(kusura bakmayın bi süre yazamadım, eski tempoma geri dönmeyi amaçlıyorum :)
oylarınızı ve yorumlarınızı lütfen eksik etmeyin)
"Defol! Çocuğuna verdiğin zarar yetmedi mi? Çık artık hayatımızdan! İkimiz de seni istemiyoruz!"
Babam gözlerimin için baktı. Orada ne gördü bilmiyorum, ama sonra bütün eyalarını topladı ve kapıda durup tek bir şey söyledi. "Hepsini ödeyeceksiniz."
Neden böyle yapıyordu? Bundan nefret ediyordum işte. Ondan nefret ediyordum. Sinirle üstümü değiştirip evden fırladım. Çığlıklar atmak istiyordum, tüm dünyaya ondan nefret ettiğimi haykırmak... Yapamazdım. Onun yerine kulaklığımı çıkarıp müziği son ses açtım ve hattımı kapadım. Telefonu cebime atıp nereye gittiğime bakmadan koşmaya başladım. Tek adım atacak gücüm kalmadığında bitkin bir şekilde bir kaldırıma oturdum. Yüzümü ellerimin arasına alıp etrafımdaki bakışları umursamadan hıçkıra hıçkıra ağladım. Bütün bunları yaşamak zorunda değildim. Bunları hak edecek hiçbir şey yapmamıştım ki! Sadece kurtulmak istiyordum her şeyden. Hepsinden bir kaçış yolu yok muydu?
Vardı. Biliyordum o yolu.
Ama hayır, tekrar o kişi olmayacaktım. Bu sefer başa çıkacaktım. Sadece bir molaya ihtiyacım vardı. Veya tüm bunları unutturacak birine.
Peki ya o kişi yoksa? Sorun buydu. O kişi yoksa her şey boşunaydı. Zaten annem ve babamı gördükten sonra sağlıklı bir evliliğim olamazdı. Sağlıklı bir zihnim bile yoktu ki...
Ah! Tanrım! Dediği tüm o şeyler... Belki de bir psikoloğa gözükmeliydim. Aklımdan çıkmayan şeyler vardı. Belki de-
Omzuma dokunan bir el ile irkildim. Başımı kaldırmadan "Git burdan! Rahat bırak beni!" dedim ağlamaklı ama kararlı bir sesle. "İyi misin?" dedi. Ses tanıdıktı ama çok yakından değil. Büyük ihtimalle okuldan bir çocuktu. Beni görmüş ve merak etmişti. "İyiyim, görmüyor musun? Git!" dedim yine. "İyi değilsin sen. Gel buraya." dedi ve sarıldı. Kimdi bu çocuk? Okulda olduğum kısa süre boyunca kesin bir şekilde kimsenin bana dokunamayacğını, erkeklerle kardeş gibi gördüğüm bir iki kişi dışında bir işim olmadığını ve herkesten farklı olduğumu belli etmiştim. Dile getirmemiştim ama herkes biliyordu.
Kim olduğu umrumda değildi. Her ne kadar reddetsem de şu an tek ihtiyacım olan şey birinin yanımda olmasıydı. Birinin sarılmasına ihtiyacım vardı. Biraz zayıflık göstermeliydim kendimi toparlanabilmek için. İtmeyi bırakıp başımı göğsüne yasladım ve tişörtünü sırılsıklam ettim. Geçen uzun bir sürenin sonunda başımı kaldırıp baktım. Tanıyordum, ama bir türlü çıkaramıyordum. "Kim-kimsin s-sen?" dedim titreyen sesimle. "Jack. Aynı okuldayız." dedi. Tam cevap vermek için ağzımı açmıştım ki işaret parmağını dudaklarıma götürüp "Şşt. Ben senin kim olduğunu biliyorum." dedi. Başımı bir süredaha göğsüne yasladım ve hıçkırıklarımın dinmesini bekledim.. Sonunda beceriksizce kalkıp "Gitmem gerek." dedim yere bakarak. "Ben bırakırım." dedi kolumu tutup. "Hayır. Ben kendim giderim." dedim ters ters. Kimsenin bana dokunamayacağı kuralı hala geçerliydi. "Sen bilirsin." dedi.
