Ne görmek istersen onu görürsün sözüne katılıyordum. İnsanlar ne görmek isterse onu görürdü. Buna kanıt olarak çok fazla örnek verebilirim. Tanıdığım tüm insanlar bu felsefeyi doğrultmak adına gönderilmiş gibiydi. Yakın birinden örnek verecek olursak buna hiç düşünmeden babam derdim.
Babam, bana baktığında gerçek beni göremiyordu, onun kafasında şekillenen, istediği beni görüyordu. Ne zaman ona kızlardan hoşlandığımı söylediysem, işte o gün babam ben de ne görmek istiyorsa onu görmeye başladı. Lezbiyenliğin bir yönelim değil de tercih olduğuna inanıyor ve ileride benim doğru bir adamı bulup evleneceğimi düşünüyordu. Kötü bir evlat gibi görünmek istemem ama dürüst olmak gerekirse düşündükleri umrumda bile değildi. Sorun da bu değildi zaten. Sorun hiçbir zaman babam olmadı. Sorun; etrafımda beni tanıdığını düşünenen bir avuç lanet olası aptal insan topluluğuydu. Üniversite için uzağa gideceğim güne kadar kendimi hiçbir zaman özgür hissetmedim. Özgür hissetmedim çünkü özgür olmama izin vermediler. Eh, bunlarda birikince gideceğim gün dayanamamış ve önce aileme sonra da karşıma çıkan herkese cinsel yönelimimi söylemiştim. Asıl olay buradan sonra başlıyordu zaten. Asıl gerçek kimliğim bundan sonra ortaya çıkmıştı. Üniversite için gittiğim yerde gerçek Abigail gibi davrandığım için herkes tarafından hor görülmüştüm anlayacağınız. İnsanlar bunun sorumlusunun arkadaş çevrem olduğunu söylüyordu ama kimse sigaraya başlamamın, dövme yaptırmamın ya da onların tabiri ile 'kötü kız' gibi davranmamın kendi kararımın olduğunu bilmiyordu. Ya da kabullenemiyordu çünkü dediğim gibi; insanlar ne görmek isterse onu görürdü.
Eğer seçtiğim hayata kötü diyorlarsa, kararlarına saygı duyardım; onların aksine. Düşüncelerinin umurumda olmadığını daha ne kadar açık gösterebilirdim ki? Kimse hayatıma burnunu sokamazdı.
Şey, annem hariç tabii.
Her ne kadar annem ilk başlarda verdiğim kararlar, seçtiğim yollar yüzünden bana kızsa da şuan aramız diğerlerinden daha iyiydi. Beni kabullenmişti, olduğum kişiyi ve yaşadığım hayatı kabullenmişti. Ve evet, hâlâ hayatıma burnunu sokabiliyordu çünkü bilirsiniz, o annemdi. Hayatıma burnunu sokmak için izin alması gerekmiyordu. İsterse tüm kararlarımdan dönebilirdim -hayır, bunu yapmazdım ama yine de annesinin sözünü dinleyen bir kızmışım gibi davranıyordum.
Hayatta en sevdiğim kişi elbette annemdi. Onun söylediklerini dinlerdim; dinlemek zorundaydım... Ve eğer şuan bir sevişmenin içindeysem, durmalıydım. Eğer beni arıyorsa mutlaka onun telefonuna cevap vermeliydim yoksa beni gebertirdi. Ciddiyim, bunu yapardı.
Oflayarak aramasına cevap verdim.
"Evime kamera mı yerleştirdin be kadın, her sevişmemizde arıyorsun!" Telefonu açar açmaz ondan önce davranıp ilk ben konuştum. Dakikalardır telefonuna cevap vermiyordum -ve o inatla aramaya devam ediyordu-, bu yüzden telefonu açar açmaz cırlamaya başlayacağından adım gibi emindim. Ve böyle konuşacak cesareti de nereden almıştım sormayın. Ben böyleydim işte. Alışmıştı herkes. Arada azarlıyordu ama iyiydi aramız.
"Doğru konuş annenle! Bir daha telefonlarıma geç cevap verirsen evine yerleşirim, anladın mı?"
Karşı taraftan ciyaklamaya benzer o ince ses duyulduğunda iç çektim. Bana bağırmaktan zevk alıyordu bu kadın, başka açıklaması olamazdı. Her seferinde bana bağırmasına rağmen de en çok beni severdi, garip...
Riley'nin çıplak bedeninin yanına attım kendimi. Yanımda hızlı hızlı soluklanırken gerçekten çok ateşli görünüyordu, telefonla konuşuyor olmasam üzerine atlar ve kaldığımız yerden devam ederdim ama biliyorsunuz işte, annemle konuşuyordum şuan. Annemin, böyle anların ortasında beni araması gibi değişik bir hobisi vardı. Riley ve ben bu duruma alışsak dahi her seferinde Riley somurtan taraf olurdu. Eh, sonuçta nirvanaya ulaşmak üzereyken bölünüyordu işi, haklıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hold me tight ➳ girlxgirl
ChickLitHer gecenin sonunda kendimi onun kollarında buluyordum. (2017'de yayımlamıştım. Yeniden paylaşıyorum.)