Sevgiden nefrete dönüşen imkansız bir aşkın hikayesi.
"Onlar cehennemi yaşayacak, Aşk cennetin dilinden onlara kalan tek an olarak kalacak, bu aşkın adı cennet olmayacak."
Duyuyor musun?
Senin ruhun ölümün kırçıl masalı,
uçurumlar vaad etti sana.
Da...
H_uzursuzD_usler Profilimi takip etmeyi unutmayın lütfen, gelin hep birlikte bol bol sohbet edip tanışalım, kitaplarım hakkında konuşalım, eğlenelim.❤️
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
❄
Toprağından sökülmüş söğüt dalı gibi onun kelimelerine sürülmüştüm.
Hayallerimin enginlerine binlerce kulaç atarken, her gece her kulaçla umuda yaklaşıyor, aşığın yanışı gibi ateşe pervane oluyordum ve küllerim umuda virane olduğunda hislerim zirvesinde koparılmış bir dal gibi içime düşüyor, kıvılcım kıvılcım parçalanıyordu. Kelimeler boğazımda kurudu, iki bacağımın arasından aşağıya doğru topuklarıma kadar bütün kılcal damarlarımda bir sızı balyoz gibi bedenime gömüldü, içimdeki boşluklar çürüdü ve sanki galaksiler üstüme yıkıldı.
Bir kör çeşme gibiydim, hiçbir yerimden bir damla su akmıyordu.
Ona güveniyordum, belki güvenmem gereken en son insan o'ydu ama ben ona koşulsuz, şartsız ve bir o kadar da anlamsız bir şekilde körü körüne güveniyordum.
Zihnimin bulvarının en ıssız yerinde ruhum dolaşırken, adım orada, yeraltı denizlerinde kayıtlıydı. Akşamdan kalan bir kaç yıldız onun gözlerinde parıldarken, bakışlarım ondaydı, hâla arabanın içindeydim ama o yanımda değildi, sigarası bittiği için marketin önünde durmuş, beni yine arabada kilitli bırakmıştı. Kasanın önünde duran Aras'ı izlemeye devam ettiğimde karanlık arabada bir ışık parladı, telefon sesi de onun izinden yürüdüğünde bakışlarım torpidoya uzandı. Ellerim benden bağımsız telefona giderken, onun telefonuna bakmamın yanlış olduğunu biliyordum ama buna engel olmak için bir girişimde bulunmuyordum.
Telefonun yüzeyinde yazan Emre ismi beni bir an duraksattı, bunu önemsemeden telefonu açtım ve kulağıma dayarken, kafatasımda kan sızıyor gibi hissettim, sanki hislerim göğsümde küllendi. "Abi Uras şuan senin evde." Acılarım beni kendime uğurladı, yeni yakılmış ateşler gibi korkum kirpiklerimde ıslak kaldı ve yosun vurgunu bir kuş sol yanımda çırpındı.
"Emre," Diye mırıldandım kaşlarım çatılırken. "Aras sigara alıyor," Sesimde demlenen korku bedenimde ötmüş, panik kelimelerimde düğümlü kalmıştı. "Uras'ı evde görürse çok kötü şeyler yapar. Az önce kavga ettiler nasıl gelebilir ki?" Göz ucuyla Aras'a baktım, kahretsin markette işi bitmişti ve arabaya gelmek üzereydi, bana baksa göremeyeceğinden emindim, camlar film kaplamalıydı. Hızlı bir nefes aldığımda etimi kaplayan derimi soyup atıyor, dilimdeki ölü sözcükler topraklarımın üzerine dökülüyordu.
"Bende geliyorum oraya." Dedi katı bir sesle, birçok küfürleri peşi sıra ederken, ruhum süzme şarap gibi kendi kanımı içti, damarlarım kurudu. "Uras'la karşılaşırsa bu kez öldürür." Telefonu panikle eski yerine attım ve telaşlı bakışlarım tekrardan Aras'a kaymadan arabanın kapısı gürültüyle açıldı. Kirpiklerimi kıpraştırırken Aras heybetini içeri sokarak kapıyı kapattı. Onun sözlerinin tadı damağımdaydı, her kalp çarpıntım kader defterime onları karalıyor, yalnızlığımı maskaraya çeviriyordum. Heyecanım yırtık yüreğimde fosillenmiş bir ceset gibi yatarken, inatla ona baktım. Elindeki poşeti direk olarak bacağımın üzerine indirip anahtarı kontağa taktı, kaşlarımı çatarak poşete bakıp dudaklarımı ıslattım.