediğin kadar seksi görünmeye çalış. Bu şekilde sana aşık olmayacağım gibi, her erkeğe benzemem ben. Ancak sevdiğim kadınlarla ilgilenirim. Kusura bakma.”
Bu kaltak bu seferde soyunmaya mı başlamıştı bana mı öyle geliyordu?
“Seni buna mecbur edeceğim Miles. Bakalım bu halime de yutkunup arkanı dönebilecek misin?”
“Üzgünüm Firebell.”
Kızı kolundan tuttuğu gibi o haliyle kapının dışına sürüklemişti. Eh, o kızda bunu hak etmişti ama.
“Dur, Miles, napıyorsun?!” Kızın bağırışlarını bütün saray duymuş olmalıydı.
Miles arkasından elbisesini üstüne fırlatıp kapıyı kapattı. Kendi kendine konuşmaya başlamıştı.
“Ah, az kalsın kendimi kaybediyordum. Ama Melinda’ya bunu yapamazdım. Onu ne olursa olsun aldatmayacağım.”
Gözlerim dolmuştu. Onun çıkmasını bekleyip bende çıkmayı planlıyordum ama mutluluktan ne yaptığımı şaşırmış olmalıyım ki bir elbise askısı düştü.
“Bu da ne?” Miles şaşırmıştı.
Dolabı açmadan ben açtım.
“Ben, üzgünüm Miles. Onunla ne yapacağını görüp kendimi seni unutmaya zorlamak için buraya girdim, sana güvenmediğim için beni affet.” Tek bir nefeste söylemiştim bunları.
Kızgın görünüyordu ama sevgisi bunun üstesinden gelecekti.
“Bana güvenmediğine üzüldüm.”
“Böyle olmasını istemezdim. Biliyorsun, aşk insanın gözünü kör ediyor.” Kıkırdadım. Bu sevimli halime dayanamamış olmalı ki ellerimden tutup beni dolaptan çıkardı.
“İyi ki varsın Melinda. Yakında tatilimize gidiyoruz. Çok güzel geçecek.” Gözlerinde ki mutluluğu görmemek imkansızdı.
Karşılıklı aşk bulmak zordu ama ben bulmuştum. Şimdi gerek Firebell, gerek Kraliçe Joys, hepsinin üstesinden gelecektim. Hırslanmaya karar verdim. Hem Miles’a, hem de Kraliçelik tahtına sahip olacaktım ve bu sarayı çok güzel bir yer haline getirecektim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kraliçe [WATR Watty'13 En İyi Historical Fiction Hikayesi]
Romansa[WATR Watty 2013 En İyi Historical Fiction Hikayesi.] Herkese zarar verebilecek, acımasız bir kraliçe ve sırılsıklam aşık bir prens karşı karşıya gelirse ne olur? Masumların kötü adam sanıldığı, kötülerin örtbas edildiği, aşkların savunmasız kaldığı...