Okunma sayıları çok azaldı. 16. Bölüm'ün okunma sayısı 40, bu bölüm de 30 olduğunda yeni bölüm gelecek. 23 ya da 24. bölüm de final yapmayı düşünüyorum ancak ek bölümler yazacağım. Şimdilik planım bu.
Bu bölüm beklenmedik şeylerle karşılaşabilirsiniz, lütfen lütfen lütfen yorum yapın. Çok merak ediyorum düşüncelerinizi.♥ Multimedia'da Melinda ve bölüm şarkımız var. Bölüm şarkısını ŞİDDETLE tavsiye ediyorum.
17. Bölüm
Asil olduklarını düşündüğüm iki siyah atın çektiği perdeli at arabasında Dük ile Düşes’in evine gidiyorduk. Ben Lisa’yla birlikte atlara ters olan tarafta oturuyordum, karşımda da birbirlerinden uzak durmaya çalışan bir çift vardı. Brandon’un iyi biri olduğunu düşünüyordum, böyle kandırılmayı hak etmemişti. Eminim Lauren’in geçerli bir sebebi vardır, diye düşündüm. Yine de emin olamıyordum.
Ben düşüncelere dalmışken mor-gri tonlarında boyanmış, saraydan oldukça küçük, iki katlı bir köşk duruyordu. Yine de iki kişi için yeterliydi.
Brandon ikimizden önce at arabasından inip bizim inmemize yardımcı oldu. Kapıyı bize siyah-beyaz giyinmiş, orta yaşlarda bir hizmetçi açtı. Arkasında da bir uşak duruyordu.
“Evimize hoş geldin!” diye adeta cıvıldadı Lauren. Dük Brandon da onayladığını belirtircesine başını salladı. Sonra uşağa “Bayan Melinda’ya odasını gösterin,” diye emretti ve ne ara getirdiğini anlamadığım ufak tahta bavulumu eline tutuşturdu.
“Elbette efendim, buyurun,” uşak kafasını gideceğimiz yöne doğru çevirdi. Gülümseyip arkasından yürümeye başladım. Ama bu sahte bir gülümsemeydi, çiftin yanından ayrılınca sıkıntıyla iç geçirdim. Biriyle konuşmaya ihtiyacım vardı.
“Ne kadar da kasvetli bir mekan,” diye homurdandım. Duvarlar griydi ve perili evi andıran objelerle süslenmişti.
“Düşes’in tercihi. Evlendikleri zaman matemdeydi.”
“Ah, öyle mi?” bana hiç bahsetmemişti. “Ne matemi?”
“Büyük annesini kaybetmişti. Böyle bir dekorasyon tercih etti.” Kafamı sallamakla yetindim. Odamın bulunduğu yere gelmiştik. Sarayda ki kadar olmasa da geniş ve hoş bir odaydı. Neyse ki buranın duvarları bej rengiydi ve mobilyalar kahve-bej tonları arasındaydı. Odayı sevmiştim.
Uşak bir isteğimin olup olmadığını sorarken yatağın üstünde ki zarfı fark ettim.
“Bu da ne?”
“Ah, bilmiyorum efendim. Biz bırakmadık.”
“Sanırım bana ait de-“ birden durdum. Zarfın üzerinde adım yazıyordu. “Her neyse, bana Lisa’yı çağır, başka bir isteğim yok.”
“Tabii. Efendim, saat 19:00 yemek saati. Gecikmezseniz seviniriz.”
“Elbette, teşekkürler.”
Saate baktım, 18.47. Hazırlanmak için çok az vaktim vardı. Lisa odaya girer girmez beni hazırlamasını söyledim. 18:58’de bordo elbisemi giymiş, saçlarımı toplamış ve makyajımı tazelemiştim. Lisa da bu arada kendine çeki düzen vermişti. Aşağı indik. Lisa, hizmetlilerin yediği bölüme, bende salona yöneldim.
Yemek salonu büyük ama –yine- kasvetliydi. Duvarlara değil de yemeğime bakmaya özen göstererek leziz yemekleri yedim. Tabii bu sırada, buraya geliş amacımı unutmamıştım.
Yemeğim bitince, saygısızlık etmemek için oturmaya devam ettim. Tatlı servisi yapılacaktı. Tam vaktiydi.
“Lauren, ah, seninle bir konuda görüşmek istiyorum.”
“Elbette,” deyip ‘Hadi’ dercesine elini salladı.
“Özel,” diye mırıldandım. Beni daha küçük ama salona benzeyen bir odaya götürdü.
“Lafı uzatmayacağım, Lauren. Brandon Miles’a çok mutsuz olduğunu söylemiş…”
“Ah, bende sana bunu anlatacaktım.” Yutkunup devam etti. “Evet, Brandon’a aşık değilim. Ama onu kullanmadım! Sadece, ailem zorladı. Ama gün geçtikçe onu seviyorum.” Devam edecek gibi baktığından yanıt vermedim. “Ve, sanırım Brandon Miles’a söylemiştir. Biz… Gerçekten karı-koca olmadık. Anlarsın ya. Ama benim için bir sakıncası yok. Onunla uyumak isterim. Çünkü ilk evlendiğimizde ki gibi ‘zorunlu’ bir eylem değil benim için bu evlilik. Ona bağlanıyorum, Melinda. Aşık değilim ama onu seviyorum.”
Duyduklarıma çok sevinmiştim. Salonun kapısının aralık olduğunu fark ettim. Brandon bizi dinliyordu. Bozuntuya vermedim. Abartılı bir coşkuyla, “Bu harika Lauren! Mutsuz olmandan korkmuştum. Baksana, o seni rahatsız etmek istemiyor ama ona ‘Melinda burada olduğu için aynı odada kalmalıyız’ diyebilirsin. Ben odama çekilince sizde odanızda rahat rahat konuşursunuz. Ona bunları anlat, bilmeyi hak ediyor.”
“Güzel fikir!”
Gülümseyip ayağa kalktım. Biraz büyük salonda üçümüz oturduk, daha sonra odama çekildim. Notu tamamen unutmuştum. Zarfı görünce gözlerimi devirdim. Yine de merak ediyordum.
“Bakalım bu neymiş,” diye mırıldandım.
“Melinda,
Bu köşke gelerek çok iyi ettin. Saraya dönmeni tavsiye etmem, başına iyi şeyler gelmeyecek. Ailene dön, Melinda. Bırak Miles evlenemesin ve ben Kral olayım. Başına kötü şeyler gelmesini istemiyorsan, dediğimi yap.
Steph”
Sarayın parşömeninden olan kâğıda bakakalmıştım.
Kimseye olanları anlatmak istemiyordum. Görevimi yapmıştım; Lauren ile Brandon’un arası sayemde düzelmişti. Ama ben tehdit alıyordum. Stephan açık açık “Seni kaçıracağım,” diyordu. Eğer Miles benle evlenmezse –daha doğrusu bir kızla evlenmezse- kral olamazdı ve Stephan aşkımızı kullanıyordu. Bu düşünceyle irkildim. Stephan’ı engellemenin bir yolu olmalıydı!
İki gün sonra aynı iki asil atın çektiği perdeli at arabasıyla saraya geri döndüm.
Hamile olabileceğimden şüpheleniyordum. Arada bir midem bulanıyordu. Lauren de üstü kapalı bir şekilde sormuştu ama anlamazlıktan gelmiştim. Bu şekilde eve geri dönemezdim. Bu hamileliği Miles’a söylemek de istemiyordum, sonuç olarak Stephan’ın beni kaçırma olasılığı vardı.
Miles’ı görür görmez boynuna atladım.
“Sevgilim, ben bir not aldım ve…”
“Saraya dönme diyordu.”
“Nereden biliyorsun sen?”
“Bana da aynı not geldi. Yani, saraya dönmemen gerektiğini söyleyen bir not.”
“Ama döndüm.”
“Haydi, biraz dinlen. Ben yanına uğrayacağım.” Sesi endişeli çıkmıştı.
Odama çekildiğimde bir süre sonra yine midem bulanmaya başlamıştı. Sabah bir şey yememiştim, yolculuğa çıkılacağı zaman sabah kahvaltı etmezdik. Atların ne yapacağı belli olmazdı, at arabasına kusmayı da kimse istemezdi.
Bu yüzden midem boştu, fakat aç değildim. Midemin bulanması çok saçmaydı. Ve beni öğürürken gören kişi Kraliçe Joys oldu.
“Sabah bir şey yemediğini sanıyordum.”
“Yemedim, efendim.” Boğazım acıdığı için sesim boğuk çıkmıştı.
“Öyleyse midenin bulanmasına sebep olan şey ne?”
“Sanırım atlar.”
“Saraya geleli yarım saat oldu.”
“Ben… Bilmiyorum efendim.”
“Melinda, eğer bu sarayda çocuk doğurmaya kalkarsan o çocuğu öldürürüm! Fahişelik yapmayı bırak, evine git ve seni bu halinle kabul edecek bir koca bul!” Lauren ona köşkte de midemin bulandığından bahsetmiş olmalıydı. Lauren’in beni sevdiğini sanmıştım! Kraliçe söylenerek giderken, “zaten burada doğuramayacaksın,” kelimelerini duydum.
Artık şüphelenmeye başlamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kraliçe [WATR Watty'13 En İyi Historical Fiction Hikayesi]
Romance[WATR Watty 2013 En İyi Historical Fiction Hikayesi.] Herkese zarar verebilecek, acımasız bir kraliçe ve sırılsıklam aşık bir prens karşı karşıya gelirse ne olur? Masumların kötü adam sanıldığı, kötülerin örtbas edildiği, aşkların savunmasız kaldığı...