36.BÖLÜM

138 14 3
                                    

NİSAN(YÜZBAŞI)

Kalbinizde sizi heyecanlandıran duygular vardır çoğu zaman. Hatırlarsınız,hatırladığınız için de şüküredersiniz. Bir sahilde oturmuş bembeyaz kum ile oynarken düşünmek vardı bir de bunları, denize karşı tüm hırçınlığımla boğuşmak vardı. Lakin başımı sağ tarafa çevirdiğimde pencere - sol tarafa çevirdiğim de Mert vardı. Ne deniz, ne kum vardı. Göz kapaklarım hafifçe aralanmış etrafı seyrederken elimde hissettiğim el ile şaşırdım bir anlığına.

"İyimisin güzelim?"

Sol tarafımdaki Mert'e baktığım  da gördüğüm tek şeymiydi umut? Bana bakan gözleri parlıyordu resmen, bir umut bekler gibi. Şimdi umut hiç görmeyen birine gökkuşağını anlatmak kadar zor ve imkansızdı.

Tek isteğim vardı ; buradan gitmek. Tamamen..... Bir daha beni buraya çeken ne olursa olsun gelmemek istiyordum.

Bana sıcak gelen bir liman arıyordum kendime. Sadece huzur ve gerçekleri verecek birisi, çok şey istemiyordum sadece huzur.
Başımı yastıktan hızla kaldırarak üzerimde ki gömleğe baktım. Onun gömleğine. Ben kokuyordu artık  bu gömlek..... Sadece ben.

Hala benden umut bekleyen bu adamı es geçerek doktorun yanına gitmek için ayaklandım. Masasına oturmuş bir şeyler yazan doktor beni fark edince hızla ayağa kalktı ve bana doğru gelmeye başladı.

"Buyrun komutanım?"

Sessizce ona yaklaşdım, bu benmiyim gerçekten bilmiyordum ama..........

"Ne zaman gidicem buradan?"

Sakindim..... Evet hemde çok. Karşımda ki adam tekrar konuşmaya başlayınca tüm dikkatimi ona verdim.

"Aslında siz ne zaman isterseniz...."

"Kimsenin haberi olmadan gitmek istiyorum, özelliklede Mert Binbaşı'nın."

Birkaç saniye düşünen adam tekrar bana yöneldi.

"Aslında bu iyi bir fikir siz hazırlanın yarım saat sonra arkadaşlar sizi alırlar."

KAÇMAK.... Şu anda yapılabiliecek en mantıklı , en akıllıca olan şeydi. Kafamı sallayarak arkamı döndüm ve yürümeye başladım. Revirin içine tekrar girdiğimde bu sefer herkes içerdeydi.

"Nisan....."

Ulaş'ın bana seslenmesi ile başımı ona çevirdim.

"Efendim Ulaş?"

"İyimisin?"

Başımı olumlu anlamda sallayarak botlarımın bacıklarını yaptım, saçımıda at kuyruğu yaparak yatağın üstüne oturdum.

"Bence sen iyi değilsin!!"

Mert'in bir anda bağırması ile ona döndüm. Başı ile herkese çıkın işareti yaptı ve mavilerini üzerime dikti.

"Neden aptal gibi davranıyorsun ?"

Aptal mı? Asıl aptal olan kendisiydi. Yerimden hızlıca kalkarak tam önünde durdum, gözlerinin içinde çok şey yatıyordu, hepside önceden beni öldürecek cinsteyken şimdi kalbimde tık yoktu. Sağ elimi açarak yanağına geçirmem ile öfkesi daha bi artmış olacak ki mavileri bu denli koyulaştı.

"Sen cidden aptalsın!"

Tekrar bana bağırması ile çenesine bir aparkat geçirdim. Anında koluma yapışarak duvara doğru itmeye başladı bu naif bedenimi. Duvara çarpmam ile sızlayan ciğerlerime aldırış etmeden tekrar kalktım ayağa. Tam önünde durdum yine ve yine , gözlerinin içine baktım. Saatlerdirli bu adam hakkında düşünüp dururken bu cümle çıktı ağzımdan....

"Senden nefret ediyorum !!!!!!!! "

Yediği darbe ile donup kaldı, ne bir tepki ne de cevap verdi.  kulağına eğildim ve sessizce

"Ben gidiyorum binbaşı...!"

Dedim ve çekip gittim.

Gidermi insan çok seviyorken,
Nefret edermi çok seviyorken?

Bu sorulara verecek ne gücüm ne de cevabım vardı zaten..... Dışarı çıktığımda beni bekleyen askeri araca binerek bu lanet olası yerden uzaklaşmaya başladım daha doğrsu başardım. Arkama baktığımda gözüm kalmadı doğrusu çünkü orada sadece eski beni bırakmıştım hepsi bu.

Arabayı kullanan asker konuşmaya başladığında biranlığına tüm düşüncelerimden sıyrıldım ve sadece o sese odaklandım. Bu ses....... Araba aniden durunca tüm bedenim ile önümde ki koltuğa çarptım.

"Aaa..... Biraz dikkatli olmalısın güzelim."

Önde ki adamın anında bana dönmesi ile tüm hücrelerim iflas bayrağını çekmişti. Yavaşça ona yaklaştığımda o da bana yaklaştı. Hani demiştim ya sadece huzurlu bir liman arıyorum diye, sanırım ben limanımı bulmuştum........

MERT(BİNBAŞI)

"Ben gidiyorum binbaşı...."

Bir insan şu  üç kelime ile yıkılırmıydı ki? Yıkılırmış demek ki çünkü ben yıkılmıştım. Bana neden böyle davranıyordu hiçbirfikrim yoktu. Sanki.......sanki herşeyi unutmuş gibi bir hali vardı. Önceden ona kirpi dediğimde yerinden fırlayacak olan kalbinde şimdi tık yoktu. İçeri aniden giren Ulaş önümde dikilerek konuşmaya başladı

"Nisan bir arabaya binip gitti!"

Başımı kaldırıp Ulaş'a baktığım sırada içeri giren doktorun yakasında buldum kendimi.
"Nereye gitti Nisan?!"

Doktor afallamışça bana bakarken konuşmayı da ihmal etmedi

"Henüz araba gelmedi ki, geldikten sonra da İzmir'e gidecekti."

Ulaş kolumdan tutarak beni çıkışa doğru götürmeye başladı, bizimkilerin içinde olduğu arabaya binerek bu lanet olası karakoldan uzaklaştık. Yanımda oturan Dicle kolumu hafifçe sıvazladı ve başını omzuma dayadı. Nisan'da böyle yapardı, başını yaslar sadece etrafı izlerdi, belki de sığındığım tek limanım oydu içinde huzur bulduğum, onu tek hissettiğim zamandı. Kalbim onu gördüğüm ilk andan itibaren hep fırlayacakmış gibi atardı, beynime kısa bir süreliğine hiç bir his uğramazdı mesela, kalbimse zaten atıyordu Nisan'ın marifeti ritmini değiştirebilmesiydi hepsi bu. Elimi yavaşça yukarı kaldırarak onu ilk gördüğüm anda kafama fırlattığı silginin değdiği yere götürdüm; tam kaşımın üstüne. Ne garipti dünya, bana bu yaşayacaklarımı o zaman söyleseler inanmazdım, ama oluyormuş işte. Zaten bu hayatta da neye inanmadıysam hepsi başıma geldi, ben ne kadar şanssız bir herifim ya!!!!!!....

https\\instagram kadercesurlaragüler

https\\twitter kadercesurkaragüler

Takip ve yorumlarınızı bekliyorum :))

KADER CESURLARA GÜLERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin