Beklenen Kız

1.9K 105 54
                                        


 Kalbimin çarpıntısı bütün bedenimi sarsıyordu. Yüreğimin içinde köpüre köpüre taşan bir hasret vardı. Ayaz'ı görmek istiyordum. "Bücür." Ayaz'ın tok sesine döndüm. Yan gülüşünü dudaklarına yerleştirmiş ve gözlerini kısarak bana bakıyordu. "Ayaz!" Göz kamaştırıcı görünüyordu. Ona sımsıkı sarılıp bir bütün olma isteği her şeyi bastırıyordu. Gözlerini kapatıp kollarını açtı. Gülümsedim ve koşmaya başladım. Tam önünde durduğumda başımı kaldırıp yüzüne baktım, gözleri hala kapalıydı. Ellerim yanaklarına gitti. Daha sonra arkaya atıp saçlarını okşadım. İçimden gelen isteği daha fazla bastıramadım ve sımsıkı sarılacakken bir şey oldu. Ben onu saramadan uzaklaşmaya başladı. Kaşlarım çatıldı. Ama uzaklaşan Ayaz değildi, dört bir yanından siyah eller onu geri sürüklüyordu. Ayaz da kaşlarını çatmış ama şaşkındı. Haykırdım. "Hey! Durun! Onu çok özledim!" Var gücümle koşmaya başladım. Ama lanet olsun ki var gücüm yetmiyordu çünkü ben koştukça daha hızlı uzaklaşıyordu. Nefes nefese kalmıştım. Durdum. Eller de durdu. Kendimi daha hızlı toparlayabilmek adına dizlerimden tutup başımı aşağı eğdim. Birkaç derin nefesten sonra başımı kaldırıp baktığımdaysa, Ayaz yoktu. Kalp atışlarım tekrar hızlandı. Gözlerim doldu. Hıçkırarak ağlamaya başladım. Eller bana doğru yaklaşmaya başladılar. Bir sürü kanlı el... Biri ayağımdan çekti ve her şey dönmeye başladı...

 Sarsılarak oturdum. Allah'ım bu nasıl rüya böyle? Elimi kalbimin üstüne koydum deli gibi atıyordu. İçimde aynı delilikteki ağlama isteği de cabası. Sadece bir rüya Eva, sadece rüya... Olanlar bilinçaltımı etkilemiş olmalıydı. "Tamam Eva sakin ol, sadece saatler sonra göreceksin Ayaz'ı." Saat demişken... "Saat!?" Hemen telefonuma uzandım. Ah, tahmin etmeliydim, alarmdan önce kalkmıştım yine. Yarım saat önce! Neyse bu sefer iyi oldu bu kâbus beni fena terlettiğinden bir duş alsam fena olmazdı.

 Hızlı bir duşun ardından saçlarımı havluyla hırpalarken bir yandan gardırobuma bakıyordum. Seçim yapmakta zorlanmamam gerekiyordu çünkü cici bir şeyler değil rahat bir şeyler giyecektim. Ama sinir bozucu şekilde karar veremiyordum. Artık saçımı kurutamayacak kadar ıslanmış havlumu yatağa fırlattım ve gözlerimi kısarak kıyafetlerime baktım. "Kararsızlık sana göre değil Eva." Koyu kahve rahat pantolonumu aldığım gibi giyindim. Üzerime de hardal rengi bol kazağımı geçirdim. İşte hazırım. Aynanın karşısına geçtim. Saçlarım dışında iyi görünüyordum. Kolyemi kazağın üstüne çıkarıp gülümsedim.

 Tuvalet masama oturduğumda tuhaf şekilde ikilemde kalmadım. Bugün saçlarımı uslandıracaktım. Kalın saç maşamı çekmecemden çıkarıp işe koyuldum. İşim bittiğinde başka birine dönüşmemiştim ama kesinlikle çok daha bakımlı görünüyordum. Ayna üzerinden kendime gözlerimi kıstım. Ah, çok mu abarttım? Yanlış anlar mı? Ellerimi saçlarımın arasından geçirip sallayarak biraz daha salaş bir görüntü elde etmeye çalıştım. Bakımlı olmayayım demiyorum, yine olayım ama böyle keskin geçişler çok dikkat çeker. Her şey yavaş yavaş.

 Sırada yeni bir ikilem bana göz kırpıyordu. Makyaj yapmalı mıydım? Heyecanım beni sinirlendirmeye başlamıştı ve ben birazdan kendimi tokatlayabilirdim. Tamam, sadece azıcık. Çok hafifçik. Kendime gözlerimi devirdim. Kirpik kıvırıcıyla kirpiklerimi kıvırdım ve kirpiklerim zaten uzun olduğundan belirgin göründüler, bu yüzden maskara sürmedim. Gözüm bordo rujuma gitti, bana yakışıyordu ama günlük hayatta sürüp de dışarı çıktığımı hatırlamıyordum. Olsundu şimdi sürecektim.

 Ayağa kalkıp boy aynama baktığımda karşımda salaş-şık bir kız bana bakıyordu. Onu baştan aşağı süzdüm ve direkt masama yönelip rujumu sildim. Şeftali tonlarında hafif renk veren dudak nemlendiricimi sürdüm ve tekrar denedim. Evet, işte şimdi içime sinmişti. Bu kadar zor hazırlandığım için kendimi kesmek istiyorum. Aklıma gelen salak espriyi hayata geçirip kendimi aynada kesip göz kırptım ve sesli güldüm. Lanet olsun, manyağın tekiyim. Neyse ki Ayaz bunu bilmiyor. Acaba?

 Saat 07:30 olmuştu, tam bir saattir hazırlandığımı fark edince küçük çaplı bir şok yaşadım, hayatımda bir ilkti. Koyu kahve, deri görünümlü sırt çantamı aldım. Ayna karşısında kendimi son süzüşümden sonra hızla aşağı indim, aynı zamanda sessiz olmaya çalışıyordum çünkü annemin beni yakalaması demek soru bombardımanıyla yenip düşüp kuvvetle muhtemel Ayaz'a geç kalmam demekti.

 Ağzıma birkaç bir şey atayım diye mutfağa girdiğimde Ayaz aklıma düştü. Sabahları kahvaltı yapmadığına yemin bile edebilirdim. Sabah sabah ağzım kokmasın diye bir karanfil attıktan sonra buz dolabını açıp göz gezdirdim. Kolay-çabuk bir ekmek arası hazırlayıp streçledim ve sırt çantama attım. Beni kovboy kız havasına sokan çizmelerimi de giydikten sonra kendimi dışarı attım. Saate baktım 07:45'ti. Tamam, beş dakikaya ordayım. Hızlı adımlarla yürümeye koyuldum.

 Graffiti duvarını görünce Ayaz'ın daha gelmediğini fark ettim. Al işte, bir de acele ediyorsun cahil şey, kadınlar beklemez bekletir! Az ilerideki büyük gövdeli ağacın arkasına saklandım. Beş dakika bana beş saat gibi geldi ve bu bir beş saatim daha var demekti. Tabi zamanında gelirse!

 Motor sesi duyunca gayrı ihtiyari saate baktım 07:49. Dakikliği karşısında önden kazağımı buruşturup eğilebilirdim. Buraya saklandığım için de kendime aynı şekilde. Şimdi en az bir on dakika beklemeli ki değerimiz bilinsin değil mi ama? Tabi ki. Motor duvarın önünde durduğunda bakmamak için kendimi zor tutuyordum. Dayanamadım ve göz ucuyla seyre koyuldum.

 Acelesi yoktu, kendinden emin hareketlerle motorundan indi ve duvara yaslandı. Cebindeki paketten bir tane alıp ağır hareketlerle yaktı ve zehri içine çekti. Gözlerini kapattı bana da rahatça izleyebileceğim bir manzara sunmuş oldu. Dumanı burnundan ve ağzından verip tekrar içine çekti. Nefret ettiğim zıkkımı içerken dahi bu kadar seksi görünebilmesi benim için ürkütücü kabul edilebilirdi.

 Hava yeterince serindi ama kendi komik dünyamda adrenalin sınırında gibi terlemeye başlamıştım. Tamam artık saati gelmişti ağaç hizasında biraz geri yürüyüp yeni geliyormuş gibi yapabilirdim. Nasılsa gözleri kapalıydı, çok basit olacak. Parmağımı şıklatıp sırıttım.

 Ağacı Ayaz'la arama siper ederek birkaç metre geri geri yürüdüm. Baktım gözleri kapalı, biraz daha yürüdüm ki inandırıcı olsun. Daha sonra ayaklarımı yere vura vura Ayaz'a doğru yürümeye başladım. Aklıma birden rüyam düşüverdi. Rüyamda böyle tuhaf şeyler hissetmek gerçekliğimi etkiliyordu ve bu hiç hayra alamet değildi. İnsanın adamın tekine koşa koşa gidip sarılası gelmesi bence hiç normal değil.

 Sonunda Ayaz'ın önünde durduğumda gözlerini açıp da bakmaya tenezzül etti sırık hazretleri. "Ben geldim!" Ellerimi iki yana açıp sırıttım. Tekrar gözlerini kapatıp yan gülüş modunda kafasını salladı. Geldiğimi onayladı sağ olsun. İzmariti ezerken tok sesini serbest bıraktı. "Kahvaltı ettin mi?" Gözlerim parlamış olmalıydı. "Etmedim!" Sakin. "Sen de etmedin kesin değil mi?" Hemen çantamın fermuarını açtım. Çünkü çok düşünceliyim, çok hamaratım, yaşasın ekmek arasılarım! "Evet, önce bir yerlere gidip kahvaltı yaparız diye düşünmüştüm." Elim çantanın içinde kalakaldım. Eğer bunları çıkarırsam beni kahvaltıya falan götürmez, ne yapmalıyım? Aklımdaki sorulara cevap bulmaya çalışırken bir yandan da Ayaz'a gülümsemeye çalışıyorum tabi. Hızlı karar Eva! "Bazen bana aklında yüz tilkinin kuyrukları birbirine dolanmış birinin aptal gülümsemesiyle bakıyorsun, istemiyorsan gitmeyelim." Şaşkın bir kaş çatışla ona odaklandım. "Gidelim! Gidelim yani, ben açım." Çantamın fermuarını kapattım. Bir dakika bana aptal mı demişti bu sırık? "Sen bana hakaret mi ettin ayak üstü?" Gözlerini devirdi. "Tak şunu." Beş karış suratla kaskı taktım. O oturduktan sonra arkasına yerleştim.

  Ayaz da kaskını takıyordu ki durakladı. Bana döndü ve dudaklarını araladı. "Söylesene bücür." Yüzüm yine şaşkın tona boyanmıştı. "Neyi?" Dudaklarını ısırdı ve tok sesini serbest bıraktı. "On dakikalardır o ağacın arkasında ne yapıyordun?" Cümleyi idrak eder etmez başımdan aşağı kaynar sular döküldü ve kan yüzüme toplandı. Ağzım açık kaldı. O ise yan gülüş modunda kaskı başına geçirdi ve benim için durumu biraz daha çekilebilir kılarak önüne dönüp motoru çalıştırdı. Lanet olsun! Ağzımı fark edip kapattım. Bir de üçüncü gözüm yok diyor! Bu çocukla bir yerlere gidiyorum ya ben, aklımı yemiş olmalıyım!

AYAZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin