Sinirle diğerlerinin yanına gittim. Onun yanında kendimi kontrol etmiş olabilirdim ama daha ne kadar kendimi tutabilirdim ki? Herkesin Jack'in yanında olduğunu biliyordum, sertçe kapıyı açıp içeri girdiğimde tüm gözler bana dönmüştü.daha kimse ne olduğunu soramadan bir koltuğa oturdum ve neredeyse nefes almadan her şeyi anlattım. Kızlar küfretti, hatta hiç etmeyen Alice bile etti, diğerleriyse ayaklanıp Aiden'ı bulmaya kalkıştılar. Yorgun bir tavırla onlara bakıp "Lütfen." dedim. "Sadece bırakın gitsin." Neden ona karşı yumuşak olduğumu anlamamalarına rağmen oturdular. Jack'e baktım. Bir tek o tepki vermemişti. Yüz ifadesi aynen duruyordu. "Tepki vermeyecek misin?" diye sordum. Ben ona dokunan her kıza tepki verirken onun şu an beni umursamamasına kırılmıştım biraz ama buna hakkım olmadığını biliyordum. Yine de sormadan edememiştim. "Catherine ile biraz yalnız kalabilir miyim?" dedi diğerlerine dönüp aynı o duygudan yoksun sesiyle. Herkes teker teker odadan çıktıktan sonra yerimden kalkıp ona daha yakın bir koltuğa oturdum ve elini tuttum. Sertçe elini çekip "O çocukta bu kadar özel olan ne var ki yaptığı şeye rağmen ona zarar gelmesini istemiyorsun?" diye sordu soğuk bir sesle. Kırıldığını anlamamak için gerizekalı olmak gerekirdi ama yalan söyleyemezdim. "Senden kaçarken onunla tanıştım. Bana seni unutturdu, bana zarar verdiğinde bana seni unutturdu. Başkası yapamamıştı." dedim. "Kimi seviyorsun?" diye sordu bu sefer.
Bu sorunun cevabını bilmiyordum.
"Bilmiyorum. Ona kırgınım. Sana da. Ama seninle aramızda bir bağ var, bunu biliyorum. Biz beraber olmak için yaratılmışız ama o kızdan sonra... Belki de kardeş yada arkadaş olmak için yaratılmışızdır. Seni hala seviyorum. Bana asla yalan söylemeyeceğini, benden asla bir şeyler saklamayacağını biliyorum. Ama güvenim kırıldı. Eskisi gibi olmak istiyorum ama olamayacağımızı biliyorum. Seni tanıyorum. Kendimi de. Onu ise tanımıyorum." dedim. "Git." dedi. Bunu beklemiyordum. Gözlerimi kırpıştırıp ona baktım. O ise bana bakmadan bu sefer neredeyse bağırarak "Git!" dedi. Ayağa kalkıp uysal adımlarla dediğini yaptım.
Diğerlerinin de olduğu bekleme odasına girince yine bütün gözler bana döndü. Ne olduğunu, ne konuştuğumuzu sordular. Hala kafam bana bağırdığını almıyordu. Sanırım hissizleşmiştim. "Sizi ilgilendirmez." dedim ve rastgele bir yere oturup telefonumla uğraşmaya başladım. Onlara böyle davranmaya hakkım olmadığını biliyordum, daha şimdiden pişmanlık duymaya başlamıştım ama yapmam gereken bir iş daha vardı. Sinirlerimi bozacağından emin olduğum bir iş. Ondan sonra sakinleşince hepsinden özür dileyeceğime dair kendime söz verdim.
Odanın küçük kendine özel lavabosuna girip kapıyı kapattım ve beni -bizi- terk ettiğinden beri sinir bozucu bir şekilde ezberimde olan numarayı çevirdim.
***
Arabada otururken ne Seth'ten, ne de benden ses çıkıyordu. Babamla görüşmem gerektiğini, benimle gelip gelemeyeceğini sormuştum ve kabul etmişti. Yanımda güvendiğim ve beni koruyabilecek birine ihtiyaç duyuyordum. Üniversitede olmama rağmen ondan korktuğum için de bir yandan kendime kızıyordum. "Hadi ama. Büyü artık." diye mırıldandım. Seth "Kendi kendine mi konuşuyorsun sen?" diye sordu. Ona masum bir bakış atıp "Şey, belki." dedim. İkimizde güldük ama ortamın gerginliği hala kendini hissettiriyordu. Gözlerimi yumup "Bak, Seth, son bir kaç gündür size, özellikle sana karşı çok kötü davrandığımın farkındayım. Özür dilerim." dedim ve gözlerimi açtım. Umursamaz bir tavırla "Önemli değil, hiçbirimizin kafası yerinde değil zaten, senin sakin kalmanı kimse beklemiyordu. Doğrusunu istersen beklediğimizden sakindin, özellikle de Aiden'dan sonra." dedi. Halbuki ben daha sakin kalmam gerektiğini, herkesin sakin kaldığını düşünüyordum. Başımla sessizce onayladıktan sonra uzun bir sessizlik oldu.
Sahile gelince bir kafeye oturup birer milkshake içtik. Yarım saate anlaşmamıza rağmen 40 dakikada anca gelmişti. Karşıma oturup "Merhaba kızım. Büyümüşsün." dedi. Tek kulağımda kulaklık, favori şarkılarımı dinlerken ve nette dolaşırken iğneleyici bir sesle "Sonsuza dek bıraktığın o küçük kız olacağımı düşünmüyordun umarım." dedim. Cevap vermeyip onun yerine "Yanındaki de kim?" diye sordu. Yine telefondan gözlerimi ayırmayıp "Sevgilim. İki haftadır çıkıyoruz ve iki haftadır yataktan çıkmıyorduk. Sen gelip partimizi bozana dek. Ayrıca beraber uyuşturucu kullanıp her gece partilerde deli gibi içiyoruz. Ayrıca beraber dövme yaptırdık ama sana göstermeyeceğim kadar özel yerlerde." dedim. Sessizlik fazla uzun sürünce kafamı kaldırdım ve yüzündeki şok ifadesini gördüm. "Ne? Saçmalama. Dalga geçiyordum. Abim o benim." dedim gözlerimi devirerek ve yine telefonuma döndüm. Boğazını temizleyip "Yani bir sevgilin yok?" dedi. Gözlerimi kısarak "Sevgilim olup olmadığı hakkında mı konuşmaya geldin? Konuya gir." dedim.
Uzunca süren bir konuşmanın sonunda kulaklığımı çıkarmış, telefonumu, çantamı ve kulaklığımı rastgele bir yere fırlatmış ve ayağa fırlayıp "Yalan söylüyorsun!" diye bağırarak topuklularımı umursamadan arabaya koşmuştum. Benden bir dakika sonra da Seth gelmiş, eşyalarımı arka koltuğa bırakmış ve yağmurdan sırılsıklam olan vücudumu kendisine çekmişti. Ağlıyor, titriyor ve yalan söylediğini sayıklıyordum. "Şşt... Hepsi geçecek. Gel seni diğerlerinin yanına götüreyim. Orada daha rahat olursun." dedi. "Hayır!" diye çığlık attım ve "Ben iyiyim!" dedim. "İyi değilsin Cath. Bak, kendine zarar veriyorsun. Kolların çok kötü oldu. Jack seni sakinleştirir." dedi. Kendime zarar mı vermiştim? Yine "Hayır!" diye çığlık attım. "Sorun ne?" dedi. "O beni görmek istemiyor. Lütfen, Seth, onun yanına gidemem. Lütfen..." dedim ve daha çok hıçkırıklara boğuldum.
"Tamam, gel buraya. Seni oraya götürmeyeceğim, en azından şimdilik."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bela.
RomanceJack'i hala seviyordum. Ama ya Aiden? Peki babamı ne yapacaktım? Hepsini birden halletmek imkansız gibiydi, Çok fazla şey vardı ama yine de her şeyi bilmiyordum. Öğrendiğimde ise dengeler tersine dönmüştü bile.