20.Bölüm(Geçmişin Anahtarı Ve Karanlığın Meşalesi.)

15.3K 1K 230
                                    


Bölüm Şarkıları :
*Dedublüman (Sakladığın Bir Şeyler Var.)
*Müslüm Gürses (Yıkıla Yıkıla.)
*Mabel Matiz (Karakol.) Kesinlikle onların şarkısı, evet sonunda karar verebildim, kitabımızın şarkısı bu.
*Zayn (Blue.)

H_uzursuzD_usler Profilimi takip etmeyi unutmayın lütfen, gelin hep birlikte bol bol sohbet edip tanışalım, kitaplarım hakkında konuşalım, eğlenelim.❤️

Direk bölüme uçabilirsiniz, oy ve yorumlarınızı lütfen eksik etmeyin.

Keyifli okumalar 🤍

Part 2

Mutluluklarım bir kelebiğin ömrü kadar dahi yoktu.

Kendimi bir felaketin içinde kaybetmiş gibi hissediyordum.

Bir kitabın içinde miydik, bir hikâye, bir roman ya da masal? Eğer bu yaşadıklarım bunlardan biriyse ben neden prenses olamıyordum? Benim hamurum acıyla yoğurulmuştu, içim, dışım, dibim saf acıydı.

Birini severken acı çekiyorduk, gülerken de acılarımızı gizliyorduk. Garip bir piştiydi ama bizi güçlü kılan tek duyguydu. Çünkü ben Aras'ı severken bir yanım ölüyor, öbür yanım onunla savaşabiliyordu.

Ona yandığım kadar cehennem de yanmış mıydım?

Bir zamanlar birini sevmek düşüncesi gözlerini kapatıp hayalini kurabildiğin imkansız şeyler kadar bana uzaktı. Şimdiyse aklımı yitirecek kadar, tüm benliğimle, özümle onu seviyordum, harfler bile sevgimi anlatacak yüceliğe sahip değildi ki.

Okyanus her zaman giden hiçbir şeyin geri dönmeyeceğini bana hissettiyordu. Yok olabileceğimin düşüncesi bile beni boğarken, geri dönmeyeceğini hissetmek kıyamet gibi bir şeydi.

Aras beni ne kadar öldürse ruhum onun ruhuna, kalbim kalbine hoştu.

Ve uslanmaz kalbim bir dua gibi durmadan onun adını hep zikrediyordu. Aras bir gün beni kalbimden eder miydi?

Zihnim tıpkı içinde ölüsü çıkarılmış bir mezarın dibi gibi karanlıktı. Ağırdan alınmış zaman ustura misali kalbimi paralarken, yeni bir acı göğüs kafesimde tohumlanmıştı. Öyle büyük bir çaresizlik hissediyordum ki, onun bilmeyeceği, görmeyeceği sandığım her yol onu bana getiriyordu ve hangi yöne gitsem yolum hep ona çıkıyordu.

Keşke gökyüzü kadar özgür olsaydım, onun yolundan hiç ayrılmazdım, ya da bir balık olsaydım yine onun okyanusundan başka bir denizde yaşayamazdım, yuvam diyemezdim. Ben birini sevemem diyordum ama onun gözleri beni rüsva etmiş, dillere düşürmüştü.

Gözlerimin içinde kırılmış duygularımın gözyaşları vardı, haykırışlarım sessiz bir pınar misali içime akıyor, en koyusundan gri bir bulut gelip harelerime çörekleniyordu. Küçük avuçlarımda sakladığım yanardağın volkanları parmak uçlarımdan sızarak zihnimin zemininde yer alan taşlara düşerken, bakire bir kızın gelinliğine sıçrayan kan kadar berrak mavi gözlerimde yaşadığım acıların görüntüsü sergileniyordu. Okyanusun buz tutmuş yüzeyinde bel kemiğimizi kıran sessizliğin kanı gözlerimi doldururken, kumsala yazılan isimler gibi kelimelerim dilimin yüzeyinde silinmişti. Sanki konuşma yetimi kaybetmiş, her şeye kör, sağır, lâl kalmıştım.

Dilimin altında ezilen cümlelerin ipek çarşaf misali örttüğü karanlık bir yel değirmeni gibi düşüncelerimin etrafında dönüyordu. Gözlerimin ardından saklanan acı görüntüler ile kirpiklerim cayır cayır yandı. Şuan tıpkı bir mezar taşı kadar suskun, güz yaprakları kadar solgun, deli dalgaların örselediği kum tanesi gibiydim. Korkum tohumun çatlattığı toprak gibi göğsümde yarılınca fotoğraf karelerini bir tane bile atlamadan baktım. İçimi kanatan ne varsa düşüncelerimin dikenli tellerine takılmış, duygularımda öyle bir kördüğüm oluşmuştu ki çözüldükçe bileklerime dolanmaya başlamıştı.

Cehenneminden Alacaklıyım +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin