"Nasıl araba kullanabiliyorsun?"
"Babam." omuz silkti. Tabiki süper zengin babası herşeyi onun için hallediyordu. Çok uzun zamandır bu böyleydi.
"Nereye gittiğimizi hala söylemedin."
"Az kaldı, görürsün."
"Söylesene ya." Bir süredir yoldaydık ve iyice meraklanmıştım. Neyse ki hızlı gidiyorduk.
"Şimdiye kadar tahmin etmen gerekirdi." Tam o sırada kafamı kaldırınca rengarenk ışıkları gördüm. Neredeyse çığlıkları duyabileceğimiz kadar yaklaşmıştık ve ben fark etmemiştim.
"Lunapark!" Gerçekten de tahmin etmem gerekirdi çünkü çok önceden hafta sonları ya da okul çıkışlarında arkadaşlarımızla buraya gelirdik. Şimdi çoktan unutulmuş olan arkadaşlar.
Boş bir yere park edip arabadan çıktık ve kapıları kapatırken göz göze gelip birbirimize sırıttık. Hala eskisi gibi heyecanlabiliyorduk. Rüzgar hala dinmemişti,bu yüzden elbisem hafifçe uçuşunca tutmak zorunda kaldım.
"Sanırım kıyafetim pek uygun değil." Koyu mor elbisemi işaret ettim.
"Birşey olmaz girelim hadi."
Uzun zamandır buraya gelmediğimi fark ettim. Birkaç yeni oyuncak dışında aynı sayılırdı. Ve yaz olduğu için daha kalabalıktı; koşuşturan çocuklar, mısır ya da pamuk şeker yiyenler, korku dolu çığlıklar atanlar... Efe de ben de korkmazdık. Arkadaşlarımız bazen korkup bizimle gelmek istemedikleri zamanlarda ikimiz binerdik bazı oyuncaklara. Zaten daha çok burada iyi arkadaş olmaya başlamıştık.
Az sıra olan Kamikaze'den başladık. Burada Gondol'da olduğundan çok daha yukarı çıkıyordunuz ve tam tepedeyken bir süre baş aşağı kalıyordunuz. Efe geçmem için yol verdi "Önden bayanlar." Kemerlerimizi bağladık ve ben hafifçe kıkırdadım. Ben ve Efe. Kamikazedeyiz. Birden komik gelmişti. Görevli, elimizdeki kağıt biletleri almaya geldi "İyi şanslar." Ve yavaş yavaş hızlanmaya başladık. Sanırım eskisi kadar korkusuz değildim çünkü Efe'nin yakınlarımdaki elini tutma ihtiyacı hissettim. Rüzgar yüzümü, saçlarımı ve elbisemi yalayıp geçiyordu.
"Özlemişim." diye bağırdı Efe. Hafifçe elimi sıktı. Müzikten sesini duyurmak için bağırması gerekiyordu.
"Ben de." Ama ben, onun aksine onunla olmayı özlemiştim.
İndiğimizde ikimiz de kahkalarla gülüyorduk.
"Yaşlandım sanırım." Biraz sarsılmıştım. Uzun bir süre ona binmeyeceğime emindim.
"Sana su alalım."
********
"Pamuk şeker istiyorum." Şimdi daha az kalabalık olan bir yerden yürüyorduk. Birkaç oyuncağa daha binmiştik ve ben biraz dinlenmek istemiştim.
"Tamam. Neredeydi?" Sonunda bulup aldığımızda Efe benim pamuk şekerimden biraz koparmaya çalıştı.
"Benim." Bana bir bakış atınca dayanamayıp ona uzattım.
"Ee binmediğimiz birşey kaldı mı?" Etrafa bakınırken sürekli görmezden geldiğimiz dönme dolaba baktım. O da bakışlarımı takip etti.
"Ciddi misin?" Bindiğimizi hatırlamıyordum çünkü baya büyük olmasına rağmen çok yavaştı. "Neden olmasın? Hadi."
Yavaş yavaş yukarı çıkarken ışıkların küçülmesini izledim.
"Hatırlıyor musun, Mete ve Kerem iddaaya girmişti, Mete altı kez üst üste kamikazeye binemez diye. Dördüncüden sonra tam şurada kusmuştu." Elimle gösterip anıya güldüm. "Yine de iyi dayanmış bence."
Yan tarafımdan ses gelmeyince kafamı çevirdim. Aniden onu çok yakınımda bulduğum için şaşırmıştım. Gülmüyordu. Sadece bana bakıyordu. Hafifçe sigarayla karışık bira ve parfüm kokusu aldım. İkimizde kıpırdamıyorduk. O kadar güzeldi ki. Erkekler güzel olmamalıydı ama o güzeldi işte. Can acıtacak kadar güzel. Bu kadar yakından göz altı morlukları belli oluyordu. Burnundaki, kırıktan kaynaklanan hafif kemer. Yansıyan neon ışıkların altındaki parlak kahverengi saçları. Ve dudaklar. O dudakları. Genelde -senin bilmediğin bir şeyi biliyorum- gülümsemesinin şeklini alan dudaklar. İlginç ama kötü durmayan bir şekilde neredeyse mor olan dudakları. Bana çok yakın duran dudaklar.
Nefesimin hızlandığını fark etmiştim. Onunki ise ağırlaşmıştı. Rüzgar bir parça saçımı önüme düşürünce sanki bu işareti bekliyormuşuz gibi ikimiz de hızla birbirimize yaklaştık. Bedenimi ona doğru çevirdim. O ise çoktan hazırdı. Dudaklarımız buluştu. Yakıcı derecede sıcaktı. Herşeyden çok pamuk şekerin tadını alabiliyordum. Aynı derecede yakıcı olan elleri belimde ve bacağımdaydı. Bacağımdaki eli neredeyse hissedilemeyecek bir yavaşlıkla, biraz daha yukarı tırmanıp durdu. Öpüşü çok kısa bir süre yumuşak olsa da artık sert ve ısrarcıydı.
Nefes almak için hiç istemeyerek geri çekildim. Yüzünde çok karmaşık bir bakış vardı. Sanki az önce olan şeye inanamıyor gibiydi. Benim de aynı şekilde şaşkın olduğuma emindim.
Hiç konuşmadık. Eskisi gibi oturdum ve kafamı yavaşça omzuna yasladım. Eli hala bacağımda duruyordu.
"İyi ki buradasın." Bunu söylemesine şaşırmıştım. Ama tabi ki onca kızın arasından burada, onunla beraber olan kişi ben olduğum için büyük bir mutluluk duyuyordum.
"İyi ki ." diye karşılık verdim. Tam inmek üzereyken kulağıma "Baksana, aslında Dönmedolap o kadar da kötü değilmiş." diye fısıldadı. Hem söylediğine, hem de kulağıma değen nefesinin beni gıdıklamasıyla güldüm.
Not: Selaam :)) umarım beğenirsiniz. yorum ve vote'larınızı bekliyoruum :* Bölüm şarkısı One of These Days - The Jungle Giants
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sevmeye Değer
Подростковая литератураUzun uzun baktı ona kız. Çocuk çok mutluydu. Karşısındakiyle konuşurken gözlerinin içi gülüyordu. Ağzı yamuk bir gülümseme şeklini almıştı. Çok yakışıklıydı. Koşup ona sarılma isteğini zar zor bastırdı. Kendine hakim olmak için gözlerini bir anda on...