7. Bölüm - ''Black Boots''

1.5K 56 2
                                    

Multimedia'da Jacob var. <3

2008…

Sırtım hafif nemli çimenlere değdiğinde içim ürpermişti. Burası çok karanlıktı. Fazla karanlık. Ama yanımda o vardı. Sıcak eli, soğuktan dolayı buz gibi kesilen elime dokunuyordu. Onun varlığı, tüm karanlığı yok ediyor gibiydi. Tanrım! O bana her şeyi unutturuyor.

Harry: Angela?

Sesiyle bütün vücudum titrer gibi oldu. Başımı ona çevirdiğimde karanlıkta tek görebildiğim şey olan gözlerini gördüm. Sevgiyle parlayan gözlerini.

Angela: Efendim?

Harry: Yine ne düşünüyorsun?

Angela: Boş ver.

Harry: Bir şey düşünme Angel. Sadece yıldızlara bak. Parlaklıklarını hisset.

Cevap vermedim. Gülümsemekle yetindim. Başımı gökyüzüne çevirdiğimde göz alıcı ayı ve etrafında onun kölesiymiş gibi duran milyonlarca yıldıza odaklandım. Çok güzel ve etkileyicilerdi. Tüm o karanlığı delip geçiyorlardı. En çok korktuğum şeyi, karanlığı yok ediyorlardı.

Gözlerimi yıldızlardan bir an olsun ayırmıyordum. Beni büyülemiş gibiydiler.

Angela: Bu yıldızları sayamaz mıyız?

Harry: Hayır Angel. Onlar çok fazla.

Bir an duraksadım. Sonra kelimeler ağzımdan büyük bir istek ve hevesle çıkıyordu.

Angela: Biri benim olamaz mı?

Harry: Hepsi senin yıldızın olsun.

Angela: Sen?

Harry: İkimizin yıldızları olsun.

Angela: Yani bu yıldızların hepsi bizim öyle mi?

Şaşkın bakışlarımı Harry’ye çevirdiğimde başıyla onaylayıp gülümsüyordu. Sevinmiştim. Evet, cidden çok sevinmiştim. Bu, milyonlarca parlak yıldızın hepsi bizimdi. Bizim yıldızlarımızdı.

Şimdiki zaman…

İkimizde nefessiz kalana kadar dudaklarımız ayrılmamıştı. Sonunda birbirimizden uzaklaştığımızda - sadece birkaç santim - yine göz göze gelmiştik. Hiçbir şey olmamış gibi, o beni öpmemiş gibi başımı boşluğa çevirdim. Yakın olduğumuz aya ve yıldızlara baktım. O kadar parlaklardı ki. Şimdi benim umudum niye bu kadar çok ve parlak değildi? Niye gözlerimiz sadece bir anlığına bu kadar parlıyordu? Başımı indirip bomboş karanlığa baktım. Sessiz ve boş karanlığa. İşte ben buydum. Sessizlik eski beni simgeliyordu. Ama şimdi ki ben karanlıktı. Geleceğimi görüp tahmin dahi edemeyecek kadar karanlık.

Sanki az önce güzel bir şey olmamış da, kötü bir şey olmuş gibi gözlerimden yaşlar akmaya başladı. O geldiğinden beri çok sık ağlıyordum. Sanki dört yılın acısını çıkarıyordum. Yaşlar o kadar çokmuş gibi akıp gidiyorlardı.

Eli elimi bırakmıştı. Dudaklarımız ayrıldığında bırakmıştı. Sanki '' Seninle işim bitti. '' der gibiydi. Dudaklarını çekişi, ellerini çekişi sanki öyle diyor gibi.

Başımı kaldırıp gözlerimi tekrar yıldızlara diktim. O kadar güzellerdi ki. Düşüncelerimin aklımdan uçup gitmesine tekrar hareket etmeye başlayan dönme dolap sağlamıştı. Ufak bir sarsıntıyla tekrar aşağı inmeye başlamıştık. Yükseklikten korkmam yıldızlardan uzaklaşmamı gerektirmezdi. Hayatımdaki tek parlak olan şeylerden uzaklaşmamı gerektirmezdi.

Gözümün önüne gelen o görüntüyle gözlerimi sımsıkı kapadım. Ama beynimin içindeydi. İster istemez görüyordum. Ellerimle kulaklarımı kapatıp sesleri duymak istemiyordum ama hareket edemedim. Onun yanımda olduğunu hatırladıkça hareket edemiyordum. Gözlerimi açtım. İzin verdim. Canımı bir kez daha yakacak olan bir anının gözlerimin önünde canlanmasını izin verdim.

StayHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin