Sabah uyandığımda kendime gelmiştim. Yüzümde ki yorgunluk kaybolmuştu. Sevinç ve heyecanla hazırlanıp hızla aşağı indim. Otelin kapısından çıkıp kaldırımda onu beklemeye başladım. Çok sürmeden en fazla beş dakika sonra geldiğini gördüm. Beyaz arabasını iyice tanımıştım artık. Tam önümde durdu. İçim heyecanla kaplandı mideme kramp girdi sanki. Arabasından inip hemen yanıma geldi ve bana kocaman ve içten sarıldı. Ben de onu özlemiştim kollarımla iyice sıkarak sarılıp kokusunu derince içime çektim. Aşk nasıl farklı bir duyguydu böyle. Hiç bir kanbağın olmayan birisine bu kadar tutkuyla bağlanmak, özlemek, onu görünce içinde dolaşan hisler, kokusunun verdiği huzur açıklayabilmek mümkün değildi. Sadece yaşanmalıydı. Geri çekilip yüzüme baktı
"İki gün de seni çok özlemişim"dedi. Bunu içinden gelerek söylediğini fark ediyordum.
"Ben de seni, sanki daha fazla zaman geçti" dedim. Gözleri gözlerim de tatlı tatlı gülümsüyordu. Dönüp arabanın kapısını kibarca açtı.
"Hadi gidelim, bugün gezeceğimiz çok yer var" dedi. Ben arabaya bindim oda aceleyle geçti direksiyon başına.
"Neler yapacağız bugün?"dedim.
"Büyük görkemli bir camiiye götüreceğim seni ama ondan önce sahilde yürüyüp sütlü çay içelim. Burda sütlü çay çok sevilir"dedi.
"Tamam, zaten sen nereye istersen ben oraya gidiyorum"dedim. Söylediği gibi sahile gittik önce. Deniz- kum- güneş üçlüsünün içindeydik. Pantolonlarımızın paçalarını katlayıp ayakkabılarımızı ellerimize aldık. Sahil boyunca el ele yürüdük. Gelip giden dalgalar ayaklarımızı serin serin ıslatıyordu. Arada bir de espiri yapıyor ve üzerime deniz suyu sıçratıyordu. Yaşına aldırmadan liseli gençler gibi eğleniyordu. Onda asıl güzel olan da buydu. İçinden ne geliyorsa onu yaşıyor beni de hiç tatmadığım kadar mutlu etmeyi başarıyordu.
Sahilden sonra sütlü çay içmeye gittik. Pek hoşlanmamıştım ama güzel olduğunu söyledim. Ordan kalkıp bahsettiği büyük camiye ulaştık. Gerçekten görkemli ve mimarisi harikaydı. Hayran olmuş izliyordum. İçeri girmek istedik ama çok kalabalık bir cadde üzerindeydi. İnsanları aşıp oraya girmeye çalışırken başımın döndüğünü hissettim. Patronun koluna sıkıca sarıldım. Ayakta durmaya çalışıyordum. Nihayet zorla da olsa girmiştik camiiden içeri. Oturup dua ettik birlikte. Dua ve maneviyat beni kendime getirmişti az da olsa. Oturduğumuz yerde etrafı seyre dalmıştım. Vakit de ilerlemişti.
"Gidelim mi artık?" dedi.
"Gidelim hadi" dedim. Ayağa kalkınca başım tekrar daha fena döndü. Bayılmışım.
Gözümü açtığım da Patron başımı kollarının arasına almış beni uyandırmaya çalışıyor etraftaki indanlardan su istiyordu. Onu böyle telaşlı görünce hemen doğrulmaya çalıştım. Kalkıp oturdum. Gözlerimi açmakta zorlanırken başımın hala döndüğünü fark edebiliyordum. Toparlanmam lazımdı çünkü Patron çok korkmuştu. Yüzümü elleriyle kendine doğru çevirdi. Gözlerime dikkatle baktı
"Kendinde misin?"
"Evet, iyiyim"
"Hadi hastaneye gidiyoruz" dedi. Canım benim çok korkmuştu. Ona
"Hayır gerek yok iyiyim ben"
"Olmaz lütfen hadi gidelim. Yürüme zaten kucağıma alırım ben seni"dedi ve ellerini beni kucağına almak için belime ve bacaklarıma sardı.
"Tamam canım sevgilim, sadece kalabalık ve sıcaktan etkilendim. Bana ne olduğunun farkındayım. Önemli birşey olsa zaten gidelim derdim"
"Ne yapalım o zaman?" dedi ve oradakilerden birisi bir şişe su uzattı. Patron elinden aceleyle alıp açtı. Başımı tutup bana içirdi. Onu rahatlatmak için
"Tamam bak iyiyim hadi çıkalım" dedim. İçinin hiç de rahat etmediği belliydi. Omzuma sıkıca sarılıp destek oldu yürümem için ve çıktık. Yürüdüğümüz kısa süre boyunca sürekli eğilip yüzüme bakmıştı. Her baktığında ben de gülümsedim ona. Arabaya kadar böyle ilerledik. Nihayet çıktık yola.
"Melek, lütfen izin ver hemen dönelim hastaneye"
"Biraz dinlenmeye ihtiyacım var sadece. Beni otele götürür müsün?"dedim. Sinirlenmişti ama yine de otele gittik. Gergindi, korkmuştu ve hastaneye gitmediğim için kızmıştı. Otele ulaştığımızda yine arabadan hızla indi ve omzuma sıkıca destek olup beni odama çıkardı. Kapıyı kapatıp yanıma geldi.
"Zaten akşam, seni bu halde bırakıp gidemem. Burda yanında kalacağım" dedi. İtiraz etme şansı bırakmayan ciddi bir tonla söylemişti.
Keşke sevdiğim keşke her zaman yanımda olsan yanında kalsam.
Beni elimden tutarak yavaşça yatağıma yatırdı. Yastığımın yanına oturdu ve ellerini saçımda gezdirirken içi acımışçasına bana bakıyordu.
"Biraz uyu istersen" dedi. Elini tuttum, başımı göğsüne yasladım. Onun sonsuz sıcak sevgisini ve beni güvende hissettiren şefkatine sığınmak istedim. O da anlamış gibi iki koluyla sıkıca sarılıp başıma çenesini yasladı. Gözlerimi kapattım.
"SENİ ÇOK SEVİYORU " dedim. Saçlarımı koklayarak derince çekti içine.
"Seni o kadar çok Seviyorum ki, bayıldığını görünce ölüyorum sandım, nefesim kesildi" dedi. Tek cevap çıkmadı ağzımdan. Konuşamadım. Patronun bana bu kadar özenli davranması, sevgisi, korumacı halleri, şu ana kadar hiç hissetmediğim duyguları katıyordu içime.
Kalbinin atışını duyuyordum. Burda böyle kalmayı ve zamanı durdurabilmeyi çok istedim.
* Aşkın hangi haliydin sen? Kısacık zamanda beni nasılda bağladın gönlüne? Hangi hazine aşkımdan daha kıymetli olabilir ki?*
O halde uyumuşum. Gece nasıl uyumuşsam sabah da öyle uyandım hala göğsündeydi başım ve onun yanında gözlerimi açmış olmak ilk gördüğüm şeyin yüzü olması gerçekten çok güzeldi. Yanında huzurla uyumuştum. Kalkıp patronun başını yastığa uzattım. Belki bir saat veya daha az bir süre koltuğa geçip onu seyrettim. Yüzünün bütün çizgilerini aklıma kazımak istedim. Yavaşça açtı gözlerini. Tam karşısında ona bakıyordum.
"Günaydın süper kahraman" dedim. Gülümseyerek doğruldu yatakta.
"Süper kahraman mı?"dedi. Yataktan kalkıp önüme dizlerinin üzerine oturdu. Dirseklerini bacaklarıma dayadı.
"İyi görünüyorsun, rahatladım sonunda" dedi
"İyiyim tabi, yanımda sen varsın. Kötü olmam imkansız"
"Rahat uyudun mu peki? İkimiz de öyle uyuya kalmışız"
Gülümsedim onun güzel gözlerine bakarak. Yüzünü iki elimin arasına aldım.
"Hayatım boyunca bu kadar rahat ve huzurla uyumamıştım hiç. Sen?"
"Ben mutlu uyudum."dedi ve ayağa kalktı.
"Aşağı inip kahvaltı yapalım. Sonra benim gitmem lazım. Seni de iyi gördüm neyse ki. İçim daha rahat gidebilirim artık" dedi.
"Tabi tabi, git sen işlerinle ilgilen biraz da ben gayet iyiyim"
"Tamam ama her saat başı beni arayacaksın sesini duymam lazım çünkü aklım sende kalacak"
"Ararım, bugün otelde olurum zaten"
"Evet iyi olur bence de. Dinlen sen çıkma bugün" dedi.
El ele aşağı indik. Cam kenarındaki masalardan birine oturduk. Kahvaltılar da çok sürmeden masamıza servis edildi. Benim çatalımı kendi eline aldı.
"Sen yemek yemeyi beceremiyorsun ben sana yedireceğim" dedi. Bene yemek yedirmekten hoşlanıyordu sanırım ama kalabalık bir ortamdaydık. Ben de kahkaha attım
"Şaka yapıyor olmalısın"
"Hayır gayet ciddiyim"
"Çocuk muyum ben? Hep sen mi yedireceksin yemeğimi?"dedim ve çatalıma uzandım ama hızla çekti elini.
"Çocuksun tabi, yemiyorsun, sonra bayılıp aklımı başımdan alıyorsun. Korkudan öldürüyorsun beni. Ben yedireceğim sana seni şımarık ufaklık" dedi. Gayet ciddiydi ve istediğini yapacaktı. Etrafımda oturan insanlara baktım
"Bize bakıp gülecekler ben utanırım ayrıca kaçıncı kez bu hadi ver çatalı" dedim.
"Benim elimden yersen utanır mısın?"
"Hayır da, tuhaf olmaz mı biraz?"
"Hadi yaramaz aç ağzını"
Peynir almıştı çatala. Vazgeçmeyeceğini anladım yedim ben de çaresiz. Yediğim sırada etrafıma bakamıyordum kimseyle göz göze gelmemek için. Tüm tabağı zorla da olsa yedirdi bana ve aynı çatalla kendi tabağındakileri de o yedi. Ona
"Tamam mı? Tabaktakiler bitti rahat mısın artık?"dedim.
"Aferin sana küçük aşık, hadi şimdi odana" dedi. Bana hep çocuk muşum gibi şakalar yapıyordu. Onu bu konuda hiç terslemedim. Bana şakalar yaparken yüzündeki ifadeden haberi yoktu. Sanki o çocuklaşıyordu ve buruşturuyordu yüzünü. Ben de bundan çok hoşlanıyordum. Ayağa kalktım
"Tamam efendim, çıkıp ödevlerimi bitireceğim" dedim. Oda kalktı ve restoran bölümünün çıkış kapısına ilerledik. Ellerimi ellerinin içine alıp gözlerime bakıyordu.
"Lütfen ara ve kendine dikkat et"
"Tamam, arayacağım dedim. Hadi git sen" dedim. Bana iyice yaklaşıp saçlarımı kokladı ve çıkış kapısına doğru ilerledi. Kapının önünde durup döndü bana baktı aşığı olduğum gülümsemesiyle. Dönüp çıktı sonra. Beyaz arabasına binip gidene kadar izledim onu.
Odama dönüp yatağıma uzandım, tv izledim biraz sonra müzik dinledim. Aklım da hep Patron vardı. Bugün dinlenmiş ve mutlu hissediyordum kendimi. Güneş batıyordu artık, balkona çıktım. Gelip geçen arabaları ve insanları seyrettim. Gün içinde patron sürekli beni aradı. Yine tekrar telefon çaldı
"Bir tanem nasılsın?"
"İyiyim canım iyiyim. 20 dakika önce söylemiştim hala iyiyim"
"Tamam tamam, ben sana başka birşey söyleceğim aslında"
"Ne? Söyle hadi"
"Anneme dün rahatsızlandığı ı söyledim. Seni çok merak etti. Akşam içinde çok güzel yaptığı tatlıyı yapmış. Mutlaka gelmeni istedi" dedi. Annesine neden söylemiş ki? Zaten onları görünce elim ayağım birbirine karışıyordu. Hayır desem olmazdı şimdi. Merak etmiş olması da güzeldi bir yandan. Burda işim gücüm de yok ki bahane edebileyim. Gayet isteksiz ses tonumla
"Tamam, gidelim"
"Akşam yemek saatinden sonra almaya gelirim seni"
"Tamam hazır olurum bende" dedim ve kapattık. İçimden gitmek gelmiyordu. İyi olduğuma Patronu zor ikna etmiştim şimdi ailesine de anlatmam gerekecekti. Beni merak etmiş olmaları ve görmek istemeleri de hoşuma gitmişti.