Yeni Dünyaya Bir Bilet

12.9K 358 31
                                    

Ben Melek. 25 yaşındayım ve kardeşimin merakını giderebilmek adına, çıkacağım tatilin her anını not edeceğime söz verdim.
  Sonunda uzun zamandır hayalini kurduğum tatile çıkıyorum.
  Tek başıma, dilini, kültürünü, insanlarını, şehirlerini, tarihini yani kısacası hiçbirşeyini bilmediğim bir ülkeye, tüm sıkıntılarımdan iki aylığına uzaklaşmaya gidiyordum. Gittiğim yeri ailem de dahil kimse bilmeyecekti.
  Akşamda valizlerimi, kartlarımı, pasaportumu, kalem ve defterlerimi kontrol ettim. Biletimi almıştım. Yarın sabah macera başlayacaktı. Gökyüzünde beyaz bulutların arasın da herşeyi yerde bırakıp Yeni Dünyama doğru yol alacaktım.
  Kimse beni ben de kimseyi tanımıyor olacaktım ve çok heyecanlıydım. Dinlenmek ve keşif yapmak, yeni insanlarla tanışmak istiyordum. Gezi planı yapmadım. Sıkıcı turistik gezilerden olmamalıydı. O an neyi gerektiriyorsa onu yaşayacaktım.
  Sabah erken saate kurduğum alarmın sesine uyandım. Odamdan hızla çıkıp
" Hadi herkes uyansın. Ben gidiyorum" diye bağırarak herkesi uyandırdım.
  annem gitmemi istemiyordu ama beni de kırmaktan da çekiniyordu. Yavaş adımlarla mutfağa geldi. Bize güzel bir kahvaltı hazırlayacaktı. Yönü mutfak tezgahına  bana da arkası dönüktü.
" Gitmesen olmaz mı çiçeğim" dedi. Sesinden gözlerinin ıslandığını fark edebiliyordum. Onun bu hali içimi acıtmıştı. Arkasından hızla beline sarıldım.
" Herşey çok güzel olacak merak etme. En küçük birşey olursa hemen sizi arayacağım. Lütfen böyle yapma Sultanım " dedim. Biraz kabullenmiş ama çok tedirgindi.
" En küçük bir terslikte arayacaksın " dedi.
  Babam yüzünü asarak masaya oturdu.
" Sen mutlu ol, biz seni burda sabırsızlıkla bekliyor olacağız"dedi. Onun da gözleri ıslanmıştı ve kalıyorum dememi istiyordu içten içe. Az sonra evimizin şirinliği, canım kardeşim geldi.
" Hadi acele edin, uçağı kaçıracak" dedi. Onunda yüzünde belirgin bir hüzün vardı. Belli etmemek için çaba harcıyordu.
  Seza, canım kardeşim, bir tanem hep mutlu olmamı ister.
  Gülüşmeler içinde mutlu son kahvaltımızı yaptık. Valizlerimi alıp yola koyulduk. Babam radyoyu açtı, enerjik bir şarkı vardı yayında. Eşlik ederek, gülerek havalimanına geldik.
" Durun! Siz burda bekliyorsunuz. Anlaşmıştık, kimse nereye gittiğimi bilmeyecekti" dedim. Onlarda aracın yanında durdular.
  Ailemi öptüm, sarıldım, kokularını iyice içime çektim vedalaşıp devam ettim. Kapıdan geçip camların arkasından el salladım. Muhtemelen annem ağlamaya başlamıştı bile.
ARTIK UÇAKTAYIM. Neredeyse yol boyunca uyumuştum. Kaç saat geçmişti  fark etmemiştim.
  Havalimanına indim ve kontrollerden sonra bir taksi çevirdim. Taksi şoförüne otelin ismini söyledim ve kalacağım yere doğru hareket etmeye başladık. Yol uzun sürmedi, otele ulaşmıştık. Resepsiyonda ki kayıtları onaylayıp odamın anahtarını aldım ve hemen odama çıktım. Odamın giriş kapısının tam karşısında balkon vardı. Sol tarafında büyükce bir sehpa, altında mini dolap ve çekmeceler. Duvara monte edilmiş yatağın tam karşısında bir televizyon vardı. Yatak sağ duvarda bir tarafında komidin bir tarafında elbise dolabı yer alıyordu. Odanın girişinde büyük ve oldukça temiz banyosu vardı. Mobilyalar açık kahverengi, yatak da tam istediğim gibi,  bembeyaz bir nevresim takımı açılmıştı.  Balkona çıktım. Bir masa ve iki sandalye vardı. 
  Yol boyunca uyumuş olsamda getirdiğim valizleri taşımak bana ağır gelmiş ve akşam olmak üzereydi.
  Bir an ailem aklıma geldi. Şimdi merak içindelerdir.
  Yemeğimi odama istedim. Karnımı güzelce doyurduktan sonra saat farkının da etkisiyle tekrar uyumuştum.
  Gözlerimi açtığımda hava da çok güzel, insanın içini ısıtan bir sabah vardı. Penceremden güneş ışığı odama doluyordu. Hemen perdeleri açıp balkona koştum.  Bir yandan geçen arabaların sesleri, bir yandan gelen tezgahtarların bağırışları ve karşı kaldırımda ağlayan bir çocuk ve annesi vardı.
  Gökyüzüne baktım, az bulutluydu ama hava sıcacıktı. Şehrin samimi bi bir yapısı vardı. Buraları tanıyor gibiydim ve YeniDünyam sanki beni ağırlamak istiyordu.
  Aşağıda otel girişinde bir telaş oldu. Dört belki beş siyah araç geldi. İçlerinde gayet şık siyah takımlı adamlar indi. Onların ne yapacaklarını çok merak ettim. Hemen üzerimi değişip saçlarımı topladım ve merakla aşağıya indim. Ben indiğimde konferans salonuna giriyorlardı. Bir toplantı veya seminer gibi bişeydir diye tahmin ettim. Restoranın yerini çalışanlardan birine sorup kahvaltı yapmak için hemen oraya geçtim. Kahvaltı sırasında şaşkın ve meraklı gözlerle etrafa bakıyordum. Oradakilerin hepsi yabancı olduğumu anlamıştır galiba. Her zaman  ki alışkanlığım kahvaltıdan sonra kahve içmekti. Burda da devam edecekti. Lobiye geçip kahve istedim. Otelin lobisinde büyük kırmızı koltuklar vardı. Çok güzel bembeyaz çiçeklerle süslemişlerdi. Tavanı yüksekti. Büyük ve tertemiz camlarından cadde rahatlıkla görünüyordu.
  Bu arada siyah arabalardan inenler tek tek çıkmaya başladılar. Arabalarına binip gitmek için acele ediyorlardı. En son kapıdan birisi çıktı. Yanında elinde dosyayla asistan olduğunu tahmin ettiğim gayet gösterişli bir bayan vardı. Adamın gözü dosyalardaydı ve yüzü neredeyse görünmüyordu. Asistanı bir hata yapmış olmalıydı çünkü sert bir ses tonuyla konuşuyordu. Dosyayı kapattı, resepsiyon görevlisine eliyle koluyla birşeyler anlatıyordu. Onları dikkatle izlerken elimdeki kahve fincanı yere düştü ve kırıldı. Adam sinirli bir tavırla birden bana doğru baktı. İlk günden sakarlık yapmıştım. Herkes bana bakıyordu. Utanarak kırıkları almaya eğildim. Otelin temizlik görevlisi yanıma koştu hemen
" Çok üzgünüm" dedim. Rica etti ve kırıkları toplayıp temizledi. Bende utanarak yerime oturdum. Sinirli adam çıkış kapsının önündeydi ve bana bakıyordu. Küçük bir baş hareketiyle bana selam verdi. Bende istemsiz karşılık olarak başımla selam verdim. Gülümseyerek çıkıp, siyah arabasına bindi. Sakarlığıma gülüyordu ama ben çok utanmıştım.
  Bu küçük kazanın tatil heyecanımı etkilemesini istemedim. Kendi kedime mırıldandım" Ben burda güzel şeyler yaşayacağım" dedim. Gün boyunca lobide oturamazdım. Çantamı alıp dışarı çıktım. Buraya yabancı olduğum için otelden uzaklaşmadan dolaştım. Her köşesi bambaşkaydı. İki sokak kadar ilerisinde bir park fark ettim. Parka girip bir banka oturdum, biraz kitap okudum. Oynayan çocukları, spor yapan gençleri seyrettim. Hava kararıncaya kadar oturdum. Sonra otele döndüm. Yemeğimi yedim, odama çıktım. Manzarası güzel balkonuma oturup biraz müzik dinledim.
Kafam o kadar boştu ki, kendimi tüm yüklerimden kurtulmuş ve fazlasıyla özgür hissediyordum. Vakit geç olmadan da yatağıma geçip uyudum.
Yeniden güzel bir sabah. Günaydın tatil sabahım. Uyanır uyanmaz balkona koştum. Biraz bekledim, umarım siyah arabalar tekrar gelmez diye geçirdim içimden. O sinirli adamı görüp tekrar utanmak istemiyordum.
Aşağı inip kahvaltımı yaptım. Lobi de kahvemi de içtim. Resepsiyon görevlisinden birkaç adres alıp ona göre dışarı çıkmaya karar verdim. Görevlinin yanına gidip rica ettim. Adresleri kağıda yazarken arkamdan bir ses
" Afedersiniz, bakar mısınız?"
Arkamı döndüğümde o adam vardı. Gergin bir halde
" Buyrun" dedim.
" Pardon hanımefendi size değil görevliye seslendim" dedi. Çok bozulmuştum. Kırılan kahve fincanına birde yanlış anlama eklenmişti. En doğrusu adresi alıp uzaklaşmak diye düşündüm. Adresin yazılı olduğu kağıdı hızla aldım iki adım attım. Sinirli adam arkamdan
"İyi günler hanımefendi" dedi.
" iyi günler" dedim. Kısık bir sesle. Çıkış kapısına doğru hızlı adımlarla ilerledim. Dışarı çıktım ama hiç arkamı dönüp bakmadım. Taksinin gelmesini bekliyordum. Arkamdan
"Afedersiniz bakar mısınız?"' dedi. Bende arkama dönmedim. Emin olamadım. Bana söylemiyor herhalde diye düşündüm. Yavaş adımlarla yürüyerek karşıma geçti
"Hanımefendi size sesleniyorum"
Sert bir tavırla
"Evet, buyrun" dedim
Hiç de sinirli bir hali yoktu. Hatta yakından gayet çekici bir adamdı. Yüzünde çocuksu bir tatlılık vardı. Samimi bir sesle
"Buralara yabancısınız sanırım"
"Evet gezme amaçlı burdayım"
Tek kaşını kaldırım gülümsedi.
"Hmm... Umarım ülkemizi beğenirsiniz" dedi.
" Seveceğimi tahmin ediyorum"
" Ben de öyle tahmin ediyorum, hoşçakalın" dedi ve arabasına yöneldi. Gösterişli ve ilgi uyandırıcı bir tarzı vardı.
Ben taksiyle o kendi arabasıyla otelden uzaklaştık.
Birçok yer gezdim. Yemek yedim, çok güzel lezzetler tattım. Otele yakın olan parka geldim. İleride top oynayan çocuklara kayıldım bende onlarla oynadım. Gerçekten çok eğlendim. Tekrar akşam ve yorgunluk. Uyumakta hiç zorlanmıyordum, hemen uyuya biliyordum.
Güzel bir sabaha tekrar Günaydın. Artık rutin olan kahvaltı ve lobide bir kahveyle başladım güne. Kahvemi içtikten sonra bir süre lobide oturdum. O adam tekrar gelir miydi? Gelse bile ne fark edecekti benim için. Dışarı çıktım biraz gezme sonra park akşama doğru da otele döndüm.
Otele girdiğimde lobide oturuyordu. Beni görünce ayağa kalktı ve bana doğru geliyordu. Şaşırmıştım aslında.
" Tekrar merhaba nasılsınız?"
" Teşekkür ederim. Siz?"
" Ben de teşekkür ederim. Nasıl, gezebiliyor musunuz?"
" Evet ülkeniz çok güzel"
" Öyledir size iyi tatiller" dedi.
Bu arada daha önce gördüğüm asistanı yanımıza geldi
" Patron, görüşmemiz gereken şeyler var" dedi. Bende döndüm restorana yöneldim. Arkamdan
" Bir dakika bekler misiniz"dedi. Hemen yanındaki çalışanına dönüp 'yarın hallederim ' deyip gönderdi.
