Aiden.

445 16 6
                                    

"Alo?"

"Alice, sakın telefonu kapama. Benim, Jack."

Ne?

Nasıl?

Derin bir nefes aldım ve telefona "Bir dakika." diye fısıldadım. Kalkıp mutfağa gittikten sonra yine de riske girmemek için "Ne istiyorsun?" diye fısıldadım tekrardan. "Sahile gelir misin? Sadece yarım saat. Yanında Brandon'ı da getir istersen. Lütfen." dedi. Bir süre duyulan tek şey ikimizin de nefesleriydi, sonunda "Tamam, bekle." dedim. Tanrım! Cath bunu duysa beni öldürürdü.

Telefonu kapayıp hemen arkasından Brandon'ı aradım. "Efendim hayatım?" diyerek telefonu açtı. "Acaba sahile gidebilir miyiz? Bi işim var da. Söz anlatıcam aşkım." dedim. Biraz şüpheli bir sesle "Tamam. Seni seviyorum." dedi. "Bende seni seviyorum. Beni Catherine'in evinden al." dedim ve telefonu kapadım.

Cath'in de bulunduğu odaya doğru "Kızlar, bi işim var Brandon'la. Yarım saate dönerim." dedim. Cevap vermediler ki buna şaşırmamıştım. Catherine sinir krizleri geçirip orayı burayı yumruklarken ve kendine zarar verirken kızlar onu tutmaya çalışıyordu. Aiden neredeydi bilmiyordum ama Catherine'i bırakıp "Ona iyi bakın." dedikten sonra çıkmış ve bir daha gelmemişti. Kolaysa gel kendin bak, Cath bu, sinirlendiğinde durdurmak imkansız. Neyse ki daha Jack'i bulmayı akıl edemeyip yumruklar savuruyordu. Ellerinin ne hale geldiğini görmüştüm, hatta bizzat bi bez parçası bağlayıp kum torbası getirmiştim. Durdurmaya çalışmak manasızdı, sinirini hemen atmazsa çok kötü şeyler yapabilme potansiyelini hepimiz farkındaydık. Normal hayattaki o tatlı kız sinirlendiğinde bi erkekten daha güçlü olabiliyordu. İyi ki saman alevi gibi bi öfkesi vardı, hızlıca sakinleşirdi. Akşama kalmaz sinirinin geçiceğine emindim. Tabii Jack'i görmediği sürece.

Hırkamı aldım ve kapıya doğru ilerledim. Açar açmaz karşımda Aiden'ı görmüştüm. "Nereye?" dedi. "Sevgilimle sahile gitmem gerek. Bi işim var. Sende sevgiline göz kulak olsan iyi olur, kızların gücü kalmadı." dedim iğneleyici bir şekilde. Daha önemli sorunlarım vardı. Tepki vermesine fırsat bırakmadan yanından geçip Brandon'ın arabasına bindim.

Hadi bakalım Jack. Umarım güzel bi planın vardır, çünkü Cath bunu öğrenirse canıma okur. Buna değecek bi öneri öne sürsen iyi edersin.

***

"Lily! Blair!"

İkisi de bir ağızdan "Ne var?! Gel de yardım et!" diye bağırdı.

Onları Cath'den uzaklaştırdım. Hem ağlıyor, hem "O piç bu hakkı nerden buluyor?!" diye bağırıyor, hem de göğüsümü yumrukluyordu.

Şu bi gerçek, hayatımda gördüğüm en eli ağır kızdı.

"Sakin ol lütfen." dedim. Dışarıdan görülen o tatlı prenses nereye gitmişti? "Sakin falan olamam ben!" dedi ve boynunu açtı. "Bunu görüyorsun değil mi? Bunu kim yaptı? Hadi hadi bil zor değil!" dedi ve histerik bir kahkaha attı. "Hem sen hangi cehennemdeydin?! Benim yanımda olman gerekiyordu! Bu salak kızlar hiçbir işe yaramıyor, onlara vuramam yada onlar beni öpemez. Nerdeydin sen?" diye devam etti.

Ne?

Yatağın altında gördüğüm bi şişeyle Cath'i kucağımdan indirip yatağın yanına gittim. Şişeler, şişeler... Tanrım! Bu kız sarhoştu! En azından neden bu kadar mantıksız konuştuğunu açıklardı.

Şimdi sorunun ne olduğunu bildiğime göre ona göre davranabilirdim. "Gel buraya. Duş alman gerek. Soğuk duş." dedim soğuk kelimesinin üstüne basa basa. Dudaklarını büzdü ve hayır anlamında başını salladı. Hadi ama. Nasıl ikna edecektim ki? Daha kızı tanımıyordum bile. Ben değil, kız arkadaşları ikna edebilirdi.

Yine de...

"Kızlar, nasıl yaptınız bilmiyorum ama Cath sarhoş. Biraz izin verin de onu ayıltmayı deneyeyim." diyerek diğerlerini kovdum.

"Hadi Catherine. Lütfen." dedim yalvaran gözlerle bakıp. "Hayır! Ben sarhoş değilim! Gayet iyiyim ben! O piçi bulursam bunu yaptığına pişman edicem! Seni öpebilir miyim?" Tanrım. Evet. Ama bunu söyleyemezdim, sarhoştu ve bu ondan yararlanmak olurdu. Onun yerine dişlerimi sıkıp "İyi falan değilsin ama duşa girersen iyi olacaksın." dedim. Bu onu ikna eder miydi? Tekrar mızmızlanıp " Hayır! Ben soğuktan nefret ederim! Canım portakal suyu çekti." Gözlerimi yumdum ve "Bende seninle giricem. Ama kıyafetlerimizle giricez, tamam mı?" dedim en ikna edici sesimi takınıp. "Tamam. Sadece hırkamı çıkarabilir miyim?" dedi masum bir sesle. Başımı onaylar bi şekilde salladım ve kucağıma alıp banyoya götürdüm. Soğuğu sonuna kadar açtım, ben bile donmuştum. "Soğuk." dedi gözlerini kırpıştırıp. Tamam, şimdi daha normaldi.

Çıkıp sıcak bir havlu getirdim ve yatak odasından çıktım. Üzerini giyinmeliydi. Umarım bunu akıl eder. O kadar sarhoş olmuştu ki akıl edebileceğinden şüpheliydim. Kızlar nasıl anlamamıştı ki?

Salona gidip sırılsıklam bir şekilde koltuklara oturdum. Lily -yanlış hatırlamıyorsam adı buydu- çığlığı basıp "Kalk ordan!" diye bağırdı. Tanrım! Bu evdeki herkes mi sarhoştu?!

Oturduğum gibi kalktım. 15 dakika kadar sonra bi kızın bu kadar sürede giyinebileceğine karar verip kapıyı çaldım. Cevap yoktu. Sessizce açıp içeri baktım. Üstünde bi şort ve atletle uyuyakalmıştı.

Melek gibi uyuyordu.

Yanına gidip üstünü örttüm. Biraz mırıldandı, uyanır gibi oldu. Yanına uzandım ve ıslak saçlarını okşayıp "Şşt... Uyu." dedim nazik bir sesle. Gözlerini hafifçe aralayıp "Jack?" diye sordu.

Evet. Çocuk seni boğazlayıp öldürmeye çalışıyor ve sem gelmiş bana hala onun adını söylüyorsun. Derdin ne kızım senin? Bu çocuk nası hayatında bu kadar yer kaplayabilir? Sana zarar veriyor, neden görmek istemiyorsun ki?

Ona bu çocuğu unutturmalıydım. Nasıl bilmiyorumdum ama bir zorbanın bir kızı bu hale getirmesine izin veremezdim. Kaldı ki bu arkasına sığındığım bahaneydi.

Bela.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin