Sabahın ilk ışıklarıyla Seza kalkıp hazırlandı. Odasından çıktığında anne ve babası hazır salonda bekliyorlardı. Seza elindeki valizi kapının yanına bırakıp ailesine kocaman sarıldı. Hepsinin de gözleri dolmuştu fakat Seza tıpkı ablası gibi duygusal bir ayrılık yaşamak istemiyordu.
" Merak etmeyin, ablamın bize bıraktığı emaneti görmeye gidiyorum" dedi.
Sessiz ve sakince yola çıktılar. Havalimanına ulaşana kadar kimseden ses çıkmadı. Uçağın kalkış saati geldi ve Seza ailesine veda etmek için bekleme koltuklarından kalktı ve
"Hemen döneceğim, ulaşınca da ararım sizi" dedi. Baba
"Dikkatli ol" dedi. Anne
"Kelimelerini özenle seç ve yavaşça anlat ona. Geç kalma ama onu teselli edecek kadar da vakit geçir" dedi.
Susmuş ve sancılı duygular içinde olan aile Melek gibi Seza'yı da uğurluyorlardı. Anne ve babanın gözlerinde daha önce Melek'in mutlu ve heyecan dolu gidişi belirdi. Yüzünde ki gülümsemenin döner dönmez solacağını ve hayata veda edeceğini bilemezlerdi elbette. Gözlerinden dökülen yaşlara engel olamıyorlardı. Baba anneye dönüp sarıldı ve kızlarını yolcu edip arabalarına döndüler.
Seza tüm kontrollerden sonra elinde ablasının yazdığı defterle uçakta kalkış saatini bekliyordu. İçinde ki buruk acısı ve Melek' in büyük aşkına bu durumu anlatma kaygısıyla gergin ve bir o kadar da hüzünlüydü. Ablasının sevdiğiyle mutlu olma ihtimali pek yoktu belki ama ömrünün son günlerini büyük bir sevinç içinde yaşamıştı. En azından hayata veda etmeden önce karşına sevebildiği ve seven bir adam çıkmıştı.
Uçak hareket etti. Seza gözlerindeki yaşları silip kalemi eline aldı.
SEZA' DAN
Ben Seza. Melek' in tek kardeşiyim. Bu defterde yarım kalan hikayeyi tamamlamaya gidiyorum. Nerden nasıl başlarım bilmiyorum ama Ablamı kaybettik. Ben de şimdi yoldayım ve onun büyük aşkına söyleyemediği ne varsa anlatmaya gidiyorum. Nasıl anlatacağım konusunda en ufak bir fikrim de yok. Melek' in yazdıklarından anladığım kadarıyla onu sevmiş. Melek de ona sonunu düşünemeyecek kadar aşık olmuş. Ona mutlu gözleriyle sevgi dolu bakmış. Karşılığında da saf bir aşk tatmış.
* Kayıplar, gönlümüzden kayanlardır. Sevgisi ve aşkı ölmez ama görememek dokunamamak geçmeyen yaralar olarak kalır. Gönül gözü görür de ten dokunmaya hasret kalır. Dil söylemeyi kulak duymayı özler. Kokusunu özler burnun buram buram. Ellerini özler ellerin. Tüm benliğinde yanında olsun istersin, olmayacağını bildiğin halde istersin. *
Sonunda uzun süren yolculuğum bitmişti ve havalimanına ulaşmıştım. Aceleyle valizimi alıp hemen bir taxiye bindim. Elimde ki tek adres olan broşürü şoföre uzattım. Fazla zaman geçmeden otele ulaşmıştım. Ödemeyi yapıp hızlı adımlarımla otele ve hemen resepsiyona yöneldim. Orda ki görevliye hemen yanımda getirdiğim ablamın resmini uzattım tanımasını umarak. Neyse ki umduğum oldu ve görür görmez tanıdı.
"Türkiye, Melek" dedi. Heyecanla sordum
"Evet Melek. Hangi odada kaldığını öğrenmem ve aynı oda da kalmam mümkün mü?" dedim. Görevli tavrım ve aceleciliğim karşısında şaşırmıştı.
"Odası şu an boş. Peki siz kimsiniz?"
"Ben Melek'in kardeşiyim"
"Gerçekten mi? Hoşgeldiniz. İzninizle sormak istiyorum. "
"Tabi buyrun"
"Onu çok sevmiştik. Giderken ağlıyordu neler olduğunu merak ettik"dedi. Ablam canım benim. Çalışanlar da sevmiş demek ki onu. İyiliğini burda da fark etmişlerdi. Arkasında kalbi kırık Patrondan başka kimsenin kötü bir düşüncesi yoktu onunla ilgili. Bir süre düşündüm ve görevliye dönüp
"Ben de daha tam bilmiyorum öğrenmek için burdayım" dedim. Görevli merak içindeki gözleriyle bana bakıyor ağzımdan çıkacak kelimeleri duymak istiyordu. Ben de durumu tamamen açıklamak istedim
" üzgünüm size bu haberi getirdiğim için ama dört ay kadar önce onu kaybettik" dedim. Bu cümleyi kurmak ve sesli söylemek acı bir zehirdi sanki. Gözlerim dolmuş boğazım düğümlenmişti. Görevlinin şaşkınlığı ve üzülmüş hali yüzündeydi. Bir kaç dakika bu halde bana baka kaldı.
"Peki ya Naval Bey? Haberi yok bence" dedi. Haberi yoktu tabi ki
"Ben de ona haber vereceğim ama nasıl ulaşırım bilmiyorum. Bana yardım edebilir misiniz?" dedim. Hemen eline küçük bir not kağıdı alıp birşeyler yazdı ve bana uzattı.
"Buyrun burda iş yerinin adresi var. Şimdi zaten vakit geç. Siz odanıza buyrun sabah gidebilirsiniz ancak. Çok üzüleceğimden eminim" dedi. Üzülecek sözü yeterli değildi yıkılacaktı belki de. Kağıdı ve oda anahtarını alıp görevliye teşekkür ettikten sonra odaya çıktım. Kapıyı açtım ama odaya girmeden önce derin bir nefes aldım. Melek burda neler yaşamıştı? Bu kapıda aşkını bulmuş ve yine bu kapıdan çıkıp terketmişti onu. Yavaşça kapıyı açtım ve girdim. Çantamı hemen girişe bıraktım. Tıpkı yazdığı gibi yatak, televizyon, dolap, sehpa, balkon ve küçük masası karşımdaydı. Yazdıkları gözümde canlandı. Bu yatakta uyumuş, balkonundan şehri seyretmiş, bu masada ki puzzle..... Göz yaşlarıma engel olamıyordum artık. Yatağın üzerine oturup seyrettim odanın her ayrıntısını. Bütün anıları canlandı tek tek gözümde. Balkona çıktım ve sandalyeye oturup onun gibi seyre daldım şehrin ışıklarını. Yeni Dünyam dediği bu yer gerçekten can alıcı bir görüntüye sahipti. Zamanın nasıl geçtiğini anlamadım. Yol yorgunluğu ve yarın yerine getirmem gereken sorumluluğun ağırlığını düşünmek uykumun geldiğini anlamama engel olmuştu. Yatağa geçip uzandım ve yastığa sıkı sıkı sarıldım. Melek' e sarılır gibi sarıldım. Çok geçmeden de uyumuştum zaten.
Sabah güneş ışığının yüzüme vuruşuyla açtım gözlerimi. Günaydındı fakat bugün ben Patronun yanına gidecektim ve bu yük bana günaydın dedirtmiyordu. Kalkıp duş alıp hazırlandım. Terasa çıktım, Melek' in en güzel gecesinin tek şahidi olan yeri görmek istedim. Yazdığından çok daha güzeldi veya onun güzel anıları bana burayı böyle güzel gösteriyordu. Burada ilk dansını yapmış ve bahsettiği müthiş şarkıyı dinlemişti. Yıldızların altında ay ışığında sevdiğini seyretmişti. Ben de onun gibi bir kahve içtim ve artık gitmem gerekiyordu daha fazla vakit geçirmeden. Yavaş ve isteksiz adımlarımla aşağı inip bir taksiye bindim. Şoföre elimdeki adresi uzattım. Yol boyunca içim içimi kemirdi sanki. Dönsem mi acaba? diye de düşündüm. Babamın sözleri çınladı kulağımda. Bilmeye kesinlikle hakkı vardı. Nasıl söyleye bilirim diye kafamda cümleleri toparlamaya çalışırken ağlamama engel olamıyordum. Sonun da şoför geniş bir yolda durdu ve
"Burası" dedi. Hiç sesim çıkmadı. İçimi çektim ve parayı uzatıp indim. İş yeri oldukça büyük bir galeriydi. Dış cephesi tamamen siyah camlarla kaplı ve giriş kısmına park edilmiş iki araba vardı. Birisi siyah bir jep, diğeri beyaz spor bir araba. Giriş kapısına ilerliyordum fakat yürüyüşümden tedirginliğim anlaşılabilirdi. Arabalar Melek' in bahsettiği Patronun arabaları olduğunu tahmin ettim. Yaklaşınca fark ettim ki siyah araba oldukça bakımlı ve temizken beyaz araba terk edilmiş ve uzun zamandır yerinden kıpırdamamış gibi toz içindeydi. Kim bilir Patron onun gidişinden sonra neler yaşamıştı ki muhtemelen beyaz arabayı bir daha kullanmamıştı.
İçeri girdim ve karşımda duran danışmaya Naval Beyle görüşmek istediğimi söyledim. O da beni üst kata yönlendirdi. Merdivenleri çıkarken bacaklarımın titrediğini hissediyordum. Büyük siyah bir oda kapısının önünde sekreter vardı. Beni görünce ayağa kalkıp benimle tokalaştı.
"Buyrun nasıl yardımcı olabilirim?"
"Naval Beyle görüşmek istiyorum"
"Önce Naval Beye sormam lazım. İsminiz nedir?"
"Ona Melek'in kardeşi Seza olduğumu söyleyin"
"Tamam, siz oturun ben sorup geliyorum" dedi. Büyük kapıdan içeri girip kapattı kapıyı. Sekreter bir dakika sürmeden asık suratıyla dışarı çıktı.
"Sizinle görüşmek istemiyor ve hemen burayı terk etmenizi söyledi" dedi. Haklıydı, onu hertürlü sıkıntıyla bırakıp giden terk eden sevdiği kadınla ilgili kimseyi görmek istemezdi tabi ki.