Geldiğimi düşündüğüm yolsan dönmeye başlamıştım ki sendeledim. Ayaklarım beni taşımıyordu. Adrenalinin etkisi de gitmişti. Tam yere düşecekken dirseklerimden tutup "Eve bırakırım." dedi. Ne ara hareket ettiğini bile görmemiştim.
Bir arabaya bindirip sürmeye başladı. Ehliyet alacak yaşta bile değildi. Tek diyalog adresi sormasıydı. Evin önünde durunca soğuk bir tavırla teşekkür edip emniyet kemerimi açtım. Tam çıkıyordum ki elimden tutup durdurdu. Hala yüzüne tam olarak bakmamıştım. Çenemden tutup beni gözlerine bakmaya zorladı. Tatlı bir gökyüzü mavisiydi, yumuşakça bakıyordu. Kumral, kıvırcık saçları vardı. Ve sert yüz hatları. Eğilip yanağıöa minicik bir öpücük komdurdu.vSonra da "Annen bakıyor. Git hadi." dedi. Ne zannediyordu bu çocuk kendini? Sinirle arabadan çıkıp apartmana doğru yürüdüm.
Aklıma takılan bir şeyle kapıdan girmeden yukarı, pencereye baktım.
Annem camdan giden arabaya bakıyordu.
***
"Jack! Tanrım! Kapa çeneni! Seni o sürtükle gördüm tamam mı? Yiyişirken ve..." derin bir nefes alıp sözlerime devam ettim "Bunun ilk olmadığından emin olamam. Sadece defol. Çık hayatımdan."
"Cath! Hayır, bak, dinle, lütfen!" Tiksinti dolu bir sesle "Neyi dinliyim?" dedim."Hangi pozisyonları uyguladığınızı mı? Neden benim evimde ve benim yatağımda olduğunuzu mu? Sürtüğü hangi genelevden bulduğunu mu? Sadece defol. Hiçbir şeyini dinlemem. Sana o sarışın sürtükle iyi şanslar. Benimle yaşayamadıklarını onunla yaşarsın." dedim. Kafede bana bakanlar umrumda değildi. Koşar adım çıktım ve bulduğum ilk taksiye atladım. O eve gidemezdim. Annemle de konuşmak istemiyordum. Sahilin adresini verdim. Zaten çok yakındı, arabadan inip deniz kenarında taşlık bir yere oturup ayakkabılarımı çıkardım ve ayaklarımı bileklerime kadar suya soktum.
Sadece bir kere. Kendime onun için bir kere ağlama izni veriyordum. Başka yoktu. Hayatımı mahveden ikinci erkekti. Ailemi bile bile bunu nasıl yaptığını aklim almıyordu sadece. Ben ona güvenmiştim. Ayaklarımı sudan çıkardım ve ayakkabılarımı giydim.
Güvenmemliydim. Hiçbir erkeğe güvenmemeliydim. Çünkü güvendikçe paramparça oluyordum. Güvendikçe yıkılıyordum.
Sadece ben olmalıydım hayatımda. Sadece ben. Başkalarını aldıkça her şey daha da kötüleşiyordu. Kendim için yaşamalıyıdm. Kimseye güvenmeden. Tek başıma. Seneler öncesi gibi kendime taştan bir duvar örerek.
Nefret dolu gözlerle sudaki yansımama bakıp kendi kendime yemin ettim. Bir daha hiçbir erkeğe güvenmeyecektim.
***
"Cath! Cath! Uyan." Uyuyor muydum? Ah, evet. Yine şu geçmişe döndüğüm rüyalardandı. Büyük ihtimalle yine yaşamıştım her şeyi. Ağladığımda ağlamış, güldüğümde gülmüştüm.
Aiden kafamı nazikçe kaldırıp biraz su içirdi. Sonra da tekrar yatırıp sımsıkı sardı. "Niye uyandırdın?" dedim yarı uyanık bir şekilde. "Kabus görüyordun. Endişelendim." dedi. Başımı sıcacık göğsüne yasladım ve tekrar kapadım gözlerimi. Uyumam uzun sürmemişti.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bela.
RomanceJack'i hala seviyordum. Ama ya Aiden? Peki babamı ne yapacaktım? Hepsini birden halletmek imkansız gibiydi, Çok fazla şey vardı ama yine de her şeyi bilmiyordum. Öğrendiğimde ise dengeler tersine dönmüştü bile.