Not: Biliyorum, sizleri çok beklettim. Şu sıralar Melinda gibi düşünmeyi çok özlediğimi fark ettim ve sonunda bekleyenler için ek bölüm yazmaya karar verdim. Aslında final içime sinmemişti. Ortada kalan çok şey vardı. 2-3 bölüm daha planlıyorum. Bu bir son değil, çok soru işareti bıraktığımın farkındayım. Ben yazıyorum ancak ilgi olmazsa paylaşmayabilirim. Yazımın geliştiğini görüyorum. Eski bölümler basit görünüyor gözüme. Siz ne düşünüyorsunuz? Konu, anlatım, Melinda ve Miles size nasıl görünüyor? Yorum ve votelarınızı dört gözle bekliyorum.
Multimedia'da Melinda ve yazarken dinlediğim müzik var. Sondaki ricamı dikkate alırsanız çok mutlu olurum!
Ek Bölüm
1.
Willam da doğduktan sonra bazı sıkıntılar çekiyordum. Kilo vermek ve iki çocuğa bakmak zorlaşmıştı. Üstelik görüntüme takıntılı olmak kötü huylarımdan biriydi. Lesinda sürekli William'la oynamak istiyordu ama oğlumun uykuya ihtiyacı vardı. Lesinda bizle Will'i yalnız bırakmaya kesinlikle gönüllü olmuyordu. Kardeş sevgisinin yanında kıskançlık da dahildi tabiki bu duruma. Yine de onun da kalbini kırmadan William'ı uyutmaya çalışıyordum. Uyumayı seven bir bebekti ve Lesinda onu uyandırdığında hırsından ağlamaya başlıyordu.
Sinirleri yıpranmış Miles, ne Lesinda'nın şımarıklıklarını ne de William'ın ağlamalarını çekebiliyordu. Bu yüzden ona kızıyordum bazen. Onlar benim biricik kızım ve oğlumdu. Lesinda, ilk göz ağrım, benimle birlikte büyüyen kızımdı. Daha evlenmeden rahmime düşmüş bir hediyeydi. Beni Miles'a daha da bağlayan, Kraliçe olmamdaki engelleri daha çabuk yıkan, bana güç veren çocuğumdu. Şımarıklığının sebebi biraz bizdik. Daha çok gençken anne olduğum için onu eğitememiştim. Saraydakilere de güvenmiyordum. Prensese çok ihtimam göstermişlerdi. Ama bundan sonra buna izin vermeyecektim.
William ise tam Lesinda'ya, Kraliçe'liğime, Miles'ın işlerine ve Lisa'nın evliliğine alıştığım sırada, Miles'la ilişkimizin sıradanlaştığı sırada gelmişti hayatımıza. Yeniden anne olmanın heyecanını -Lisa'yla aynı anda anne olmanın heyecanını- yaşatmıştı bana. Üstelik, o benim ilk veliahtımdı. İlk oğlumdu. Kraliyet üyeleri için önemi bir Prens olduğu için daha fazlaydı. Benim için Lesinda ve Will eşit olsa da Miles'ın Will'i biraz daha fazla koruduğunu hissedebiliyordum.
Bir bebek ağlamasıyla uyandığım sabah aklımdan bunlar geçiyordu. Bu kez Will acıktığı için ağlıyordu. Henüz 7 aylıktı. Göğsümü açıp sabırla doymasını bekledim. Bu sırada Miles soğuk davrandığı için içim parçalanıyordu. Lesinda ağlayarak uyandığında benimle gelir, canımı acıtıp acıtmadığını bile sorardı. Ama Will için tüm yük omuzlarımdaydı. Miles yardımcı olmuyordu ve gece yarılarına kadar Stephan'la çalışma odalarından çıkmıyorlardı. Lisa da Stephan'ın çalışma temposundan şikayetçiydi. Sürekli ülkenin dört bir yanından ulaklar gelip gidiyordu. Belki de bir şeyler dönüyordu ama bizim haberimiz yoktu.
Bir süre sonra gözlerimden yaşlar süzüldüğünü fark ettim. İçimi çeke çeke ağlamaya başlamam uzun sürmedi. William ağzını göğsümden çekmiş, şaşkın şaşkın bakıyordu suratıma ama onun bu bakışları karşılığında her zaman yaptığım gibi onu içime sokarcasına sarılamıyordum. Donup kalmış gibi ağlıyordum. Kollarım titriyordu. Will'in varlığını unutmak üzereyken kapı açıldı. Miles'ı görmek isterken küçük kızımı görmüştüm. Şimdi 5 yaşındaydı.
"Anne?"
Cevap veremiyordum. Sadece yalnız kalmak, ağlamak, daha çok ağlamak istiyordum. Deli gibi aşk yaşadığım adamın çocuklarıma sinir olmasından daha kötü ne olabilirdi ki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kraliçe [WATR Watty'13 En İyi Historical Fiction Hikayesi]
Storie d'amore[WATR Watty 2013 En İyi Historical Fiction Hikayesi.] Herkese zarar verebilecek, acımasız bir kraliçe ve sırılsıklam aşık bir prens karşı karşıya gelirse ne olur? Masumların kötü adam sanıldığı, kötülerin örtbas edildiği, aşkların savunmasız kaldığı...