Huzur.
Huzur Betül'e göre; Allah'ın, çocuklarının şah damarlarının tam üzerine kondurduğu kokuydu.
Ama şimdi öyle bir yerdeydi ki
dört bir yanı uçsuz bucaksız denizlerin kapladığı, yemyeşil boş bir alanda gökyüzünün maviliğine gömülüydü.Her şey çok güzeldi. Cıvıl cıvıl kuş sesleri doğanın sesine karışmış insanı dinlendiriyordu. Bacaklarında bulunan ağırlık çok fazla olmasa da varlığını hissettiriyordu.
Kafasını hafif eğdiğinde Hamza'nın erkeksi yüzünü gördü. Ellerinin okşadığı siyah kuzguni saçları alnına dökülmüş, yeşil gözleri güneşin ışıkları ile hare hare olmuştu. Kokusu dört bir yanı sarmıştı Hamza'nın.
"Sence bizde onlar gibi olur muyuz?"
Betül anlam veremedi. Neden buradaydı ? Neden bu adam onun kucağını mesken etmişti?
Kulaklarına dolan o davudi ses onu kendine getirdi tekrardan.
Ağaç kavuğuna saklanmış iki beyaz güvercini gösteriyordu." Birbirimiz olmadan yaşayabilir miyiz?"
Betül cevap vermedi. O ağaç kovuğundaki kuşlara bakıp kirpiklerini kırpıştırdı.
Sonra aniden başka şeyler oldu. Büyük bir ışık huzmesi kapladı etrafı. Mor bulutların perçinlediği gökyüzü yine yeryüzüne çökmüştü. Hava karardı birden. Kara bulutların esir aldığı mavilik gözden kaybolduğu anda Betül oturduğu çimlerde gergince kucağındaki adamın saçlarını okşamayı bıraktı. Siyah sık saçların arasından geçirdiği ince parmakları titredi bir an.
Sadece bir an, içini öyle bir korku kapladı ki üzerine düşen yağmurla irkildi.
"Bak bizim için yağıyor yağmurlar."
Aynı anda Hamza tekrardan konuştu. Betül kafasını kucağındaki adama çevirdi. Çocuklarının babası , gençliğinin hatırasına.
Dehşet ile kalakaldı. Yağan yağmur Hamza'nın yüzünü siyaha boyamıştı. Siyah damlalar usul usul beyaz gömleğini kaplarken büyük bir gürültü koptu.
Hamza haraketsizce kalakaldı kucağında. Betül korku ile iç çekti. Ellerini saçlarından çekip yüzünde dolaştırdı. Eli yüzüne değdiği anda elinin olduğu yeri kan kapladı. Korku ile adama seslendi. Acı ile burkulan yüreği defalarca seslendi adama. Cevap yoktu. Cevap vermiyordu Hamza. Geniş bedeni Betül'ün kucağında sere serpe yatıyordu.
Nefes alamıyordu. Betül ağlamaya başladı korku ile.Hamza. Hamza. Hamza...
******
Hamza !
Betül yattığı yataktan kan ter içinde kalktı. Aldığı sık nefesler gördüğü rüyanın etkisi ile artıyordu. İnce geceliği bedenine yapışmış sırılsıklam olmuştu. Elini göğsüne getirip atan kalbini dizginlemeye çalıştı ve aynı anda gözlerinden istemsizce akan yaşları kontrol edemedi. İçli içli ağladı bir süre. Kendine geldiğinde hala yatağın içindeydi. Baş ucundaki komodine Uzanıp üstündeki boş Sürahiye dokundu. Sonra istemsizce iç çekti. Hala olduğu eve alışamamıştı. Hamza onları kendi evine getirirken Betül'e sorma gereği bile duymamıştı. O gün arabada olanlar sondu. Hamzayı bir çok halde görmüştü. Ama hiç o kadar kızgın ve kıskanç görmemişti. Pes etmişti Betül. Pes etmese bile yinede Hamza'nın dediği olacaktı. Beş gündür aynı evi kullanıyorlardı. Ve beş gündür nedendir bilinmez tek bir kavga bile etmemişlerdi.
Duvarda asılı duran saate baktı Betül. Gece iki buçuğa geliyordu.
Rüyanın etkisi ile boğazı kurumuştu. Ayaklarını yataktan sarkıtıp gerindi. Sonra hızla ayağa kalkıp kapıya ilerledi. Dışarıya çıktığında loş bir ışık karşıladı onu. Merdivenlere doğru yürürken aşşağıdan gelen seslere kulak kabarttı. Merdivenleri indiğinde ses yoğunluk kazanmaya başlamıştı. Hamza'nın gür sesi boş koridoru doldururken bir kaç hizmetli ayağa dikilmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SERT VE GÜZEL (Düzenleniyor)
RomanceKızgındı. Öfke tüm bedenini sarmıştı. Kırmızı dudaklarını büzmüş, sarı saçları kuş yuvasına dönmüştü. İnce parmaklarını hışımla çantanın olduğu masaya çarpıp öne doğru eğildi. "Çocuklarım nerede?" diye öfke ile bağırdı. Hamza gözlerini genç kadını...