Jack'i çok tanıdığım söylenemezdi. Lily zaten severdi Jack, Blair'le de bi ara en iyi arkadaş gibi bişilerdi. En ilgisiz alakasız bendim, neden benden yardım istiyordu ki? Hadi Blair ona kızgındı, ama Lily'den yardım isteyebilirdi. Neden ben? Brandon'ın sorusuna tam olarak bu yüzden cevap veremiyordum. "Bilmiyorum." dedim umursamaz bir tavırla omuz silkip.
"Neden kabul ettin o zaman?" dedi. "Meraktan." dedim aynı ses tonuyla. Hala gelmemiş miydik?
Sonsuzluk gibi süren bir sessizlikten sonra arabayı durdurup "Geldik." dedi. Tam arabadan inip yürümeye başlamıştım ki beni arabaya yaslayıp "O çocuk tehlikeli." dedi. Bunu zaten biliyordum. Sıkılmış bir tavırla ona bakıp ilerlemek için tekrar hareket ettim. Engelleyip "Sadece sana zarar vermesini istemiyorum." dedi. Gülümsedim ve dudaklarına uzanıp "Yanımda sen varsın." dedim. Elimden tutup sahile doğru ilerledi.
Jack bir ağaca yaslanmış, büyük ihtimalle bizi bekliyordu. Yanımda Brandon'ı görünce biraz gerilmiş gibiydi ama zorla gülümseyip elini uzattı. Elinin üstündeki yaralar dikkatimi çekmişti. Catherine'inkilere benziyordu.
Sanki bir duvarı durmadan yumruklamış gibiydi.
Soğuk bir sesle "Ne var?" dedim uzattığı eline karşılık vermeden. Arkamda Brandon'ın varlığı beni rahatlatıyordu. "Catherine iyi mi?" dedi. Tam cevap verecekken arkamda Brandon'ın nefret dolu sesini duydum. "İyi. Uyandığında elinin boynunda bıraktığı izi gördü, içti, sinir krizi geçirdi ama iyi şu an. Çünkü Aiden gelip onunla beraber soğuk duşa girdi ayılması için, sakinleştirdi, sakince uyumasına yardımcı oldu. Sabahleyin de birbirlerini gıdıklayıp gülüyorlardı. Aslında Catherine çok iyi. Senden sonra hiç bu kadar iyi olmamıştı." dedi. Tanrım, çocuktan cidden nefret ediyordu. Ben sadece sevmiyordum pek. Haksız sayılmazdı, Catherine onun için kız kardeşten bile çok daha öte bir şeydi. Hayatını kurtarmış sayılırdı Cath onun. Benim için yapmayacağı şeyler vardı, ama Cath için her şeyini ortaya koyabilirdi.
Jack'in zaten çökmüş yüzü daha bi çok çöktü ve "Ona kalıcı bir zarar mı vermişim?" diye fısıldadı.
Salak! Sana Aiden'dan bahsetti, sen zarar vermeye mi takıldın?
Sorusunu cevaplamadan "Evet." dedim. "Sanırım daha önce vurduğunda iz bırakamadığından işini bitirmek istemişsin. Her neyse. Ne istiyorsun?" dedim soğuk bir sesle. "Yardımına ihtiyacım var. Catherine'in beni tekrar sevmesi için." dedi.
"Ona sürekli zarar veriyorsun. Senin yanında çok iyi olduğunu zannediyor, ama zarar görüyor. Bunları geçtim. Onu aldattın."
"Sarhoştum."
"Kapa çeneni, umrumda değil! Senin o umursamadığın kız bizim kardeşimiz. Ona daha fazla zarar veremezsin. Aiden ona iyi geliyor. Senin açtığın yaraları sıkılmadan onarıyor, onu gerçekten mutlu ediyor. Neden sana yardım edeyim ki? Aiden varken?" dedim aynı soğuk sesimle. Bağırsaydım bile sinirimi bu kadar anlatamazdım.
"Lütfen." dedi kırık bir sesle. "Ona ihtiyacım var. Beni sevdiğini biliyorum. Onu kırdığımı biliyorum. Hepsini onaracağım, söz veriyorum. Ama ben o olmadan yaşayamıyorum. Onsuz geçen günlerim işkence gibi. Hatamın cezasını çektim ben. Lütfen, bana yardım etmene ihtiyacım var. Yalvarırım, onu geri kazanmama yardım et." dedi.
İkna etmişti. Ama ben ona yardım edemezdim. "Üzgünüm. Lily'yi ara. Ben sana yardım edemem." dedim. Bundan kimseye bahsetmemesi gerektiğini sanırım söylememe gerek yoktu. Brandon'a dönüp "Gidelim." dedim. Bakışları neredeyse bir kaya kadar sert olsa da gözlerimin içine baktığında yumuşamıştı.
Arabaya bindiğimizde tek bir cümle söyledi. "Eğer Cath'e zarar verirse, bundan ilk olarak seni sorumlu tutarım." Oturduğum yere sindim. Nasıl bir belaya bulaşmıştım?
***
"Son hakkın. Sonra sıra bende." dedim.
Oku eline alıp dikkatle nişan aldı ve attı. Dışarıda! Sanırım nişancılık yeteneği en fazla bu kadar kötü olabilirdi, gerçi yastığı çok iyi atmıştı. "Al bakalım." dedi ve gözlerini kısıp bana verdi. Nişan alıp attım ve bingo! Bütün oklar sonunda dart tahtasının ortasına saplanmıştı. "Banane. Oynamıyorum ben." diyip yatağa oturdu. "Mızıkçılık yapma Cath, hadi!" dedim gülümsememi yok etmeye çalışarak. Dudaklarını büzüp "Ama hep yeniyorsun!" dedi. Aklımdan geçen iki cevap vardı. "Dudaklarını büzünce çok seksi oluyorsun." ve "Yastığı attığın gibi atarsan beni gözün kapalı yenersin."
İkincisini tercih ettim.
"O rastgeleydi."
Hadi ama. Ne kadar inatçı bi kız! Belki de farklı bir yol denemeliydim.
"Dudaklarını büzünce çok seksi oluyorsun."
Yüz ifadesi paha biçilemezdi. Cidden, paha biçilemezdi. Kahkahayı bastım ama çok tatlıydı. Aklımın bir kenarına ona böyle sürprizler yapıp şaşırtmayı yazdım. "Gülmesene!" dedi yine dudaklarını büzüp. Kızma- üzülme karışımı bir şeydi. O daha pozunu bozamadan eğilip dudaklarını öptüm. Meyveli -frambuaz yada böğürtlen- çikolatalı bir tadı vardı. Bir kaç saniye sonra kendimi geri çektim. "Sana bir öpücük borçluydum. Sarhoşken seni öpememiştim, hakkımı şimdi kullanıyorum." dedim hala yüz ifadesine gülerken. "Neyden bahsediyorsun sen?" dedi. "Beni öpmek istemiştin." dedim suratıma çapkınca bi sırıtış yerleştirirken. Kulaklarına kadar kızardığını görmemek için kör olmak gerekirdi. "Ve kızarınca da çok seksi oluyorsun." dedim. "Dalga geçme!" diyip kızdı.
Şapşal kız. Dalga geçmiyodum ki!
Ciddi bir sesle "Dalga geçmiyorum." diyip bu sefer daha istekli bir şekilde öpmeye başladım. Bir süre sonra o da karşılık verdi. Elimi sırtına götürüp yavaşça yatırıp üstüne çıktım. Kendimi çektiğimde nefes nefese kalmıştı.
Fark ettim de, onu istiyordum. Onun için kavga etmiş, ağladığında sakinleştirmiş, rahat uyuması için yanında yatmış, ayılmasi için onunla soğuk duşa girmiştim. Ben hiçbir kızla bu kadar yakın olmazdım. Bağlanmış olabilir miydim? Daha ne kadar olmuştu ki? Bağlanıp bağlanmamam umrumda değildi, onu istiyordum. Ama yapamazdım. Çok hassastı, pişman olurdu. Özellikle o piç eski sevgilisi hala kafasını karıştırırken olmazdı. Onu üzemezdim. Üzülmeyeceğinden emin olmadan önce yapamazdım bunu. Emin olmam için de biraz süre geçmeliydi.
Yumuşacık bir öpücük daha kondurup üstünden kalktım. Onun yanında kendimi kontrol etmek zor olacaktı, ama onu yanımdan ayıramazdım. Jack'e bunu ödetmeyi sonraya saklayabilirdim ama onu yanımdan ayıramazdım. Hem belayı çekiyor, hem de kendisi oluşturuyordu. İki dakika yalnız bırakmaya gelmezdi. O yüzden onu yalnız bırakmazdım.
"Kalk bakalım prenses. Okuldan önceki son günün, yarın okula başlıyorsun."
Aynı okula yazıldığımı bilmiyordu, ve görene kadar öğrenmemesi iyiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bela.
RomansaJack'i hala seviyordum. Ama ya Aiden? Peki babamı ne yapacaktım? Hepsini birden halletmek imkansız gibiydi, Çok fazla şey vardı ama yine de her şeyi bilmiyordum. Öğrendiğimde ise dengeler tersine dönmüştü bile.