"Adım Doruk.Ayrıca 'kanki' demen de çok iticiydi!"
Sesi dudaklarının arasından fısıltıyla çıkarken oldukça tehditkar olmayı da ihmal etmemişti.Aldığım cevapla kazanma mutluluğunu yaşadığımdan muzip bir biçimde Melek'e göz kırptım.Ben yüzümü ondan gizlemeye çalışmıştım ama dudaklarının kenarındaki gülme gerilmesi ikileme düşmeme neden oluyordu.
Uygulama sonrası kantine gidip Melek ve Seda'yı beklemeye başladım.Aldığım çayın şekerini dökmeden karıştırıyor olmam da...Sıkıldığımın bir göstergesiydi.Bu sırada karşımdaki sandalye çekildi.Kimin geldiğini başta umursamamıştım ama sonra onu görünce buharını içime çektiğim çaydan uzaklaşıp karşımda oturan kişiyi şaşkınca izledim.Doruk'u yani...Telefonunun ekranı gözüne yansıdığından, gözlüklerim olmasa bile, mesaj yazdığını görebiliyordum.Gözlerini telefonundan ayırıp suratını kaldırmadan bana baktı.Kafamı "Ne oluyoruz?" dercesine salladığımda cevap verme gereği duydu.
"Öğle arası öncesi kantin çok dolu oluyor." diyerek etrafı işaret etti.
"İzin alabilirdin.Görgüsüzlükte sınır tanımıyorsun!"
Yüzümde oldukça sert bir ifade vardı.Kaşlarımı çattım.Doruk mesajını attıktan sonra bana tekrar aynı pozisyonda baktı.
"Bu masada oturmanın sebebi benim uygulamayı hızlıca bitirmiş olmam.Sana kalsa...Belki iki ders sonrası bitirirdin, ki o da en iyi ihtimal."
Gözlerimi devirdim.
"Benimle çocukça uğraşmaları son bulduğunda on iki yaşındaydım."
Bakışlarını telefondan ayırmamıştı.
"Anlamadım."
"Kuzenlerim diyorum.Benimle çocukça uğraşıp saçlarımı dağıtıp beni kızdırmaları, laf sokmaları falan..."
Yine ifadesiz biçimde mesaj yazmaya koyuldu.Ben ise ifadesizliğinin ve beni yok saymışlığının verdiği şaşkınlığımı gizlemek için soğumak üzere olan çayıma baktım.Doruk, telefonunu yavaşça masaya bıraktı.İçimdeki siniri tutamayarak hızla konuşmaya başladım.
"Yersiz özgüven, gizemli çocuk tripleri, artist artist konuşmalar, rahat hareketler, laf sokma çabaları, deri kıyafetler, dikilmeye çalışılan saçlar, tarz oluşturmayı deneyen botlar..."
Yüzünde bir değişiklik yoktu ama yine de sözümü bölme gereği hissetti.Ağzımı savunmaya hazır olarak aralık şekilde bırakıp konuşmasını dinledim.
"Kelimeleri kendi ergenliğinden mi seçiyorsun yoksa başkalarınınkinden duyma, özenti bir biçimde mi?"
Hmm, savaş diyorsun.Ağzımı kapayıp tek kaşımı havaya kaldırdım.Madem atışmak istiyordu, oyunun kurallarına uyacaktım. Masanın ortasında yaklaşıp dirseğimi masaya dayadım.Ellerimi çenemin altında birleştirmiştim.
"Peki, sen bu iğneleyici lafları kendin mi buluyorsun yoksa başkalarının senin için söylediklerini mi derliyorsun?"
Gözlerini kısıp etraftakilere göz gezdirdi.Sandalyesine iyice yaslanıp gülümsedi.
"Anladım.İlkokula kadar iniyoruz!Olsun, çocuk olmak iyidir."
Sürekli aynı yerden vurma çabasından sıkılıp ellerimi karton bardağa sardım.Kafamı iki yana sallayıp onun bakışlarını takındım.
"Sadece izin isteseydin olmaz mıydı?"
"Sadece teşekkür etseydin olmaz mıydı?"
"Anladım.Muhabbeti ilkokula çeken senmişsin." dedim masada duran telefonunu alıp onunla oynayarak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beni Bilirsin
Novela JuvenilBenim için hayat sınavlara çalışmaktan ibaretti.Aslına bakarsanız bu çok çalışkan olduğumdan değil, yapacak başka bir şey bulamamamdan kaynaklıydı.Gerçi derslerde de pek başarılı olduğum söylenemez ya, neyse! Sosyal medyaya gelince, hiç sosyal medya...