Yanıma iyice yaklaşarak.
"İsminiz nedir?"
" Melek, sizde patron" dedim. Birden çıkıverdi ağzımdan.
Haliyle gülüşmeler oldu.
" Siz nasıl hitap etmek isterseniz"
" Tamam patron" dedim. Patron olmaktan gayet gurur duyuyordu herhalde.
" Akşam yemeği saati, kabul ederseniz buyrun birlikte yiyelim " önce kararsız kaldım.
" olabilir" dedim. Pencere kenarında bir masaya oturduk. Yemeğimizi yerken ülkelerimiz hakkın da çok güzel sohbet ettik. Elleri fazla büyük değildi temiz ve bakımlıydı. Yemeğini yerken dikkatliydi. Gülerken gözleri bir farklı parlıyordu. Saçları kısa ve siyahtı. Gözleri koyu kahve , boyu da orta sayılırdı. Spor yaptığını ispatlayan geniş omuzları ve kaslı kolları vardı. Konuşurken mimiklerini gayet kontrollü kullanıyordu. O Yeni Dünyamı anlatırken, fark etmeden ben hep onu izlemiştim.
  Saat ilerlemiş, yemeğimiz bitmişti. Genelde o konuşmuştu zaten.
"Kahve içer misin?" Dedi
"Olabilir" dedim. Çalışanı çağırıp terasa iki tane kahve siparişi verdi ve bana döndü.
"Terası güzeldir burasının, sakıncası yok umarım"
"Hayır, yok" dedim. Terasa geçip kenarlara yakın bir masaya oturduk.
  Şehrin çok güzel manzarası hoşuma gitmişti. Burası odamın balkonundan çok daha güzeldi. Şehrin ışıkları şölen gibiydi adeta. Kısa bir sessizlikten sonra
" Burda yalnız mısın?"
"Evet yalnız geldim". Yüzünde saklamaya çalıştığı bir gülümseme belirdi. "İyi" dedi
" iyi olan ne?" 
"Neyse, siz burayı beğendiniz mi?"
"Beğendim hatta bayıldım. Havası, insanları, bu şehir çok güzel. Ayrıca ben siz diyerek muhabbet etmekten hoşlanmıyorum sen desek?"
"Olur tabi, Sen nasıl istersen" Yüzündeki ufak gülümseme ona çok yakışmıştı. Gözleriyle gülümseye bilen insanlardan biriydi.
  Defalarca mesaj gelen telefonunu cebinden çıkardı ve kapattı. Tekrar cebine koydu. Bende
"İşin var galiba, sana engel olmak istemem" dedim.
"Bugün yoğun bir gündü ve bu saatten sonra dinlenmek benim de hakkım. Öyle değil mi?"
"Sen daha iyi bilirsin Patron" dedim.
Yine o tatlı gülümseme yüzündeydi. İnsanın içine akar gibiydi. Samimi bir tavırla
"Melek, gezmek istediğin yerlere seninle gelebilirim. Rehber gibi yani sana eşlik edebilirim" dedi
  Ne cevap vereceğimi bilemedim. Daha iki gün önce tanıştığım bir adamla gezmek biraz tuhaftı. Ondan etkileniyordum açıkçası ama ben burda zaten kimseyi tanımıyordum. Güven veren de bir hali vardı.
"Olabilir aslında çünkü tarif alarak istediğim gibi gezemiyorum"  Biraz düşündü
"En çok ne görmek istiyorsun?"  Neler yoktu ki...
"Yıldızları, gece olunca şehir ışıkları onları görmeme engel oluyor. Doğada gezi, dağ havası belkide bir piknik istiyorum. Tarih kokan yapılar görmek, Yeni Dünyamın kültürünü  yansıtacak satıcılardan alışveriş yapmak istiyorum" dedim. Şaşırmıştı sanki.
"Dur dur! İlk önce birinden başlayalım. Sonra sırayla devam ederiz"
"Ben size engel olurum ama çünkü siz yoğun bir Patronsunuz bence"
"Aslına bakarsan öyle. Son zamanlarda çok yoruldum ve bende bir tatili hak ettim bence. Bu benim içinde güzel bir fırsat olacak"
Tamam sen müsait olduğunda, peki nereye gideriz mesela"
"Bakarsın yıldızlara çıkarız" deyip göz kırptı. Güzel bir cümleydi ve beni etkilemeyi başarıyordu. Ona sadece kibarca gülümseyebildim.
  Kahvelerimiz bitmişti. İyi geceler dileklerimizle o dışarı bende odama döndüm.
  Odama girip üzerimi değiştirdim. Yatağıma uzandım. Gözlerimi her kapattığımda gülüşü canlanıyordu. Birden' kendine gel Melek, ne oluyor sana, bir gülüşe kaptırdın kendini' diye sinirlendim. Başka şeyler düşünmeye çalışarak uyumuşum.
  Gözlerimi açtığımda sabah olmuştu. Hemen balkona koştum. Arabası gelmiş mi, gelir mi diye bekledim bir süre. Aşağıda yoktu gelmemişti.
  Üzerime en sevdiğim beyaz tişörtümü ve koyu renkli kotumu giydim. Saçlarımı sıkıca ördüm. Hafif de makyaj yaptım. Neler oluyordu bana böyle? Hareketlerimi istemsiz yapıyordum.
  Aceleyle aşağı indim, kahvaltımı yapıp lobi de kahvemi içtim. Öğle saatlerine kadar onu bekledim, gelmedi. Zaten bana yarın gelirim gibi bir söz vermemişti ki. Neden bu kadar heyecanla bekliyordum onu?
  Kalkıp dışarı çıktım. Biraz gezdim be parkta vakit geçirdim. Akşam saatleri yakındı. Otele ulaştığımda hava kararmıştı. Etrafa göz gezdirdim ama hala yoktu. Bu saatten sonra da gelmezdi herhalde. Gidip yemeğimi yedim manzarası güzel terasta kahve içiyordum. İçten içe bekliyordum onu. Saate baktığımda iyice ilerlemiş olduğunu fark ettim. En iyisi gidip yatmaktı. Kendime sinirlenmiştim, tatil planında bir ilişki yaşamak yoktu. Tam sandalyeden kalkarken arkamdan
"Melek, seni burada bulacağımı biliyordum" dedi. Gelmişti ve tam karşımdaydı.
"İyi akşamlar" dedim
"Hadi gidiyoruz. Gündüz işlerimi halletmem gerekiyordu sana haber veremedim"
"Nereye gidiyoruz hemde bu saatte"
"Senin seveceğini düşündüğüm bir yere"
"Nasıl? İkimiz mi? Ama.,.,ama ben seni hiç tanımıyorum"
  Bu saçma olmuştu işte. Dün kabul etmiştim. Gülümsedi ve böyle gülmese daha iyi olacaktı. Beynim boşalıyordu adeta.
"Sence sana zarar verebilecek birisine mi benziyorum? Korkma seni kaçırmam?" dedi. Bende ona süzercesine dikkatle baktım. Siyah takımından kurtulmuş gayet spor açık mavi bir tişört ve hoş kesimli koyu renk kot giymişti. İtiraz etmek gelmiyordu içimden. Duruşu güven vericiydi veya etkilendiğim için bahaneler bulmaya çalışıyordum.
"Tamam gidelim"dedim. Elini sağ omzuma koyarak
"Bana güven seni mutlu edeceğim"dedi. Her geçen dakika da tavırları daha da samimileşiyordu.
  Aşağı indik, arabasını aradı gözlerim. Siyah arabası yoktu, beyaz spor bir arabayla gelmişti. Kapıyı kibarca açtı heyecanlıydı sanki. Ön koltuğa oturdum. Eğlenceli bir şarkı açmıştı. Hiç konuşmadan müzik eşliğinde şehirden biraz uzaklaştık.
  Başkasından böyle birşey yaptığını duysam nasıl güvenmiş neden gitmiş der çok sinirlenirdim herhalde. Hiç bilmediğim bu ülkede iki gün önce tanıştığım yakışıklı bir adamla ormana doğru gidiyordum. Kendime inanamıyorum. Bunların yanında ona karşı içimde hiç bir kötü düşünce yoktu. Bana bakışları beni rahatsız etmiyor hatta iyi hissettiriyordu.
  Ormanın içine girdik, camı açtım ve kafamı camdan çıkarıp temiz havayı içime iyice çektim.
"Ohhh... Tertemiz oksijen" dedim.
"Beğendin mi Melek hanım?"
"Beğendim Patron bey"
"Bak , seni mutlu etmeye başladım bile"
"Bravoooooo...." Diyerek alkışladım onu. O da bu kez sesli güldü bende birlikte tabi.
  Yüzünü bir süre gizlice izledim. Gözlerinin güzelliği bakışların da gizliydi. Mideme kelebekler saldırıyordu. Bu adamdan hoşlanıyordum galiba. Önüme döndüm.
Yüksek bir tepeye çıkmıştık. Etrafımızda arabanın farlarından başka ışık yoktu. Zifiri karanlıktı. Müziği kapattı. 
"Hadi inelim"dedi. Beni nereye getirmişti böyle. Bir yandan da çekinmeye başladım ama yine de indim arabadan. Hafif rüzgardan sallanan ağaçların yaprak sesleri ve uzaklardan gelen baykuş çığlığı dışında hiçbir ses yoktu. Bulunduğumuz yer ormanın ortasında boşluk bir alandı.
"Gel bak sana ne göstereceğim" dedi. Arabanın bagajından iki tane minder çıkarıp yere bıraktı.
"Hadi gel, gözlerini kapat ve mindere uzan" dedi. Ne yapmaya çalıştığını anlamadım ve korkmaya başladım artık. Patron bunu neden yapıyordu ki. Gözümü kapatıp mindere uzandım o da diğerine uzandı.
"Gözlerini aç"dedi. Gözlerimi açtığımda gördüklerime inanamadım. Kocaman gökyüzü ve sayısız ışıl ışıl parlayan yıldızlar vardı. Yıldızları hiç bu kadar mükemmel halde görmemiştim. Uzun bir süre hayranlıkla izledim. Ben izlerken patronunda beni izlediğini fark ettim bir an. Kafasını bana çevirmiş beni izliyordu. Ona dönünce gökyüzüne döndü hemen,  yakalanmış gibiydi.
"Nasıl? Mutlu edebildim mi seni?"
"Evet mutluyum. Bu şimdiye kadar gördüğüm en güzel görüntü diyebilirim. Sanki gerçek değiller "
"Evet burdan bakınca bir harikalar"
"Bence de " dedim. Bir kaç dakika sonra bana döndü tekrar
"Hiç yıldızlardan dilek tuttun mu?"
"Evet, bir dileğim var ama yıldızlardan değil. Senin var mı?"
"Benim de vardı"
"Ne oldu gerçekleşti mi?"
"Gerçekleşiyor gibi"
"İyi sevindim, umarım benim ki de gerçekleşir"
"Ne diledin, tabi özel değilse"
"Mutlu bir ömür diledim sadece. Peki ya sen?"
"Ben aşk diledim"
Sustum ne söylemeliydim ki? Bir kaç dakika durdum.
"Senin ki de gerçekleşir umarım" dedim. Yine gülümsedi. O böyle bakıp böyle güldükçe benim yüzümün şekli değişiyordu sanki. Bir gülüş bu kadar güzel olabilir miydi? En iyisi sohbete devam etmekti.
"Peki nasıl bir aşk istiyorsun? Ne olmalı, ne olmamalı mesela?"
Bu soruyla hakkında daha fazla bilgiye sahip olmayı düşünmüştüm.
"Aşk belli kalıplara girmez bence. Aşk geleceği zamanı kendi belirler. Küçük bir göz temasından anlarsın. Aşk ilk bakıştadır. İlk gülüştedir. Seni peşinden sürükler". Çok güzel anlatıyordu fakat istediğim cevap bu değildi aslında. Sözünü kestim
"Tamam aşk böyle birşey de, peki ya aşık olacağın kadın nasıl olmalı. Herkes hayalinde bir resim çizer"
"Dış görünüş değil aslında aşk kalptedir. Ben aşktaki kadını kırılgan dallara sahip narin beyaz güllere benzetirim. Bundan dolayı hiç bir kadına şimdiye kadar beyaz gül vermedim. Bir gün gerçekten aşık olacağım kadına vereceğim sadece"
  Hayranlıkla onu dinliyordum. Çok güzel anlatmıştı. O da beni merak etseydi sorardı herhalde. Vakit ilerlemiş iyice de uykum gelmişti.
"Gidelim mi artık"dedim.
"Tamam, hadi gidelim" dedi.
Arabaya geçtim, oda minderleri bagaja koyup bindi. En son ormandan çıktığımızı hatırlıyorum. Gözümü açtığımda beni uyandırmaya çalışıyordu. Otele ulaşmış önünde durdurmuştu arabasını. Başını iyice bana doğru yaklaştırmış bir eli omzumdaydı.
"Melek, uyandın mı?"
"Uyandım, teşekkür ederim" dedim. Arabadan sersem bi halde indim ve utanmıştım biraz da.
"Rica ederim, iyi geceler"dedi. Arabasına binip ilerledi. Arkasından caddenin köşesini dönene kadar baktım. Dönüp otele girdim ve hemen odama çıktım. Rüya gibiydi herşey.
  Ertesi gün için birşey konuşmamıştık. Her gününü de benle geçirmesini bekleyemezdim.
  Sabah uyandığımda hemen balkona koşmadım. Otelde oturup onu beklemeyecektim. Kendime engel olmam lazım diye düşündüm. Kahvaltımı yapıp hemen dışarı çıktım. Çarşılarında dolaşıp bol bol alışveriş yaptım. Otele döndüğümde çoktan akşam olmuştu bile. Yemek yemeden direk odama çıkıp uyudum. Onu bugün görmedim.
  Yağmurlu bir sabaha uyanmıştım. Bugün gelir miydi? Gelmez herhalde diye düşündüm. Gayet ağırdan alarak üzerimi değiştim. Yavaş yavaş indim aşağıya. Lobiye kafamı çevirdim hala gözlerim onu arıyordu. İşte orda oturuyordu, gelmişti. Onu gördüğüme sevinmiştim aslında.
  Yağmurdan hafif ıslanmıştı saçları. Bu hali de ona çok yakışmıştı. Beni görünce hemen ayağa kalkıp yanıma geldi.
"Günaydın uykucu" dedi elimi sıktı.
"Günaydın patron"dedim. Kırmızı koltuklara geçip oturduk. Bir süre yüzüme baktı. Heyecanlanıyordum bana böyle bakınca.
"Bugün bir kutlama var. Festival gibi birşey. Oraya gidelim mi?" 
"Ama böyle de sana engel oluyormuşum gibi hissediyorum"dedim. Aslında ne söylemem gerektiğini bilmiyordum.
"Lütfen, ben de seninle birlikte gezmiş oluyorum. Yalnız gezilmiyor"
"Tamam o zaman. Üzerime bir ceket alıp geliyorum"dedim. Yukarı hızla çıkıp ceketi aldım ve aynı hızla aşağıya indim. Biz bahsettiği alana gidene kadar yağmur dinmişti hatta hava açılıyordu.
  Çok güzel müzik yapan bir grup ve dans ederek eğlenen insanlar vardı. Renkli kıyafetleri dikkat çekiciydi.
  Bana döndü kalabalığın içinde konuşmak imkansızdı. Birden elimi tuttu ve kulağıma eğildi. Hem çok şaşırmıştım hem de heyecandan kalbim duracaktı sanki.
"Hadi bizde katılalım" dedi. Elimden çekerek dans edenlerin arasına götürdü beni. Anlamsızca kimseyi takmadan dans ettim. Yaptıklarımıza gülmekten karnıma ağrılar girmişti. Gülmekten dans edemiyordum. Kesinlikle çok eğlenmiştik. Patron da gayet mutlu görünüyordu.
"Yoruldum artık oturalım mı"dedim.
"Tamam, hadi yemek yiyelim acıktık"dedi.
  Alanın kenar duvarlarının yanlarına dizilmiş masalardan birine oturduk. Gidip bize iki servis yemek getirdi. Karşıma oturdu, dikkatle yüzüne bakıyordum. Gözleri insanı içine çekiyordu sanki.
  Yemeğimizi yedik. Vakit geçmiş hava çoktan kararmıştı. Beni otele bıraktı ve ben içeri girene kadar bekledi. Girdim ve camdan el salladım oda selam verir gibi elini kaldırdı ve gitti. Çok yorulmuştum ve midem bulanıyordu. Hemen ağrı kesici alıp yattım.

Aşk'a Seyahat ( TAMAMLANDI )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin