36. Bölüm - ''First Day Of School''

1K 35 20
                                    

Okuyanlar emeğim için oy da verseler çok güzel olacak. Düşüncelerinizi yorumlarda görebilmek istiyorum.

Ve Multimedia'da Jacob var. <3

2010…

Okulun bahçesine girebilme cesaretini kendimde arayıp duruyordum. Tabi ki koca kapı da öylece dikilerek.

X: Yürüsene be!

Biri arkamdan sertçe ittirince sendelemiştim. Olduğum yerde durup yanımdan geçip giden züppeye baktığımda çarpık ve aynı zaman da ukala gülümsemesini bana gösterip okul binasına doğru yürümeye başladı. Başını önüne çevirmeden önce ona daha dikkatli baktığımda ağzım bir karış açık kalmıştı. Tanrı aşkına, bu yan komşumuzun oğluydu. Bay ve Bayan Conner’ın kendini beğenmiş oğlu.

Dişlerimi sıkıp omuz çantamı omzuma geri ittim ve hızlı adımlarla yanına yaklaştım.

Angela: Sen kendini ne sanıyorsun?!

Bir anlığına durunca bende durdum. Başını çevirip bana baktı. Dudaklarını büktü.

X: Yakışıklı.

Göz kırpıp tekrar yürüyecekken hızlı davranıp elimle kaslı kolunu kavradım. – Evet, o da benim gibi 15 yaşında. Ama kasları var. Tuhaf. –

Önce koluna sonra bana bakıp tek kaşını kaldırdı.

X: Büyük cesaret doğrusu.

Kolunu sertçe çekip önüme geçti ve kollarını göğsünde birleştirdi. Başını önüne eğince diktiği saçı daha net bir şekilde gözlerimin önündeydi.

X: Dürüst ol. Benden hoşlandın ve okulun ilk gününde ezikliğini hemen belli etmemek için benimle çıkmak istiyorsun? Pekâlâ.

O kolunu benim omzuma atacakken tekrardan açılan ağzımı kapayıp kolunu ittirdim ve aynı anda dizimi bacaklarının arasına geçirdim. Ağzından acıyla yüklü büyük bir inilti kaçırdığında sırıttım. Etrafımızda toplanmaya başlayan kalabalıktan ‘’Oo!’’ sesleri yükselirken bu sefer ‘ben’ ukalaca gülümseyip yumruğumu göğsüne geçirdim.

Angela: Bence artık senin bana ihtiyacın var, ha?

Ellerini zar-zor erkekliğinden çekmişti. Bana iyice yaklaşıp öfkeyle parlayan kahverengi gözlerini siyah gözlerime dikti.

X: Sana okulun her gününü zehir edeceğim Zeytin.

Çarpık gülümsemesini bana bir kez daha gösterip bakışlarını omuzlarımdan aşağıya dökülen buklelerime çevirdi. Buklelerimden birini parmağına dolayıp dudaklarına bastırdı. Bıraktığında, buklem yaylanarak omzumdaki yerine geri döndü ve ağzım bir kez daha açık bir şekilde ona bakakaldım. Oysa ne beni, ne de etrafımızdaki onca insanı umursamadan ellerini cebine sokup yürümeye devam ediyordu.

Piç kurusu.

Şimdiki zaman…

Beni sımsıkı tutan kişi kulağıma eğilip ona güvenebileceğimi, onu Harry’nin gönderdiğini söyledi. Beni tereddüt ederek bıraktığında ona inansam mı, inanmasam mı bilmiyordum. Ama gözlerim karanlığa alışıp yüzünü görünce ister-istemez gözlerim irileşmişti.

Angela: Sen çocukların koruması-

Paul: Evet, ben Paul.

Rahat bir nefes alıp elimi kalbime bastırdım. Deli gibi atıyordu.

Angela: Nereden bildin?

Paul: Harry seni kalabalığın arasında göremeyince bakmamı istedi. Anlaşılan tam zamanında gelmişim.

StayHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin