YAZARDAN
Melek, doktor ve hemşire işlerini yapana kadar en son bu satırları yazıp defterini kapattı ve yatağının yanında ki sehpanın üzerine bıraktı defterini. Birden gözlerinin önü kararmıştı göremiyordu hiçbir yeri. Doktora seslendi
" Göremiyorum, ne oluyor?" dedi. Doktor hemen yanına geldi. Muayenesini yapıp telaşla durumu kontrol altına almaya çalıştı. Hemşire dışarı koşarak çıktı. Diğer doktorları çağırdı. Ailesi kapıda onu bekliyordu. Hemşirenin telaşlı halini görünce baba durumu anladı.
"Kızım gidiyor!" deyip figan etti. Odaya girmek istedi ama izin verilmedi. Anne ayakta durmakta güçlük çekiyor Seza' ya sarılmış ondan destek almaya çalışıyor ağlıyordu. Çok sürmeden doktorlardan birisi dışarı çıktı ve yüzü oldukça asıktı.
"Lütfen sakin olun, daha fazla dayanamadı. Üzgünüm onu kaybettik" dedi. Baba artık ayakta durmakta zorluk çekiyordu. Yıkılmıştı ve canı çok yanıyordu. Duvara dayanırken birden yere yığıldı. Öyle bir feryat etti ki orda bulunan çalışanlar inleyen hastane koridorlarından koşarak oraya toplandılar. Anne
"Çiçeğim gitti!" dedi sadece. Çok ağırdı onun için. Çevresinde onu sakinleştirmeye çalışanları görmüyordu bile. Ağlamak kelimesi az kalırdı yanında.
Seza, kapının önünde dizlerinin üzerine yığıldı yere. Başını kapıya yaslamış
"Gitme ne olur, bırakma bizi Ablam" dedi. Bütün hastane binasında sesleri yankılandı. Melek hayata gözlerini kapatmıştı ve bu ailesinin kaldıramayacağı bir acıydı. Melek tüm yaşadıklarını bıraktı sevdiklerine.
Melek' in kıyafetlerini, defterini bir çantaya koyup ailesine teslim ettiler. Çantayı Seza aldı ama açamadı. Sadece kucağına sıkıca bastırıp ağlaya bildi.
Hastanede ki defin işlemlerini yaptılar. Ölüm tarihini ve saatini rapor ettiler. Yıkandı ve kefenlendi. Bembeyaz kefen içinde beyaz bir gül gibiydi. Yüzü asık değil gülümseyen bir haldeydi. Ailesine son kez görebilecekleri söylendi. Hemen koştular. Yüzü açılınca öpüp sarıldılar sırayla. Anne
"Gelin gibi olmuş" dedi. Çıktılar yanından. Kalan işlemlerde yapıldıktan sonra Melek önde sevdikleri arkasında mezarlığa ulaştılar. Cenaze namazı oldukça kalabalıktı. Seveni çoktu ve herkes hakkını helal etti. Mezara konuluşunu, üzerine toprak atılışını çaresiz acılar içinde izledi ailesi. Herkes dağıldı ama ailesi hava kararıncaya kadar toprağına sarılıp ağladılar. Seza anne ve babasını toparlaması gerektiğini biliyordu.
"Gidelim artık, burda kalmamızın ona bir faydası yok. Hadi eve gidelim" dedi. Baba
"Allah yardımcın olsun canım kızım. Seni ne kadar özleyeceğimin tarifi yok. Sensiz nasıl yaşarım bilmiyorum. Seni çok seviyorum" dedi.
Anne
"Çiçeğim, kabrin cennet bahçesi olsun. Ben bu acıya nasıl dayanırım bilmiyorum. İçim yanıyor annem" dedi.
Seza
"Ablam, Allah'ım seni korusun. Sensiz yalnızım, sensiz nasıl nefes alınır, ben aileme nasıl destek olurum bilmiyorum" dedi. Ağlamaktan daha fazla konuşacak dermanları kalmamıştı.
Evlerine döndüler. Günlerce kendilerine gelemediler. Yemediler, uyumadılar. Dostlarının onlara desteği biraz olsun yaşamalarına yardımcı oluyordu.
Anne kabullenemiyordu bir türlü. Baba bir yandan kızını kaybetmenin verdiği acıyla bir yandan da ona yardımcı olamamanın pişmanlığıyla baş etmeye çalışıyordu. Seza ablasız kalmanın yalnızlığı, içinde ki büyük hüzün, ailesine destek olmak zorunda kalması ve bu nedenle güçlü durmaya çalışması ona ağır geliyordu.
Günlerin nasıl geçtiğini anlayamadılar bile. Zaman, acılarını dindirmedi ama Melek'in yokluğuna artık aralarında olmayacağına alıştırıyordu onları.
4 ay sonra
Aradan tam dört ay geçmişti. Baba artık işine devam ediyordu. Anne ise durumu biraz daha kabullenmişti fakat hala hayatına kaldığı yerden devam edemiyor psikolojik destek alıyordu. Seza ailesinin toparlanması için sağlam durmaya çalışıyor bir yandan da yokluğuna alışıyordu artık yavaş yavaş. Geçen aylara rağmen Melek'in evde ki odasına hala giren olmamıştı. Yanında getirdiği valizi ve hastanede teslim edilen çantası odasının ortasına bırakılmış kapısı kapatılmıştı.
Seza okulundan eve döndükten sonra ablasının odasına girmek istedi. Kapının önünde durup derin bir nefes aldı. Kapıyı yavaşça açık girdi içeri. Yatağı, dolabı, çalışma masası, kitaplığı, perdesi, halısı nasıl bıraktıysa aynı şekilde duruyordu.
Melek'in odasının geneli beyaz renkteydi. Mobilyaları beyaz, yatak örtüsü beyaz üzerine mor çiçekliydi. Halısı ve perdesi beyaz üzerine mor ve pembe ince çizgiliydi. Kitaplığı beyaz raflardan oluşuyordu ve oldukça büyüktü. Tek bir boşluk yoktu. Kitapları ve not aldığı sayısız defterleri özenle dizilmişti. Masanın üzerinde pembe kalemliği ve sarı masa lambasından başka birşey yoktu. Melek düzenli olmayı çok sever ve çalıştıktan sonra mutlaka kitap ve defterlerini toplardı. Odanın ortasında duran valizi ve hastaneden alınan çantası Sezanın dikkatini çekti. Bir an ablasının tatilde yaptıklarını not ettiği defter geldi aklına. Hemen çantayı açıp defterini çıkardı ve okumaya başladı. Yazdıklarını ağlayarak okumaya çalışıyor bazen de yaşadığı mutlu anlara gülümseyerek devam ediyordu. Gece boyunca okudu ve arada göz yaşlarını dindirebilmek için kapattı defteri.
Melek'in yaşadıkları onu derinden etkilemiş ve büyük bir merak içine sokmuştu. Fark etti ki o sadece mutlu olduğu anları yazmıştı. Bir çok ayrıntıyı atlamıştı. Canını sıkan, okuyanı üzecek hiçbirşeye yer vermemişti. Defteri okurken zamanın nasıl geçtiğini fark etmemiş bitirdiğinde sabah olduğunu anlamıştı. Defteri göğsüne sıkıca bastırdı ve ağladı. Aklına takılan tek soru Patron Melek gittikten sonra ne yaşamış, onunla ilgili neler düşünmüştü? Kendi kendine mırıldandı
"Bu hikaye yarım kalmış. Böyle olmamalıydı. Patronun da herşeyi bilmeye hakkı var bence" dedi. Defter elinde hızlı adımlarla odadan çıkıp anne babasının odasına koştu ve onları uyandırdı.
"Anne, baba kalkın sizinle acil konuşmalıyız. Salonda sizi bekliyorum" dedi. Anne baba ne olduğunu anlamaya çalışarak telaşla koştular salona. Onları koltuğa oturtup sakinleştirmek için Seza
"Lütfen sakin olun. Kötü değil aksine güzel birşey söyleyeceğim" dedi. elindeki defteri göstererek
"Bu ablamın tatilde yazdığı defter. Yaşadıkları çok güzel inanın. Aşık olmuş, heyecanlanmış, mutlu olmuş. O adam da sonuna kadar sevmiş ablamı incitmemiş, kırmamış, nazik davranmış her zaman. Bir eksik kalmış ama ablam hastalığından hiç bahsetmemiş. Adam ablamla evlenmek isteyince de çıkıp gelmiş hem de hiç birşey söylemeden. Ablamı o kadar çok sevmiş ki bunu hak etmedi bence. Gerçeği bilmesi gerekiyordu. İzniniz olursa ben bu hikayeyi tamamlamak ve o adma herşeyi anlatmak istiyorum" dedi. Anne ve baba büyük bir şaşkınlıkla kızlarını dinliyorlardı. Melek'in son günlerini mutlu geçirmiş olması içlerini az da olsa ferahlatmıştı. Bir süre sessizce düşündüler. Anne
"Bunu yapmak sence doğru mu? Melek doğru olduğunu düşünseydi zaten yapardı." dedi. Seza bunu kabul etmeyen tavrıyla
"Anneciğim, Melek onun sevgisine kıyamamış ama onu çok sevmiş. Kim bilir adam ne halde ? Neler düşünüyor? Ablamın arkasından kötü kötü hisler oluşmasını istemiyorum. Bence durumu bilmeyi hal ediyor. Anlamı başka yerlerde neler yaşıyor kimlerle gibi duygularla hatırlamasın. Ayrıca ablama o kadar fazla kıymet vermiş ki bu haksızlığı ona yapmamalıyız bence" dedi. Baba durup düşündü ve ayağa kalkıp Seza ya sarıldı.
"Git kızım! O adamı bul ve herşeyi anlat. Gerekirse buraya da getir. Ben bir erkek olarak bakıyorum duruma ve kesinlikle bilmesi gerektiğini düşünüyorum." dedi. Anne
"Nereye gittiğini bilmiyoruz, nasıl gideceksin peki?" dedi. Seza hemen Melek' in odasına koştu. Gittiği yere dair mutlaka bir ip ucu bulacağını tahmin ediyordu. ablasının getirdiği valizi açtı.
Seza valizi açarken anne ve babası da arkasında odanın kapısında gözleri yaşlı onu izliyorlardı. Bu güne kadar giremedikleri odanın her yerinde Melek'in hatıraları vardı.
Seza şanslıyı çok zorlanmadı. Valizin kenarına iliştirilmiş bir broşür buldu. Hemen açtı ve gördü ki bir otele aitti. Otelin adı, adresi ve telefon numarası yazıyordu. Melek broşürün arkasına kaç numaralı oda olduğunu ve fiyatını not etmişti.
Otel Hindistan' daydı. Şimdi en azından hangi ülke, hangi şehir, hangi otel biliyorlardı. Seza otele gidip Patrona ulaşa bileceğini tahmin etmişti. Hemen telaşla havalimanını aradı ve ertesi gün için biletini aldı. Anne ve baba sessizce Seza yı izliyorlardı.
Seza hemen hazırlık yapmaya koyuldu. Anne defteri alıp Seza ya uzattı.
"Bunu yanına al ve ne yaşarsan yaz ki bu hikaye tamamlansın" dedi. Seza gözleri yaşlı halde annesine sarıldı ve defteri alıp çantasına koydu.
"Kesinlikle yazacağım ve dönünce de size okutacağım" dedi. Bu durum onları karanlık yastan az da olsa uzaklaştırmıştı. Kızlarını bu kadar güzel seven ve mutlu eden bu adam üzüntülerini dağıtmıştı. Akşam yemeği için anne Seza uzaklara gideceğinden güzel bir sofra hazırladı. Aylardır ilk defa hep beraber sakince yemek yiyeceklerdi. Seza
"Ablamın son zamanlarını böyle mutlu geçirmiş olması hepimizin yüzünü güldürdü. Bakalım orda neler yaşayacağım"dedi. Baba
"Dikkatli ol ve o adama durumu anlatırken kelimelerini özenle seç. Yalan söyleme ne olursa olsun. Doğruyu en düzgün şekilde anlat ona" dedi. Anne bu cümleden etkilendi ve elindeki çatal tabağa düştü. Derin bir nefes alıp Seza ya döndü
"Kızım, aşk insanı dünyadan alır ve başka bir aleme taşır. Kalbin o olmadan duracak sanarsın. Arandaki bağ öyle kuvvetlidir ki başka bir yerde nefes alıyor, gülümsüyor belki de dersin ve bundan mutlu bile olursun. Sevdiğini sonsuza kadar kaybetmiş olmak insanı ne yaşatır ne öldürür. Arafta kalırsın. İçine çektiğin nefes acı verir. Gerçek aşksa eğer yaşadığın kalbin paramparça olur. Göz yaşların dindirmeye yetersiz kalır içinde kor alev gibi acını" dedi.
Seza ve baba yemeğe devam edemediler. Göz yaşları sessizce süzüldü yanaklarından. Baba dayanamadı ve kalkıp anneye sarıldı ve ağladılar. Seza büyük bir yükün altına girdiğini biliyordu fakat yerine getirmesi gerektiğine inanıyordu. Seza da kalkıp anne ve babasına sarıldı ve
"Merak etmeyin, elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışacağım. Şimdi kalkıp yatalım sabah erken uyanmalıyız" dedi.
Hiç konuşmadan masayı toparlayıp yattılar. Üçünün de gözleri sabaha kadar kapanmadı ve içlerinde ki büyük kaygı acıyla süzülüyordu ağlamaktan yorulmuş gözlerinden.