ON DOKUZ- part iki

122 11 0
                                    

Yine POYRAZ'dan

Etrafımızda toplanan kalabalığı elimle ittirip kapıya yöneldim. Elinde birkaç içki ile ilerleyen garsonun elindeki tepsiye yumruk atıp sinirle, dışarı çıktım. Sonunda düzgünce oksijen bulmuşken derince nefes aldım.
İçime dolan temiz havayı sertçe dışarı bıraktım ve yürümeye başladım.
Ellerim kanıyordu. Ama hissedemiyordum. İçimdeki kudurmuş kaplanı durdurmak hala imkansız gibiydi. Oldukça sinirliydim hala. Önüme çıkan herkesi dövmek istiyordum. Bir şeylere zarar vermek, benim dışımda da incinmiş bir şeyler görmek istiyordum. Birazcık rahatlatırdı en azından.

•••

Sabah çalan alarm ile saate elimi atıp onu yere ittirdim. Susmuştu.

Okula gideceğim aklıma gelince bunun hiç ama hiç sağlıklı ve güzel bir fikir olmadığına kanaat getirdim. En azından benim için.
Ama gitmek zorunluydu. Bir hafta sonra maç vardı ve bizim her gün antrenman yapmamız şarttı.

Sarılı ellerimden destek alarak yatağımdan kalktım. Yatakta bir süre gözüm kapalı oturdum. Sonra dünki olaylardan hatırladığım kesik kesik şeylerle gözlerimi tekrardan açtım.
Kalp atışlarım sinirimden dolayı artmıştı. Bunu hissedebiliyordum çünkü sinirlendikçe vücudumu basan sıcaklık ile ter basıyordu.

Üstümü değiştim ve tuvalete gittim. Elime yüzüme su tuttuktan sonra masada duran leblebilerden birkaç tane alıp ağzıma attım. Sonra da salonda dizisinin eski bölümlerinden izleyen ablama baktım. "Ben çıkıyorum."

Televizyon ile göz bağını kesmeden kafasını salladı. Gözlerini pörtletmiş, sanki ilk defa izliyormuşcasına heyecanla göz kırpmadan ekrana bakıyordu. Tam ayakkabımı giyecekken çıkarıp ablamın yanına gittim ve sarıldım. Biraz da olda gevşetmişti.

•••

Kapşonum yüzünden görüş alanım içindeki koridor halılarına baktım. Yanımdan geçen öğrencilerin ayaklarına bir de.
Sınıfa girdiğimde kapşonumu çıkardım ve sınıfa baktım. Deniz yoktu. Bu iyiydi sanırım. Ama İdil vardı. Bu en az Deniz kadar sinirlerimi tetikleyen bir etkendi açıkcası.

Yüzüme meraklı meraklı baktıktan sonra kafasını sırasına tekrardan koydu. "Günaydın." dedi ardından.

Cevap vermek içimden gelmiyordu. Zaten bir şey söyleyecek halim bile yoktu.

Cevap alamayınca kafası hızla kalktı ve bana döndü. "Günaydın dedim!"

Biraz zor duyabileceği bir ses tonunda, "Kapa çeneni." dedim. Bu biraz kendi kendime konuşmuşum gibi oldu çünkü duymamıştı. Eğer duysaydı avazı çıktığı kadar bağırırdı. Ki bağırmadığına göre?

"Ne dediğini anlamadım ama bunu günaydın olarak kabul edeceğim Poyraz!" dedi ve sırasına tekrardan kafasını koydu.

Telefonum, dün masada kalmıştı. Ve şuan yapacak bir şeyim yoktu. Belki İdil'e, dünki olayların açısı dışında bakmaya çalışırsam onunla konuşabilirdim sakince.

Kafamı kaldırıp ona döndüm, "Niye bu kadar erken geliyorsun?"

Kulaklığını çıkardı ve Hı? diye bir ses çıkardı.
"Yok bir şey İdil."

Başaramıyordum. Ona baktıkça aklıma istemsizce Deniz beliriyordu.

Birden sol omzumdaki şeytanın benimle temasa geçmesiyle aklıma gerçekten şeytanice fikirler belirmeye başlamıştı. Bunlar benim yararıma olurdu aslında ama İdil'e bunu nasıl anlatacağımı bilmiyordum.

THE RAINBOWHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin