Merdivenlerden hızlı adımlarla inen Naval, telefonla konuşuyordu. Konuştuğu kişiye
"Hemen yarına bilet ayarla. Türkiye' ye gideceğim. Sakın erteleme bir yolunu bul!" dedi ve yanımıza geldi. Anne
"Gitmek istediğine emin misin?"
"Evet! Kesinlikle eminim. Gidip görmek istiyorum" dedi ve bana döndü.
"Senin için de aldırıyorum bileti. Sen burda kal yarın birlikte çıkalım"
"Ben ablamın odasına yerleştim otel de. Eşyalarım da orda, aslında sizi rahatsız etmesem"
"Hayır, ben eşyalarını aldırım şimdi. O otele de o odaya da giremem. Akşam biraz da konuşuruz seninle" dedi. Konuşmak istediği çok şey olmalıydı. Sessizce başımı salladım. Kalmalıydım ona destek olmak için. Baba bana
"Açsanız birşeyler yeyin lütfen" dedi.
"Aç sayılmam ama kahve içebilirim" dedim. Hemen anne ve baba kalkıp mutfağa gittiler. Peşlerinden yardımcılar el sürülmemiş yemekleri topladılar. İki tane kahve getirdiler. Anne ve baba bizi yalnız bırakmak istemişti bell ki salona dönmediler. Naval kahveleri alıp bahçe kapısına yöneldi.
"Gel hadi bahçede içelim kahvelerimizi" dedi. Ben de kalkıp çıktım peşinden. Bahçe tam da Melek'in anlattığı gibiydi. Koltuklar ve meşhur beyaz güller çarptı gözüme.
Naval büyük koltuğa oturup eliyle işaret ederek
"Yanıma oturur musun?" dedi. Geçip oturdum yanına. Kahvelerimizden birer yudum aldık. Dirseklerini dizlerine dayamış karşıya bakıyordu. Ben de yönümü ona dönüp dirseğimi koltuğa dayayıp bacaklarımı altıma topladım.
"Çok üzgünüm Naval!" dedim. İçini çekti derince. Gözleri ıslanmıştı yine.
"Üzgün olmak yeterli bir cümle değil. Yıkığım açıkçası. Onu ne kadar çok sevdiğimi sana anlata bilmem imkansız. Güzellik felan değil aslında. Kalbini sevdim ben onun. Gülüşünü, tavrını, hayat enerjisini sevdim. Yaşına rağmen olgunluğunu sevdim. Yürüyüşünü, nefes alışını sevdim. Herşeyini sevdim. Herşeyim oluşunu sevdim. Yıllardır aradığım huzuru bulduğum gönlünü sevdim. Çok büyük hayaller kurdum onunla. Gerçekleşeceğine inandım sonuna kadar. Yanımda mahçup duruşunu çok sevdim. Masumluğun temsiliydi benim için. Tertemizdi..... Sevmem içindi sanki. O kadar içtendi ve samimiydi ki. Onun saflığı çok özeldi. Dokunmaya kıyamazya insan hani işte tam da öyleydi. Kırmaktan korktuğum yanımdı o" dedi. Ben de bir kaç saniye yüzünü seyrettim. Ona
"Onu çok sevdiğini ve onun da seni çok sevdiğini tam anlamıyla biliyorum. Hastanede seni anlattı bana. Son sözleri sen oldun hep"
"Zaten beni parçalayan da bu oldu. O da beni bu kadar severken neden gitti dedim hep" dedi. Haklıydı! Onun yerinde kim olsa parçalanırdı. Ona
"Peki o gün ne yaşadın? Ne yaptın?" dedim.
"Evlenme teklifime cevap alacaktım. Kabul edeceğinden zerre şüphem yoktu. Yüzük aldım önce, tektaş pırlanta, tam da ona layık. Hızla otele gidip odasına çıktım. Kapıyı çaldım açılmadı. Ben açsam dedim. Açtım! Baktım ki kilitli değil kapı. Unuttu galiba dedim. Girdiğim de odanın boşaltıldığını gördüm. Gitmiş olma ihtimali aklıma gelmemişti hiç. Sadece sehpanın üzerinde ona aldığım telefon vardı. Gitmemiştir burda unutmuştur dedim. İçimi de derin bir korku sardı. Telefonu alıp aceleyle aşağı indim. Resepsiyon da ki görevliye hemen Melek' i sordum. Görevli önce sessizce baktı bana. Sordum ısrarla nerde olduğunu. 'Gitti' dedi. Şaşkındım. Bu ne anlamsız bir sözdü. 'Türkiye' ye döndü' dedi. Ne saçmalıyor bu adam diye geçirdim içimden. 'Ağlıyordu' dedi. Neden ağlamalıydı ki? Onu üzecek hiç birşey yapmadığımı düşünüyordum. 'Acele ederseniz yetişirsiniz belki' dedi. Hiç birşey söyleyemeden hemen havalimanına gitmek için koşup arabama bindim. Son sürat gittim. Hemen uçak seferlerine baktım. Uçağın kalkmak üzere olduğunu gördüm. Çıkış kapısına doğru insanlara çarparak koştum. Kapıdaki güvenlik görevlileri tuttular beni. Yalvardım beni bırakmaları için ama nafile. Tam da o anda uçağın havalandığını gördüm. Görevliler de kalktı artık yetişemediniz dediler. Umutsuzca döndüm kapıdan. Yolcu bekleme koltuklarına oturdum. Kendime gelemedim bir süre çünkü anlamsız geldi bana. Ağlamaya başladım sonra vaktin nasıl geçtiğini anlamadan. Kalkıp eve döndüğümde akşam olmuştu çoktan. Annem açtı kapıyı ben de ona sarılıp ağlamaya devam ettim. Melek gitti dedim. Onlarda haliyle bir anlam veremediler. Peşinden git dediler. Gitmeliydim ama ismi ve ülkesi dışında hiçbirşey bilmediğimi fark ettim. Hangi şehir, nerde yaşar, soyismi ne bilmiyormuşum meğer. Anlattıkları geldi aklıma ama doğru muydu bilmiyordum. Neden gitti acaba dedik. Evli miydi? Bize anlattığı ailesi gerçek miydi? Beni hiç sevmemiş miydi? Evlilikten mi korkmuştu? Ailesinden tepki mi almıştı? Neydi onu aceleyle döndüren? Bir çok soru işareti bıraktı bana. Türkiye' de nerde nasıl arayacaktım onu? Ayrıca bana hiç birşey söylemeden gitmesi de çok zoruma gitmişti. Peşinden gitmek de gelmedi içimden. Ani bir durum olmuşsa beni mutlaka arar veya bir haberleşme imkanı bulur dedim. Bekledim günlerce ama ne haber ne ses geldi ondan. Terketti beni dedim sonra. Hayatıma bakmalıyım dedim. Kaç kadın denedim sayısını bilmiyorum. Onu unutmaya çalıştım. Sonunda fark ettim ki her nefeste onu aramışım. Bıraktım sonra akılına herşeyi. Üzerinden aylar geçip hala ses çıkmayınca anladım dönmeyeceğini. Seni görünce de bu kadar ciddi bir durum olacağı aklıma gelmedi. İçimin acısının sebebinin gidişi olacağını hiç düşünemezdim. Yalnızlığıma yalnızlık eklendi. Oysa ki ben onunla yenecektim bunu" dedi. Ağladı ellerinini yüzüne kapatıp. Hiç bir yorum yapamadım. Böylesi güzel bir aşk nasıl da büyük kapkara bir sona neden olmuştu? Biraz doğrulup başını omzuma yasladı.
"Seza, keşke bu bir kabus olsa da uyansam hemen Melek' i arasam bulsam kavuşsam sarılsam ona" dedi. Ben de elini tutup
"Senden daha çok isterdim bunu emin ol" dedim. Birlikte yaşadıklarını anlatmaya başladı. Ben hepsini ezberlemiştim ama o kadar güzel antıyordu ki bölmek istemedim. Saatte iyice ilerlemiş gece yarısı olmuştu artık. Anlatmaktan ve ağlamaktan yorulmuştu. Doğruldu ve bana
"Sen anlatsana biraz da" dedi. Ben de
"Melek seni çok sevmiş. En iyi bildiğim ve kesin emin olduğum şey bu. Yaşadığı herşeyi de yazmış fakat sadece mutlu olduğu zamanları yazmış. Onun güzel bir fotoğraf makinası ve telefonu vardı. Çalınmış ilk gün. Ne sana söylemiş ne deftere yazmış. Seni yazmış sadece kısacası. Ne gezdiği yerlerden, ne yediğinden, ne gördüğünden bahsetmemiş. Bu ülkenin adını dahi yazmamış. YENİ DÜNYAM demiş hep. Sana karşı içinde büyüyen aşkına karşı koymak istemiş hep fakat engel olamamış. Hatta hiç peynir yemeyi sevmezken senin elinden yemiş defalarca. Defterine not alırken seninle olduğu zamanları özenle yazmış. İlk günlerini o kadar yüzeysel ve sıkıcı bir halde yazmış ki. Sadece benim isteğim üzerine böyle bir defter tuttuğunu açıkça belli eder gibi uyudum, uyandım, gezdim, otele döndüm şeklinde. Seninle tanıştıktan sonra farklı yazmış. Sana haksızlık yaptığını düşünmüş. Yanında hayata yummak istememiş gözlerini. Tam da istediği olmuş aslına bakarsan. Seni terk ettiğini düşünmeni istemiş. Tüm bu olumsuzlukları yanında yaşarsa onu unutamayacağını düşünmüş. Çok güzel bir aşkmış ki unutmanı ve hayata devam etmeni istemiş. Aklında terk edip gitmiş bir kadın olarak kalmayı göze almış. Ben de pişmanın şimdi gelmeseydim daha mı iyi olurdu acaba" dedim. Gözlerini beyaz güllere çevirdi. Sessizce kaldı bir süre. Bana
"Ben o ne yapmış olursa olsun zaten unutamazdım ki" dedi. Gözlerinde ki yaşlar tükenmiş gibiydi artık. Allah' ım ne olur dayanma gücü ver ona. Söylediklerimin belki de çoğunu anlamıyordu. Uzun süren sessizlikten sonra biraz kafasının dağılmasını istedim.
"İlk dans şarkınızı ve arabada dinleyip ona armağan ettiğin şarkıyı çok merak ediyorum" dedim. Neyse ki başarmıştım. Hemen küçük bir gülümsemeyle telefonunu eline alıp önce dans ettikleri şarkıyı açtı ve sehpaya bıraktı. Gerçekten çok güzeldi. Ben de telefonuma film ve şarkının ismini kaydettim. Kesinlikle izlemeliydim. Bitince de ikinci şarkıyı başlattı. O da harikaydı. Aslında onların aşklarıyla kulağıma daha bir anlamlı geliyordu. Şarkıların sözlerini defterden ezberlemiştim zaten.
Zaman geçmiş sabah ilk ışıklarıyla aydınlatmıştı bahçeyi. Kalmalı ve Naval' ı da alıp dönmeliydim artık. Ayağa kalktım ve Naval'ı da ellerinden tutup ayağa kaldırdım.
"Hadi gidelim geç kalmadan" dedim. Başını salladı tamam der gibi. Yavaş adımlarla geçtik içeri. Annesi ve babası salonda bizi bekliyorlardı. Anne kapının önüne Naval için valiz hazırlayıp bırakmıştı. Baba
"Sizin için kahvaltı hazırlattım. Lütfen birşeyler yiyip öyle çıkın. Otele de şoförü gönderdim. Birazdan eşyalarınızı getirir" dedi. Baba da Melek' in bahsettiği gibi düşünceli bir adamdı.
"Teşekkür ederim" dddim kısık bir sesle. Geçip birkaç şey yiyip çıktık. Şoför valizim elinde kapıda hazır bekliyordu. Anne ve baba kapıya kadar eşlik ettiler bize. Kapıda anne ve babaya sarıldım önce. Onlara
"Size ömrümüz boyunca minnettar kalacağız. Ablama gösterdiğiniz ilgi ve sevgi bizi çok mutlu etti. Keşke düğün yapmak için tanışmış olsaydık. İzin verirseniz arada bir ziyaret etmek isterim sizi" dedim. Anne
"Tabi ki, gelin mutlaka. Ailenize bizden selam iletin. Melek kızımın da Allah yardımcısı olsun. Ne hakkımız varsa da helal olsun. Sizden tek isteğim oğluma dikkat edin" dedi. Anne konuştuktan sonra ikisi de göz yaşlarına engel olamadılar. Naval ağzından tek kelime çıkmadan anne ve babasına sarılıp arabaya bindi.
Sessizce geçen yolculuktan sonra ulaştık havalimanına. Uykusuzluk, ağlamak ve içinde ki acının ağırlı Naval'ın omuzlarındaydı ve konuşmaya hali kalmamıştı. İşlemlerden sonra uçağa geçtik ve artık Vatan a dönüş yolundayız.