ON YEDİ

109 11 0
                                        

ÖNCEKİ BÖLÜM SIFIR SIFIR SIFIR EKŞINLI OLDUĞU İÇİN ERKEN YAYINLAMAYA KARAR VERDİM. GİDEREK BÜYÜYORUZ VE BU BENİ ÇOK MUTLU EDİYO BİLİYORUM DAHA SEVİNMEK İÇİN ÇOK ERKEN AMA NYS RÜFKEĞLDĞS İYİ OKUMALAR 😍💖🌈🌸

Kütüphaneye vardığımızda içeri göz attım. Bayağı büyüktü içerisi ayrıca 2. kat felan da vardı. Yukarı baka baka ilerlerken birine çarptım. Hemen toparlandığımda önümde duran amca, "Kızım sakin. Hiç mi kütüphane görmedin." dedi sinirli bir tonla. Kafamı iki yana salladım çünkü daha önce hiç kütüphaneye gitmemiştim.
Poyraz kolumdan tutup yürümemi sağladı, "Hadi buraya keyiften gelmedik."

Oflayıp önüme baktım. Biraz yürüyüp bir araya girdikten sonra Poyraz'ın kolundan kurtuldum, "Burada çalışıyorsun ha?" memnun olmuşcasına gülümsedim.
Bana döndü ve yüzünü buruşturdu, "Sandığın gibi değil İdil. 50 binden fazla kitabı sürekli düzenli tutmakla görevliyim."
Kahkaha attım. Birden bana dönüp parmağıyla dudağımı kapadı, "Sessiz olmalısın. Farkındaysan-"
Göz devirdim ve cümlesini devam ettirdim, "Ah biliyorum farkındaysam kütüphanedeyiz."
"Gevezelik yapmayı bırak İdil. Şimdi başlasak iyi olur." elinde birkaç kitapla bana döndü, "Bitiremeyiz yoksa."
Sessizce ona doğru bağırdım, "Farkındaysan Poyraz bey, bir kolum çatlamış halde."  Cevap gelmedi. Gidip kitaplara göz attım. Bazıları çok fazla eski, bazıları ise eskilerin aksine çok yeni ve kullanılmamış gibiydi.
"Poyraz?"
Arkadan Hı? tarzında bir ses gelince soru sordum, "Bunları neye göre düzenleyeceğiz?"

Omzunun üstünden bana baktı ve baktı yani öyle. Bir şey demedi kısacası. Elimi belime koyup kitapların sıralarına baktım. Bazı istisnalar hariç çoğu konusuna göreydi. Ayrıca konu konu olanlar da aralarında alfabe sırasına göreydi. Tamam anlamıştım ama yapmak zor olacaktı. Bunu da anlamıştım. Hele ki tek kol ile...
En baştaki kitaplara gittim. Ardından elimde birkaç kitap ile diğer uca doğru koşuşturmaya başladım.

Yaklaşık 2 saat boyunca bir yerden bir yere koşup, merdivenden in çık düzenle felan yaptıktan sonra dolaba dayanıp yere oturdum. Alnımdan litre litre ter akıyordu. Kolumun tersiyle onu sildim ve üstümdeki hırkayı çıkardım. İçimdeki çok ince ve içini bayağı gösteren bir kıyafetti fakat cehennemin fragmanından eriyip gitmek pek istemezdim açıkcası. Hırkamı bir kenara koyarken telefonum bipledi.
Açıp baktığımda numarasını bile göremediğim bir kişiden mesaj vardı.

"İ (4)" yazıyordu mesajda. Artık bu iş cidden kafamı karıştırmaya başlıyordu.
Şuana kadar bu harf ve sayılardan 3 tane birikmişti. E, N ve İ. Bir şifre gibiydi ve bir sonraki adım neydi mera etmiyor değildim. En çok da bunu çözünce sevinecektim.

Gelen mesaja cevap vermeye çalıştım ama numarası bilinmeyen biri olduğu için mesajım gitmedi. Tıpkı şu TURKCELL'in olmayan numaradan mesaj atması gibiydi. Biraz ustalık gerektiriyordu. Bu yönden düşününce de pek de normal biriyle uğraşmadığımı anlamıştım.

Sonunda onu bir dolabın en tepesinde görünce kıkırdayarak oraya koştum.

Elindeki kitapları yerleştirip aşağı indi ve terlemiş ellerini kotuna sildi ardından da saçlarını arkaya doğru savurdu ve yanıma geldi.
"Bitti mi çırak?" diye 32 diş gülerek yanımda durdu.
"Bir çırağa göre bayağı iş yaptım aslında." dedim ve hafiften gülümsedim.
"Aferim." dedi ve yerdeki kitapları alıp boyunun hizzasındaki rafa koydu. "Üstün çok ince hırkanı giy."

Tek kaşımı kaldırdım, "Yok canım daha neler. Sen beni pişirip yemeye mi çalışacaksın acaba?"

Fazla sesli olmasa da güldü ve koridordan çıkıp diğer bölümleri uzaktan kontrol etti. "İyi iş çıkarmışsın gibi çırak." dedi eğlenmişçesine.

THE RAINBOWHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin