Mediadaki müzikle birlikte okumanızı tavsiye ederim.
Yol boyunca dışarıyı izleyerek ağladım. Bu güzel yere gelirken uyumuştum fakat giderken ağlıyordum. Bu kadar uzun mu sürmüştü giderken? Bir türlü bitmemişti yolculuk.
Sonun da Türkiye sınırları içindeydim. Uçaktan inmek gelmiyordu içimden. Zorlanarak kalktım koltuktan. Yere ilk adım attığımda havayı iyice çektim içime. Yürümeye de dermanım yoktu sanki. Yavaş adımlarımı güçsüzce atarak çıktım havalimanından. Aklımda patrondan başka birşey yoktu. Gülüşünü, sevişini, sesini, yaşadığımız güzel günleri hatırlayıp sadece ağlıyordum. Etrafımda ki insanların bana bakışlarından rahatsızdım ama sessizce ağlıyor ve engel olamıyordum kendime. Hemen evime dönmek anneme, babama, kız kardeşime sarılmak istiyordum.
Taksiyle evimin önündeydim nihayet. Onlara geleceğimi haber vermemiştim. Şaşıracaklardı elbet beni kapıda görünce. Başım çok kötü dönüyordu. Kapının önüne ulaşıp zile bastım. Birden gözümün önü karardı. Heryer simsiyahtı. En son annemin "Melek kızım!!" diye çığlığını hatırlıyordum.
Gözümü zorlanarak açmaya çalışırken hastanede olduğumu fark ettim. Annem odanın kapısının önünde doktorla konuşuyordu. Babam ve kız kardeşim de yanlarındaydı. Doktor
"Beyindeki tümör son haddine gelmiş artık. Bunun böyle olacağını tahmin ediyorduk ama bu kadar çabuk ilerlemesini beklemiyorduk. Şu an yapabileceğimiz tek şey ağrılarını azaltmaya çalışmak. Üzgünüm!" dedi. Annem elleriyle ağzını kapattı ve duvar yaslandı, ağlıyordu. Ayakta durmakta zorluk çekiyordu. Babam koltuğa oturdu yalpalanarak. Gözündeki çerçevesiz gözlüklerini çıkardı. Yıkılmıştı! Yüzü hissizdi donmuştu sanki, göz yaşları acıyla döküldü tatlı yanaklarına. Kız kardeşim babamın yanına oturup ona sarıldı ve sesli olarak ağlamaya başladı. Seza
"Bu acı çok ağır, yardım et Allah'ım onu bize bağışla" dedi.
Tek ses ondan çıktı. Onları benim yüzümden bu kadar üzgün görmek beni daha da mahvediyordu. Keşke birşeyler yapabilecek olsaydım ama yapamıyordum. Ailemi bu ağır acıyla başbaşa bırakıp gitmek çok zordu.
Babam aceleyle gözlerini sildi. Annemi omuzlarından tutarak kendine çevirdi.
"Hadi canım topla kendini. Doktorun yanına gidelim ve en küçük bir umut ışığı varsa eğer hemen yapalım gerekeni. Kızımız için ayakta durmamız lazım" dedi. Annem de gözlerindeki yaşları o güzel mis kokan elleriyle sildi.
"Tamam, haklısın, gidelim, konuşalım. Ne yapabileceksek yapalım. Ben bunu kabul edemem. İnşallah bir çare bulalım" dedi. Aceleyle çıktılar odadan. Seza hala koltukta ağlıyordu. Kardeşim, kan bağım, canım, hayat yoldaşım o benim. Ağlamasına dayanamıyordum.
"Seza!" dedim. Bir telaşla sesime kalktı yerinden. Hızla yanıma gelip elimi tuttu. Elimi içini çekerek öptü.
"Ablam, bir tanem!" diye bildi sadece. Boğazının düğümlendiğini fark ediyordum, konuşmakta güçlük çekiyordu. Elini sıktım ve kendime çekip öptüm.
"Canım benim, ağlama artık yapma ne olur. Sizi böyle görünce ben daha kötü oluyorum" dedim. Gözlerinden akan yaşları tek eliyle silip kendini sakinleştirmeye çalıştı.
"Tamam, ağlamıyorum. Seni çok seviyorum ablam, Meleğim" dedi.
"Ben de seni çok seviyorum bir tanem. Hadi sakinleş artık. Bu durumu biliyorduk zaten. Değil mi?" dedim. Gözlerini kapatıp içini çekti derince.
"Biliyorduk ama bu kadar erken değil. Tedavin için hala araştırma yapıyorduk biz. Bulacaktık elbet."
"Canım, Sezam, ben kendimi biliyorum zaten. Zamana hep erken diyecektik. Son bir haftadır durumumun ağırlaştığını fark ediyordum" dedim. Kendini zorla tutmaya çalıştığını görüyordum.
"Tamam, peki neredeydin? Ne yaptın? Kötü birşey mi oldu? Canını sıkacak olaylar mı yaşadın? Neden böyle ağırlaştın?"
"Aslında hiç de kötü şeyler yaşamadım. Aksine son günlerim o kadar mutlu geçti ki...."
"Nasıl yani? Gerçekten mi? Anlat hadi o zaman" dedi. Düşündüm bir süre ve derin bir nefes aldım. Bir yandan mutluluk bir yandan pişmanlık vardı içimde. Patrona haksızlık etmiştim. Ona bu kadar aşık olmamalıydım. Bana bağlanmasına ve benimle evlenmek istemesine engel olmalıydım. İlgisini ilk fark ettiğim de dönmeliydim. Onun için bir gelecek olamayacağımı biliyordum fakat kendime engel olamamıştım. Patrona da kendime de büyük bir haksızlıktı bu.
Kardeşim merakla anlatacaklarımı bekliyordu.
"Aşık oldum! Çok sevdim onu hemde herşeyden vazgeçecek kadar. Beni unutmasını dileyecek kadar çok sevdim."dedim. Gözlerim yaşla doldu. Boğazımda ki ağrılı düğüm konuşmama engel oluyordu. Seza
"Gerçekten mi? Bu çok güzel birşey o zaman. Benim anlamadığım neden seni unutmasını istedin?"
"Çünkü, o da beni çok sevdi. Hatta önceki akşam bana evlenme teklif etti" dedim. Seza çok şaşırmıştı.
"Bu kadar kısa süre de mi evlenme teklif etti sana? Demek ki sana tamamen aşık bu adam. Sen ne yaptın? Ama sen burdasın, o adam nerde?"
"Evet gerçekten beni çok sevdi. Ben ona herhangi bir cevap vermedim. Hiçbir açıklama yapmadan döndüm buraya. O orda kaldı. Şimdi ne yapıyor bilmiyorum"
"Ne? Nasıl yani? Neden böyle birşey yaptın?"
"Çünkü ben onu çok sevdim"
"Sevdin tamam neden terkettin adamı?"
"Ona rahatsızlığımdan hiç bahsetmedim, söyleyemedim, kıyamadım. Bana o kadar özel davranıyordu ki, hastalığımı bilirse kendini çok fazla yıpratırdı. Benim durumum da ortada. Çok zamanım kalmadığının farkındayım. Söyleseydim asla yanımdan ayrılmazdı. Ben onun beni bu halde görüp üzülmesine dayanamam. Onun yanında olamaz. Eğer gözlerinin önünde ölürsem bunu kaldıramaz. Bütün hayatını mahveder eminim bundan. Asıl o zaman ölümsüz olurum onun için. Onun yaşamasını istiyorum. Arkamdan yas tutmasın mutlu olsun istiyorum" dedim. Seza gözyaşlarına daha fazla engel olamadı. Ellerimi öptü defalarca ağlayarak. Bende kendimi durduramıyor ağlıyordum. Sezanın anlam veremediği şeyler vardı elbette.
"Canım Meleğim, ne kadar fazla sevmişsin sen. Onun için nelerden vaz geçmişsin. Şimdi de onu terkettiğini düşünecek ama"
"Ben de zaten öyle düşünmesini istiyorum. Eğer onu terkettiğimi düşünürse bana olan sevgisinden daha çok nefret edecek benden. Beni unutmaya çalışacak. Belki de başarılı olacak. Aklına her geldiğimde sinirlenecek. Onu bu kadar sevdiğimi bilerek öldüğümü görürse unutamadığı acı aşkı olurum ve ben böyle olmasını istemiyorum. Hayatına devam etsin, yaşasın, mutlu olsun"dedim. Patron, sevdiğim, kim bilir ne halde şimdi. Ona daha büyük bir acı yaşatmamak için üzüyorum şimdi.
Konuştuklarıma kardeşim inanamıyordu.
"Ne yani seni kötü mü hatırlayacak? Sen bunu hak etmiyorsun canım"
"Önemli olan onun neyi hak ettiği artık. Ben zaten gidiyorum. Senden tek isteğim mezarıma beyaz güller dik. Onu hep yanımda hissedeyim" dedim. Seza kıpkırmızı olmuş gözlerindeki yaşlara karşı koyamıyordu ve hala ağlıyordu. Hızla kalkıp lavaboya gitti. Yüzünü yıkadı, kendine gelmeye çalıştı. Yanıma gelip yüzümü sevdi. Alnımdan öpüp kokumu içine çekti.
"Ablam, senin kararın ve sen en iyisini bilirsin ki bu kararı verdin" dedi.
Kapı açıldı giren annem ve babamdı. Ağlayarak girdiler içeri. Beni uyanmış görünce göz yaşlarını silip yanıma geldiler telaşlı ve heyecanlı bir halde. Annem bir elimden babam bir elimden tuttu. Yüzlerinde ki ifade acıtıyordu canımı. Sevgi, güven, acı, korku hepsi bir aradaydı. Onları daha fazla üzmek istemiyordum. Gülümsedim onlara bakarak. Bu durumun içinde gülmek o kadar ağır geliyordu ki.
"Hadi ama anne, baba iyiyim ben" dedim. İyi değildim ama böyle söylemek zorundaydım.
* İçin dışın acıyla yanıp kavrulurken iyiyim dersin. Karşındaki kıymetlindir kıyamazsın*
Annemin bir eli elimde diğer eli saçlarımı okşuyordu, öpüyordu. Babam ellerinin arasına aldı elimi. Başını önüne eğmiş göz yaşlarını saklamaya çalılıyordu. Ne kadar da şanslı bir evladım diye düşündüm. Ailem beni ben de onları sınırsız seviyordum. Üzülmelerine dayanamıyordum. Onlar da beni kaybetmeye dayanamayacaklardı, biliyordum. Aileme destek veren birşeyler söylemeliydim.
"Canlarım, böyle yaparak yaparak daha çok üzüyorsunuz beni yapmayın lütfen. Toparlanın hadi. Hepinizden bir isteğim var. Arkamdan çok üzülmeyin, ağlamayın, hatta sevinin istiyorum. Sevinin çünkü bu acılarımdan kurtuluyorum. Rahatlayacağım artık. Bana bir annenin, babanın, kardeşin yapabileceği her türlü fedakarlığı, sevgiyi, mutluluğu yaşattınız. İçimde hiç bir kırgınlık yok size dair. Hep mutlu anılarımız var hafızamda. Allah'a binlerce kez şükür ediyorum. Sizin gibi bir aileye beni layık gördüğü için. Hayatınıza devam edin. Eksik kalmasın hiç birşey. Kader diyelim elden ne gelir. Yapabileceğiniz birşey olsaydı sonuna kadar yapardınız biliyorum eminim bundan. Benim aklıma takılan tek bir sıkıntı yok. Sizin de olmasın. Sonun da olacaktı bu. Aklınıza gelirsem sadece dua edin bana. Allah günahlarımızı affetsin. Bana son kez yardım edin lütfen. Ayrılıklar kavuşmak içindi değil mi? Sizi üzgün görünce daha çok acıyor canım. "dedim.
Ağlayarak dinlediler beni. Zordu hem de çok zordu. Nasıl veda ederdi ki insan sevdiklerine. Üzülmeyin demek alır mı bütün sıkıntılarını, siler mi gözde ki yaşları? Kelimelerin anlamı da yok tesiride. Onlara ne söylesem dindiremem acılarını. En azından mutlu gittiğimi bilsinler istedim. Üzüleceklerdi elbet. Annem, çok büyük zorluklarla kucağına aldığı, gözünden sakınarak büyüttüğü yavrusuna koyamazdı toprağın altına. Babam, içine atardı, anlatamazdı, yıkılırdı. Sezam, yalnız kalır, büyük bir boşluğa düşer, için için ağlar, anneme ve babama destek olmak ister, kendinden vazgeçerdi. Allah'ım yardım et onlara, ferahlık ver ne olur. Allah'ım bana da yardım et, gidişimi kolaylaştır. Sana inandım sana güvendim. Beni rahmetinle yargıla.
Annem başımı okşayarak konuşmaya çalışıyor ama ağlamaktan çatallaşmış sesi boğazına takılarak zorla çıkıyordu.
"Annem, çiçeğim, dayanmaya çalış ne olur. Böyle konuşma, biz yanındayız ve her türlü yolu deneriz. İstersek başarırız sen yeter ki gücünü kaybetme." dedi. Annem, canım, gül kokan annem hala umudunu kaybetmemek için mücadele halindeydi.
Babam başını kaldırdı. Yüzündeki hüzün onu yıpratmıştı. Gözleri ağlamaktan şişmiş, göz altları uykusuzluktan kararmıştı. Sessizce baktım gözlerine belki de son kez.
"Kızım, çok özür dilerim, elimden birşey gelmiyor. Affet beni ne olur. Kaldıramıyorum artık. Seni bu halde görmeye dayanamıyorum."dedi.
Babam hastalığımı öğrendiğimizden bu ana kadar hep bir çare aradı. Tetkik sonuçlarımı eline alıp gitmediği hastane, baş vurmadığı doktor kalmamıştı. Kendi mesleğinin alanına girdiği için birşey yapamıyor olmak onu çok üzüyordu ve kahroluyordu. Cerrahi müdahalenin imkansız olduğunu ilaçla tedavinin sonuç vermediğini biliyordu fakat babam buna hiç inanmadı. Asla pes etmedi. Son güne kadar umudunu kaybetmedi. Ben ona sonuna kadar güveniyordum. En küçük bir umut ışığı olsa denerdi şansını ama yoktu maalesef. Babamın bu haline dayanamıyordum.
"Babam, sen kralsın. Olsaydı bulurdun eminim. Suçlama artık kendini. Seni affetmem gereken bir durum yok. Sen beni affet, hakkını helal et" dedim. Tek ses çıkmadı kimseden. Odanın kapısı açıldı. Doktor ve hemşire girdi içeri. İlaç verilip muayene yapacaklarmış. Çıkardılar ailemi odadan. Bu arada güneşin sakince doğduğunu ve odama incecik ışığının süzülerek girdiğini fark ettim. Bu doğan gün başka bir gündü anlaya biliyordum.